AKP iktidara geldikten bu yana gazetelerde sık sık Türkiye’nin Arap ülkelerine model olduğu söylene duruyordu burjuva basında. Elbette burjuva basın bunu kendi çıkarsamaları sonucunda dile getirmiyordu. ABD ve AB emperyalizminin Ortadoğu ve Arap ülkelerine yönelik planları çerçevesinde çizilen misyona paralel olarak dile getirilmesi üzerine burjuva basında ve onların köşe yazarlarında bu tür söylemler sık sık […]
AKP iktidara geldikten bu yana gazetelerde sık sık Türkiye’nin Arap ülkelerine model olduğu söylene duruyordu burjuva basında. Elbette burjuva basın bunu kendi çıkarsamaları sonucunda dile getirmiyordu. ABD ve AB emperyalizminin Ortadoğu ve Arap ülkelerine yönelik planları çerçevesinde çizilen misyona paralel olarak dile getirilmesi üzerine burjuva basında ve onların köşe yazarlarında bu tür söylemler sık sık yer aldı.
Modelliğin çerçevesi ise şu doğrultuda oluşturuluyordu: Türkiye hem laik hem Müslüman bir ülke ayrıca demokrasi geleneği de oluşmaya başlamıştı. Arap ülkeleri ise radikal İslamın, kralların ve diktatörlerin hakimiyeti altında ülkelerdi ve bu etkinin kırılması için batıya (siz bunu emperyalizme diye okuyun) yakın bir Türkiye’nin modelliği gerekirdi. Öncelikle AKP’nin balonu şişirildi şimdilerde ise Türkiye’nin balonu şişiriliyor. Yazılan yazılarda Türkiye ekonomisi gelişen Ortadoğu ve Arap ülkelerine siyasal önderlik yapabilecek bir ülke olarak ele alınıyor. “Arap baharının” patlak vermesi karşısında Türkiye’nin rolünün artması gerektiği ve artacağı yönlü düşüncelerle modellik bir üst aşamaya yükseldi işte ben bu söylemin adını post model Türkiye olarak koydum. Post modellik, modellik tartışmasını geride bırakıyor. Zira modellik Türkiye’nin örnek alınmasıyla ilgiliydi. Post modellik ise Türkiye’nin Ortadoğu ve Arap ülkelerinin rejimlerini dahi değiştirmeye soyunan bir anlam ifade ediyor. Örneğin Erdoğan’ın Mısır, Tunus ve Libya’da laiklik vurgusu yapması gibi… Örnek alınan modelliğe, bu ülkelerin rejimlerinin belirlenmesinde etkin bir güç olma ise post modelliğe girmektedir.
Türkiye devletinin Ortadoğu’ya sadece ABD vb emperyalistlerin çıkarlarını savunmak için müdahale etmek istediğini düşünmek yetersiz bir çözümleme olur. AKP’nin iktidar olması ve iktidarını pekiştirmede rol oynayan unsurlardan önemli bir kısmı TC devletinin Ortadoğu ve diğer Arap ülkelerinde daha fazla etkin olma isteğinin de ana etkenlerini oluşturuyor. Bunlardan en önemlisi AKP iktidar olmadan önce orta ölçekli sermaye gruplarının AKP iktidarıyla birlikte şaha kalkması ve AKP iktidarının sürekliliğini sağlamasına yol açan sermaye gruplarının uluslararası sermayeyle kompradorluk ilişkisi içinde büyümesi ve sadece Türkiye’deki pastadan pay kapmayla yetinmeyip Ortadoğu ve Arap ülkelerindeki pastadan pay kapma telaşına düşmesidir. Erdoğan’ın Mısır Tunus ve Libya hatta Somali’ye giderken dahi yanında işadamlarının olması bunun en bariz göstergesidir. Elbette hemen hepimizin aklına petrol gelmektedir. Bahsini ettiğim bu sermaye gruplarının petrole göz dikmeleri söz konusu değildir. Petrol elbette ki büyük abi yani ABD emperyalizminin uluslararası tekellerine gidecektir. Diğer alanlarda ise Türkiye etkin olma telaşı içindedir. Bunlar nedir gıda, inşaat, otomotiv vb. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; kabuğundan sıyrılmış ve kompradorlaşmış yeşil sermaye Arap ve Ortadoğu ülkelerinden pay kapma telaşı içine girmiştir.
İsrail’le yapılan ağız dalaşında bu kadar ileriye gidilmesinde bahsettiğimiz sermaye çevrelerinin ne kadar iştahla bu işleri istediğini görebiliriz. Ortadoğu ve Arap ülkelerinin halklarının sempatisini kazanmanın en iyi yolu İsrail’e kafa tutmaktan geçmektedir. AKP hükümetinin izlediği yol tam da bu olmuştur. Filistin halkı gerçek anlamda acılar çekerken Erdoğan acının göbeğine Filistin’e gitmek yerine halkların direnişleriyle bir noktaya varan Mısır, Tunus gibi ülkelere gitmiştir. Oysaki İsrail’e kafa tuttuğunu göstermenin en pratik yolu Filistin’e gitmek ve oradaki ablukayı kırarak yaşanan zulme son verme çabası içinde olmaktan geçmektedir. Erdoğan ise bir yandan kafa tutar gibi gözükmüş diğer taraftan ise sorunun esasını kıyısından dolaşmıştır. Kendi deyimiyle esas sorunu teğet geçmiştir.
Türkiye’nin Ortadoğu ve Arap ülkelerinde siyasi anlamda etkin bir güç olma potansiyeli var mıdır? Ya da kendi başına var mıdır? ABD desteği doğrultusunda amaç edindiği kimi kazanımları elde edebilir. Ancak İsrail’le ve ABD’nin bölgedeki diğer politikalarıyla uyumlu bir politika izlediği müddetçe ekonomik kazanımlar elde edebilir. Ancak İsrail’le sorun yaşadığı ölçüde, diğer komşu ülkelerle ortada olan sorunları giderebilme başarısını gösterdiği ölçüde kısmi olarak amacına ulaşabilir. Ancak komşu ülkelerle yaşadığı sorunlar küçümsenecek sorunlar değildir. Ve çözümlenmesi bu politik bakış açısıyla mümkün değildir. İzlenen politikalar Türkiye’nin daha çok ülkeyle sorunlarını çoğaltmaktadır.
Türkiye’nin iç durumuna gelirsek, kendi iç dünyası karma karışık bir haldedir. 30 yıldır süren iç savaş son günlerde tırmanışa geçmiştir. İstek ve önerilerine yeterince yanıt bulamayan ulusal hareket bir kez daha silahların gücünü kullanmaya başlamış, Arap ülkelerinde yaşanan gelişmeler ise onun amaçlarını gerçekleştirmeye dönük umutlarını kamçılamıştır. Gelişen bir ekonomi olarak gösterilse de ekonomideki kırılganlıkların çok fazla olduğu açıktır. Komprador sermaye yapısı bu kırılganlığın bir kenarını oluştururken, borçlanmaya dayalı büyüme ikinci kırılgan yapısını, spekülatif sermayenin oyunlarına açık olması ise üçüncü kırılgan yanını oluşturmaktadır. Sanayisi tam anlamıyla gelişmemiş, dışa bağımlı, tarımsal açıdan ise ilkel yöntemleri yeterli ölçüde aşamamış bir üretim tarzıyla Türkiye’nin krizlere çok fazla duyarlılık göstereceğini söyleyebiliriz.
Tüm bu koşulları yan yana ve iç içe ele aldığımızda Türkiye’nin Ortadoğu ve Arap ülkelerinde asli bir güç olmak gibi niyetinin ABD ya da diğer başka emperyalist ülkelerin maşası olmanın ötesine geçemeyeceğini söyleyebiliriz. Erdoğan’ın Obama’yla görüşmesi öncesinde Ankara’nın göbeğinde devlet kurumlarının bulunduğu bir bölgede bomba patlaması Türkiye devletini yönetenlere verilen bir mesaj niteliği taşımaktadır. Bu mesaj şu anlama geliyor zaaflı yönlerin çok fazla, çizilen çerçevenin dışına çıktığında iç karışıklıklar yaratmak çok fazla zor değildir. Sonuç olarak modelliği zırva olan Türkiye’nin post modelliği maşa olabilir.