Bir memlekette basının özgürlüğü, o memleketteki düşüncenin, asıl olarak da o düşünceyi ifade etmenin teminatıdır. Bu yüzdendir ki, bu gibi memleketlerde bir düşüncenin, “doğru” ya da “yanlış” olduğuna da karar verecek olan hayatın kendisidir. Aksi bir girişimi denetleyecek, teşhir edecek olan da bağımsızlığına halel getirmeyen basındır. Basının özgürlüğü, sadece doğru haber alma ile sınırlandırılamaz. Özgür […]
Bir memlekette basının özgürlüğü, o memleketteki düşüncenin, asıl olarak da o düşünceyi ifade etmenin teminatıdır. Bu yüzdendir ki, bu gibi memleketlerde bir düşüncenin, “doğru” ya da “yanlış” olduğuna da karar verecek olan hayatın kendisidir. Aksi bir girişimi denetleyecek, teşhir edecek olan da bağımsızlığına halel getirmeyen basındır. Basının özgürlüğü, sadece doğru haber alma ile sınırlandırılamaz. Özgür basın baskıcı, otokratların fırsat bulup serpilmesine mani olabilecek en ciddi kamu gücüdür. Evet gazetecilik kamusal bir görevdir ancak, yanlış anlaşılmasın, asla ve asla siyasi iktidarın tayin edebildiği bir kamusal görevlenme değildir gazetecilik. Gazeteciliğin iktidarlardan beslenmemesine karşın, dördüncü kuvvet olma vasfını edinmesinin esbabı mucibesi, bu kamusal görevin gönüllülük esasına dayalı olmasındandır.
Türkiye gibi, cumhuriyet öncesinden başlayarak, basını iktidarın payandası olarak görevlendirilmiş ülkelerde, basın yayın ilkeleri konusunda özgün bir takım metinler çıkmasını beklemek abes olabilir. Bu nedenle, Türk basını da muadilleri gibi, Batı’nın en özgürlükçü basın ilkelerini kendine örnek almayı tercih eder. Bu ilkelerin, özgürlükçülük kadar önemli bir başka yanları da, konjonktürel ilkeler olmamalarıdır. Gazeteci bu ilkelere her koşulda bağlı kalacaktır bu haber alma özgürlüğünün garantisidir.
Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, televizyon ve gazetelerin patron ve genel yayın yönetmenleri ile yaptığı toplantının ardından, Anadolu Ajansı (AA), Ajans Haber Türk (AHT), Ankara Haber Ajansı (ANKA), Cihan Haber Ajansı (CİHAN) ve İhlas Haber Ajansı (İHA) ortak bir yayın “ilkeleri” bildirisi açıkladı.
Bu özgürlükleri geliştirme kaygısından nasibini almamış, “gerçeği gizleme” iş birliğine imza atan ajanslardan kaçının kamuya ne kadar borcu vardır? Başta çalışanların sigorta primleri olmak üzere, telefon ve diğer kamu hizmetlerinden kaynaklı borçları kaç paradır? Elbette bunu bilmek zor. Ancak belli cemaatlere ve yayın gruplarına dayanmayanların bu borçlarından dolayı iflasın eşiğinde olduğu, hatta bu nedenle, bazı ajans yöneticilerinin yurtdışı yasağı olduğu Ankara gazeteci camiasının malumudur.
Devlet ve cemaat ajansları ile ortak “yayın ilkelerine” imza atan ANKA’nın Müşerref Hekimoğlu’nun sahipliğinde, Kürt savaşının en yoğun olduğu dönemlerde bile tüm baskılara rağmen, “terörist” ifadesini kullanmadığı hatırlardadır. Nitekim aynı dönem bugün ANKA’nın ortak tavır aldığı ajanslar, aksi bir dili kullandıkları halde, Hekimoğlu’nun ANKA’nın tavrını, “bu tavrı sürdürerek, evrensel yayın ilkeleri içerisinde kendimizi en yakın hissettiğimiz BBC’nin ilkelerine bağlı kalmalıyız” diyerek savunduğu da hafızalarda.
Dünya’da geçerliliği kabul edilen BBC yayın ilkelerinden bazıları şöyledir:
“Editoryal Dürüstlük ve Bağımsızlık
BBC hem devletten hem de partizan çıkarlardan bağımsızdır. İzleyicilerimizi kararlarımızda siyasi ya da ticari baskıların ya da kişisel çıkarların etkili olmadığına güvenebilmelidirler.
Gerçeklik ve doğruluk
Uğraşımız, doğruyu bulmak ve gerçekte ne olduğunu ortaya çıkarmaktır…. Doğruya ulaşmak için ilgili tüm unsur ve bilgileri gerekecektir. İzleyici, sağlam kaynak ve delillere dayanarak kılı kırk yararak sınanmış, açık ve kesin bir delille sunulan bir ürün almalıdır.
Kamu yararının gözetilmesi
….Kamu görevlilerinin titizlikle sorgular ve açık tartışmalar için kapsamlı bir forum sağlarız.
Tarafsızlık ve Fikir Çeşitliliği
Uğraşımız, adil ve açık fikirli olmak ve çatışan değişik görüşleri irdeleyerek belli başlı tüm bakış açılarını yansıtmaktır….”
Yine, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (FIJ) tarafından onaylanmış ve gazetecilerin uyması gereken ilkeler de şöyle:
“Gazetecinin ilk görevi doğruya ve kamunun doğruyu bilmesine saygıdır. Görev sırasında tarafsız yorum ve eleştiri hakkını ve haberin dürüst toplanması ve basımında özgürlük ilkesini her zaman savunur.
Gazeteci sadece, aslını bildiği gerçeklere uygun olarak haber verir. Gazeteci, temel bilgiyi saklamaz ve belgeyi tahrif etmez. Gazeteci haber, fotoğraf ve belge toplamakta dürüst yöntemler kullanır. Gazeteci, yanlışlığı kesinlikle ispat edilen basılı bir bilgiyi düzeltmek için elinden gelen tüm çabayı gösterir.
Bu ada layık olan gazeteciler, yukarıda belirtilen ilkelere sadık kalmayı görev bilirler. Her ülkenin genel kanunları çerçevesinde, gazeteciler profesyonel konularda sadece meslektaşlarının yargılarını kabul ederler ve yönetim veya diğer yerlerden gelecek müdahaleleri kabul etmezler…”
Görüldüğü gibi, evrensel geçerliliği kabul edilmiş gazetecilik ilkeleri, kaleme alınırken, iktidar ve baskı güçlerinin dillerinden tamamen arınmış bir dil kullanılmasına azami özen gösterilmiştir. Yine bu ilkelerde temel esas, iktidarların yönlendirici baskısına karşı gazetecinin kendini korumasıdır. Gazeteci, “kanunları” değil, “iktidarları” değil, meslektaşlarının kabul ettiği ilkeleri esas alır.
Şimdi de, Anadolu Ajansı (AA), Ajans Haber Türk (AHT), Ankara Haber Ajansı (ANKA), Cihan Haber Ajansı (CİHAN) ve İhlas Haber Ajansı (İHA)’nın imzaladığı ortak deklarasyonun bazı maddelerini tek tek irdeleyelim.
“Terör, şiddet ve afet durumlarında kamuoyunun bilgi edinme hakkının gerektirdiği haberciliği yaparken, evrensel insan haklarını, ulusal güvenlik ve kamu düzenini dikkate alır, bu konuda sorumlu yayıncılık örneği gösterir.”
Deklarasyona göre, evrensel insan hakları gibi, iktidarlar karşısında bireyin kişilik hak ve özgürlüklerini tarif eden değerlerle, Türk, “ulusal güvenliği ile kamu düzeni” aynı paraleldedir. Ajanslar, kamu güvenliğinden sorumlu olması gereken polisten daha çok polisliğe meraklı olduklarını da gizlememekteler.
Deklarasyonun, “Toplumu şiddete, teröre, etnik ayrımcılığa sevk edecek veya halkı sınıf, ırk, dil, inanç, cinsiyet ve bölge farkı gözeterek kin ve düşmanlığa yöneltecek yayın yapmayı reddeder” maddesi de, Musolini faşizminin artığı, TCK’nın ilgili maddelerinden esinlenilmiş olmalı, zira uluslararası kabulü olan hiç bir basın yayın ilkeler silsilesinde bu ifadelere yer verilmiyor.
“Terör ve şiddet olaylarında haberlerini abartısız, objektif verilere dayanarak ve mümkün olduğunca yetkili bir kaynağa dayandırarak yayınlar. Yetkili mercilerin yayın yasağına uyar.” maddesi ile de deklarasyon siyasal iktidar bir yana onun en düşük rütbeli görevlisinin de emrinde olduğunu taahhüt ediyor.
“Suç ve terör örgütlerinin doğrudan veya dolaylı propagandası niteliği taşıyan yayın yapmaz.” burada sansür açısından kendisini yetkili kılıyor deklarasyona imza atanlar.
Genelkurmay Başkanlığının “Bundan böyle Pe Ka Ka değil Pe Ke Ke denecek” talimatının unutulduğu ya da aşındığı düşünülmüş olmalı ki, “Terör örgütlerinin dilini, jargonunu, tanımlarını, imajlarını ve imalarını terörün propagandasına yardımcı olacak şekilde kullanmaz.” maddesi de deklarasyonda yerini almış.