Toplumca yaratılan uygun zemin sayesinde; 2002’de 66, 2003’te 83, 2004’te 164, 2005’te 317, 2006’da 663, 2007’de 1011, 2008’de 806, 2009’da 1126 kadın öldürüldü. 2002’den 2009’a kadar 7 yılda kadın cinayetleri yüzde 1400 arttı Son yıllarda gazetelerin değişmeyen haberlerinden birisi kadın cinayetleri ya da kadına yönelik cinsel şiddet. Gün başına ortalama 3-5 cinayet ve tecavüz vakası […]
Toplumca yaratılan uygun zemin sayesinde; 2002’de 66, 2003’te 83, 2004’te 164, 2005’te 317, 2006’da 663, 2007’de 1011, 2008’de 806, 2009’da 1126 kadın öldürüldü. 2002’den 2009’a kadar 7 yılda kadın cinayetleri yüzde 1400 arttı
Son yıllarda gazetelerin değişmeyen haberlerinden birisi kadın cinayetleri ya da kadına yönelik cinsel şiddet. Gün başına ortalama 3-5 cinayet ve tecavüz vakası düşüyor. Üçüncü sayfa onların. Yetmiyor ilk sayfa ve ana sayfalara, oradan da eğer vahşet katmerli ve reyting çekecek türden ise televizyon ekranlarına taşıyorlar. Katiller ve tecavüzcüler hep mağrur. Öldürülen, işkence yapılan, tecavüz edilen kadınlar; aileleri ve toplum tarafından sırtı sıvazlanan, töre-namus cinayeti denilerek aklanan, kıskançlık, cinnet ya da aldatılma kalkanının arkasına saklanan, ceza indirimi verilen, ikinci tecavüzde saldırıya uğrayanın psikolojisi bozulmaz denilerek cezası hafifletilen ise erkekler… Hepsi muzaffer, hepsi kendinden emin. Hepsi sırtlarını yasladıkları toplumdan ve devletin erkek egemen zihniyetinden emin.
Cem Garipoğlu, Münevver’i öldürdü, parçalara ayırıp çöp kutusuna attı, ortada kesinleşmiş bir ceza yok. Çok değil kısa bir süre sonra, bir gazetede küçücük bir kutucuk göreceğiz. Cem’in tahliye ya da beraat haberini veren. Bu arada ölen öldüğü ile de kalmayacak. Yanına yeni Münevverler eklenecek. Cemleri örnek alan, daha doğrusu Cem’in devlet tarafından ve toplum vicdanında cezalandırılmamasından destek bulan yeni-Cemler sayesinde. Bu yılın mart ayında Malik En tarafından “Seni Adana’nın Münevver’i yapacağım” diye tehdit edildikten sonra boğazı kesilip 28 yerinden bıçaklanarak öldüren Tuğçe Anlaş gibi.
Kadınların eşlerinden boşanmalarının ya da boşanmak istemelerinin sonu ölüm oldu. Ayşe Paşalı böyle öldü. Zeynep Gökçe de. Adını sayamadığımız başkaları da.
Sadece eşlerden değil, sevgililerden ayrılma isteği de yine kadınlara ölüm, tecavüz ve şiddet olarak döndü. Meral Tahta sevgilisinin dört günlük işkencesinin ardından öldü. Duygu Döver şiddet gördüğü sevgilisinin barışma isteğini geri çevirince sevgilisi tarafından kurşunlanarak öldürüldü.
Tıpkı bu ölümler gibi sayısız tecavüz vakasında yaşanan tutuksuz yargılama, cezada indirime gitme, tecavüzcü ile tecavüz edileni evlendirerek cezayı ortadan kaldırma, toplu tecavüz vakalarında saldırının faili olan devlet memurlarını ve yerel siyasetçileri korumaya dönük yargıyı aksatma süreçleri gibi örnekler, daima yenilerinin yaşanması için uygun zemini hazırladı.
İşte toplumca yaratılan bu uygun zemin sayesinde; 2002’de 66, 2003’te 83, 2004’te 164, 2005’te 317, 2006’da 663, 2007’de 1011, 2008’de 806, 2009’da 1126 kadın öldürüldü. 2002’den 2009’a kadar 7 yılda kadın cinayetleri yüzde 1400 arttı.
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nin 2005-2011 yıllarını kapsayan Kadına Yönelik Şiddet ile ilgili raporuna göre de, Türkiye’de her 100 kadından 16’sı cinsel şiddete uğrarken, 2005-2011 yılları arasında 4190 kadın cinayeti meydana geldi. Yine aynı yıllar arasında 3074 kadın da tecavüze uğradı.
2011’in ilk 8 ayında 143 kadın öldürüldü. 76 kadın cana kasteden saldırı sırasında yaralandı ve bunun dışında mahkemelere intikal eden 82 tecavüz vakası meydana geldi.
Son yıllarda şaibeli verileri ile ün yapan TÜİK’in verilerine göre de son beş yılda tecavüz, taciz gibi cinsel suçlarda yüzde 30’luk artış yaşandı. 2005-2010 yılları arasında 100 binin üzerinde kadın cinsel saldırı suçunun mağduru oldu. Üstelik mağdur kadınların yüzde 40’ının korktuğu için şikâyetçi olmadığı da veriler arasında.
Yine Emniyet’in verilerine göre 2011’in ilk altı ayında 27 bin kadına yönelik şiddet vakası yaşandı ve bunun sonucunda 26 bin kadın mağdur oldu.
Peki, bu korkunç, dehşet verici, insan olanın kanını donduran, vicdanı olanın vicdanını sızlatan kara tabloyu kimler çizdi?
Ya da bugüne kadar çekilmiş tüm korku filmlerinden daha korkunç olan ve insan olanı dehşete düşüren bu korku filmi sahnesini kimler biçimlendirdi?
Faillerin listesi oldukça uzun…
Üstelik öyle beklendiği gibi bu liste söz konusu cinayetleri ve saldırıları doğrudan gerçekleştirenlerden de oluşmuyor. Çünkü tek fail onlar değil.
Sanılanın aksine bu kara tablonun ya da gerçek hayatta bize yaşatılan bu korku filminin yaratıcıları size, bize öyle uzak insanlar da değil.
Bir bakmışsınız kadını aşağılayan bir atasözünü olağanlıkla kullanan bir baba, eş ya da sevgili.
Bir bakmışsınız reyting rekorları kıran ve her birinde tecavüze uğrayan, dayak yiyen, aldatılan, ekonomik bağımsızlığı engellenen ezik, zavallı Aliyeleri, Fatmagülleri, Cemileleri yaratan bir senarist.
Bir bakmışsınız, kadınlar hakkında yazdığı kendince ya da okuyanlarınca mizah kabul edilen aşağılayıcı betimlemeleri ya da aynı anda beş kadını idare etmeye dönük akıl vermeleri ile yüksek tirajlı bir gazetenin bir köşe yazarı.
Bir bakmışsınız kadınların yöneticilik vasfı olmadığına kanaat getirerek onlara terfi vermeyen bir amir.
Bir bakmışız ikinci tecavüzde psikolojisi bozulmaz diyerek ceza indirimine giden bir hakim.
Bir bakmışız tecavüze uğrayanı tecavüzcüsü ile evlendirme kararı alan HSYK üyeleri.
Bir bakmışız Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nı bir KHK ile kaldırıp yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nı getiren bir hükümet.
Bir bakmışız bir siyasi protestocunun kadın mı kız mı olduğunu sorgulayan bir başbakan.
Üstelik bu genel faillerin tümü erkek de değil. Çoğu erkek olmakla birlikte içlerinde erkek egemen zihniyetin parçası olmuş, bunu sorgulamayan, içselleştirmiş kadınlar da yok değil. Örneğin o ezik, sürekli şiddete ve tecavüze maruz kalan kadın karakterlerin yaratıcıları olan dizi senaristleri gibi. Ya da kadınları aşağılayan bir yazıyı mizah olarak değerlendirebilen bir kadın profesör gibi.
Sonuç olarak sözünü ettiğim kara tabloyu yaratanlar ne tek tek adı sanı olan saldırganlar, ne de yalnız erkekler.
Bu kara tabloyu yaratanlar çok sevdiğimiz dizilerin senaristleri, toplumun saygı duyduğu hakimler, siyasiler, beğenerek okuduğumuz yazarlar, babalarımız, kardeşlerimiz, iş arkadaşlarımız vb.
Kısacası onlar, kadını erkekten aşağı gören kültürel iklimi farkında olarak ya da olmadan elbirliği ile örenler.
İşte bu nedenle, bu sorunlu kültürel iklimi yok etmedikçe de kadın kıyımının önüne geçemeyeceğiz.
(Not: Bu yazı eş zamanlı olarak Ordu merkezli bir yerel gazete olan Okuyorum Gazetesi’nde de yayımlanmaktadır.)