Uruguay’da yayın yapan CX 36 Radio Centenario isimli radyo istasyonundan Efraín Chury Iribarne’nin James Petras ile 5 Eylül 2011 tarihinde yaptığı haftalık söyleşi Chury: Arkadaşlar, pazartesi günleri, ABD’de bulunan James Petras ile yapılan uluslararası analiz ve bilgilendirme programında bulunuyoruz. Şimdi ona hoş geldin diyoruz. Günaydın. Nasılsın James? Petras: Çok iyi, çok aktif, tartışılacak pek çok […]
Uruguay’da yayın yapan CX 36 Radio Centenario isimli radyo istasyonundan Efraín Chury Iribarne’nin James Petras ile 5 Eylül 2011 tarihinde yaptığı haftalık söyleşi
Chury: Arkadaşlar, pazartesi günleri, ABD’de bulunan James Petras ile yapılan uluslararası analiz ve bilgilendirme programında bulunuyoruz. Şimdi ona hoş geldin diyoruz. Günaydın. Nasılsın James?
Petras: Çok iyi, çok aktif, tartışılacak pek çok şeyle…
(…)
İkinci konumuz, bugün açıklanan, Suudi Arabistan’daki 12 bin ile 30 bin arasındaki siyasi tutuklu meselesidir. Tam bu noktada, İsrail ve Suudi Arabistan arasında pek çok ortak noktanın bulunduğunu dikkatte almalıyız çünkü İsrail’de de 12 yaş ve üstü, 12 bin siyasi tutuklunun bulunduğunu hatırlamalıyız.
Her iki ülkenin yaptığı işler: ruhban devletler, yani biri Müslüman değeri Yahudi Devlet dini ile on iki binden fazla siyasi tutukluya ve en yüksek milyoner oranına sahipler. Her iki rejim sıradan bir tutukluya çoğunlukla işkence eder. Her iki ülke komşularına müdahale eder. Suudi Arabistan, Yemen ve Bahreyn’e, İsrail her yere… Her ikisi de ABD’nin Ortadoğu’daki savaşlarını destekler.
Farklılıkları neler? İsrail üç milyar dolar yardım alırken, Suudiler petrol milyarderlerinden gelen ödemeleri alır. Suudi Arabistan rantiyeci, diğeri sömürgeci.
Şimdi, hangi ortak noktalara sahipler? Her ikisi de ABD müttefiki ve emperyalist ağın birer parçası. Bu yüzden de bölgenin en çağdışı ve irticacı karaktere sahip ülkeleri. O halde herhangi biri, Suudi Arabistan ve İsrail gibi ülkelerden bahsederken, en azından iki ülke söz konusu olduğunda, bu iki canavarın farklılıklarına rağmen büyük sorunlarda birbirlerine yakın hareket ettiklerini açıklamalı.
Üçüncü konu, CIA’nin 2010 yılının sonuna kadar Kaddafi ile yaptığı işbirliğinin keşfi ile ilgili. Hem sadece CIA ile değil İngiltere premieri, Fransız gizli polisi ile de… CIA, 2011 Mart’ından sonra geri dönüş yaparak şu anda Libya’da kontrolü eline geçiren İslami köktendincilere yardım etmeye başladı. Bizim daha önce değerlendirdiğimiz gibi CIA, önce Kaddafi ile işbirliği yaptı daha sonra onu ıskartaya çıkardı ve köktendincilere yardım etti. Paralı askerler konseyinin askeri şefi olan ve CIA’nin, bilgi alması, işkence etmesi için Kaddafi’ye teslim ettiği bu köktendincilerden biri olan Abdul Halim Belhadj’ı, nasıl desteklediklerini açığa çıkaralım. CIA’nin çift kartla oynadığı açık: hükümetleri devirmek için köktendinciler ve köktendincilere, diğer şüphelilere işkence etmek için hükümet. Bu da bize CIA’nin tek amacı olduğunu gösterir: ABD’nin gücünü yerleştirmek ve İktidarı elde etmek amacıyla kökten dincileri kullanmak ya da işkence etmek için herhangi bir aracı kullanmak. Terörizme karşı mücadele etme argümanı ise sadece bir yalan çünkü bundan, ABD’nin karar verdiği önemli noktalarda, ABD tarafından finanse edilen köktendincilik beslendi. Dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri’ne destek olacağını söyleyen herkes, çoğunlukla ABD ile hatta aynı terörizmle işbirliği yapıyor demektir.
Suriye hakkında sormak isterim. Bunu nasıl analiz ediyorsun ve nasıl görüyorsun?
Aynı şey, çünkü önce Suriye’yi desteklediler veya Suriye’yi İran’dan ayırarak onu kazanmaya çalıştılar. Şimdi, köktendincilerin desteğiyle karar aldılar ve ayaklanmayı başlattılar. İsyancıların pasifist oldukları, şiddet kullanmayan göstericiler oldukları ise koca bir yalan. 400’den fazla Suriye askerini öldürdüler. Beşar Esad hükümetinin destekçilerine karşı terör kampanyası başlattılar. ABD, bu olayda hükümeti yıkma amacıyla silah ve para akışı sağlıyor ve şiddete dayalı bir ayaklanma organize etmek için bazı meşru protestoları kullanıyor. Şu ikili politikayı bir kez daha görüyoruz. Bir yandan hükümete yaklaşma diğer yandan hükümetin devrilme işini finansa etme. Bir dönem köktendincileri kınamak, bir başka zaman onları silahlandırmak. Gerçekte bu bir tutarsızlık değil, bütünüyle tek bir amaca hizmet ediyor: emperyalist kontrolü derinleştirmek ve genişletmek. Mevcut hükümet devrildikten sonra da muzaffer güçler ve daha fazla emperyalizm yanlısı kesimler arasındaki çıkar mücadelesi devam edecektir. Bu başka bir aşama, şimdi öncelik İran’ın ve Filistinlilerin müttefiki bağımsız hükümeti devirmek. Bu hedefe varıldıktan sonra daha fazla İsrail-ABD yanlısı ve İran karşıtı güçlerin yararına muhalif güçlerin dengesini değiştirmeye çalışacaklar.
Ekonomik krizle ilgili, ABD ve müttefikleri için herşey iyi gidiyor, kriz çoktan bitmiş, en azından medya, büyük iletişim araçları tarafından Amerika Hükümeti başarılı bulunuyor. Gerçekte orada ekonomi nasıl?
Büyük mali sektörün, büyük burjuvazinin yayın organları Wall Street Journal, Financial Times gibi ciddi gazetelerin ekonomi sayfalarında iyimserlik ve her şeyin normale döndüğüne dair bir şey yok. Bugün, hatta hafta sonundaki tüm manşetler, gelecek indekslerin çok olumsuz olacağını, durgunluğun tekrar etme olasılığı bulunduğunu, hala sıkışıklığın sürdüğünü, vb durumlar içinde bulunabileceğimizi belirtiyorlar. ABD’de bugün yaşananlar ve projeler konusunda oldukça karamsarlar. Yüksek riskten, yatırım korkusundan ve devam eden krizin daha da derinleşmesi kaygılarından söz ediyorlar. Sadece sarı basın, daha az ciddi basın, bulvar basını, medya, krizin bittiği vizyonuyla sistemin lehine propaganda yapmaya çalışıyor.
Tekrar etmek istiyorum: Abonesi olduğum Financial Times gibi gazeteler incelenirse, onların yeterince kötümser oldukları, eleştirmenler ve bazılarına göre de bizim, yeniden bir durgunluk içine düşmek üzere olduğumuz bir dalganın içinde bulunduğumuz söylenebilir. Onlar bu olasılığın şu anda yüzde 50’ye yükseldiğini söylüyorlar. O halde, kitleler için çok propagandist gazetelerin var olduğunu ve ayrıca propagandaları-yalanları okumak istemeyen, aksine para kaybetmemek için gerçekte ne olup bittiğini tam olarak bilmek isteyen burjuvalar için başka gazetelerin bulunduğunu dikkate almalıyız.
Petras, Cumhuriyetçilerin iktidarına ve Demokrat Parti’nin karşılaştığı krize rağmen Obama nasıl oluyor da hala ayakta kala biliyor?
Güzel, şu anda büyük bir siyasi kriz içindeler. Çok sıkıntı var. Bu hafta Perşembe günü, yatırımcıları teşvik etmek için bir konuşma yapacak ama sahip olduğumuz bilgi kaynaklarına göre konuşmada, hala resmi olarak yüzde 9,1, gayri resmi olarak yüzde 19 olan işsizlik sorununun çözümüne yönelik hiçbir önemli öneri yokmuş. Bu ekonomi yönetiminde Başkanın popülerliğinin yüzde 30’un altına düşmesiyle birlikte demokratların durumu oldukça dramatik. Fakat başka bir şey daha var, sadece demokratlar değil. Kongre ile ilgili kamunun fikri, her iki partiye karşı yüzde 81 oranında negatif. Cumhuriyetçiler kongreye, demokratlar senatoya hâkim ve şu anda Amerikan halkının yüzde 81’inin onayını kaybetmiş bulunuyorlar. Burada siyasi kurumlar son derece gözden düşmüş durumdalar, hatta sağcılar bile kamuoyu nezdinde çok ilerleme kaydedemediler, onlarda da düşüş var fakat bir hayli finansal destek ve fanatik eylemcilerden oluşan bir nüve ile varlıklarını sürdürüyorlar.
Gizli bir özelliğe sahip olan ve son zamanlarda diğer ülkelere karşı aşırı bir saldırganlıkla ortaya çıkan Fransa ve Sarkozy hakkında sormak isterim. Sarkozy bu saldırganlığı kendi hükümetinin ve Fransa’nın amaçları doğrultusunda mı yapıyor yoksa sadece imparatorluğa mı çalışıyor?
Tamam, Fransa’nın he
r zaman kendi emperyalist çıkarları olmuştur ve yakın zamanda, De Gaulle’den sonraki son yirmi yılda, 70’li yıllardaki değişimlerden sonra, Fransa ABD’ye doğru daha fazla dönüş yaptı. Önceki tüm başkanlara göre Sarkozy, daha fazla emperyalizm ve daha fazla Amerikan taraftarı. Tabii bir de Fransa’da oyların yüzde yirmisini elde edebilecek duruma gelen aşırı sağın yükselişi gibi bir iç faktör var ve Sarkozy sola doğru daha fazla hareket edemeyeceğini bildiği için anti-Müslümanlara, Arap karşıtlarına ve neo-faşistlere oynuyor. Bundan dolayı oldukça militarist, oldukça saldırgan bir pozisyon alıyor. Bu politika, anketlerdeki olumlu sonuçları şişirmeye yönelik bir çalışma biçimi. Sarkozy, şu anda, önümüzdeki yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybedecek gibi görünüyor. İç politikası nedeniyle pek çok destek yitiren Almanya Başkanı Merkel’i görüyor ve içeride kemer sıkma politikası yüzünden kaybetmekte olduğu desteği, dış saldırganlıkta arıyor. O halde iki dinamik mevcut: ilki, emperyalizm ile birlikte gelen, ki bunu Afganistan ve diğer yerlerde görüyoruz; diğeri, neo-faşizme oy veren kesimlerin desteğini kazanmak için aşırı sağcı bir görüntü vermeye çalışmak.
Vurgulamak istediğin başka bir konu var mı?
Değerlendirmek istediğim bir konu daha var, Türkiye ve İsrail arasındaki çatışma ile ilgili. İnsani Yardım Filosunda 8 Türk’ün öldürülmesinin ardından Türk halkı İsrail’e çok düşman ve Erdoğan’ın Hükümeti çok kızgın. İsrail herhangi bir özür dilemedi, kurbanlar için hiç tazminat ödemedi ve Türkleri tahkir etmeye devam ediyor. Şimdi Türkiye, birincisi, Başbakan’ın Gazze’ye gideceğini; ikincisi, Gazze’ye yiyecek götürmek için Türk Deniz Kuvvetleri’nin, Gazze sahil şeridindeki sulara gireceğini, açıklıyor.
Bu, İsrail’den sonra Akdeniz’de en güçlü kara ve hava kuvvetlerine sahip olan Türkiye ile İsrail arasında askeri çatışmaya yol açabilecek bir durum ve bu Üçüncü Dünya Savaşını hızlandırabilir. Çünkü eğer Türkiye uluslararası sularda dolaşma hakkını kullanmak isterse -ki bu hakkıdır- İsrail’de her zaman yaptığı gibi Akdeniz ülkeleri arasındaki gemi hareketlerini ihlal ederse, Türkiye askeri çatışmaya girme yeteneğine sahip bir ülke, bu ne bir İsrail-Lübnan ne de bir Filistin-İsrail çatışması olmaz. Bu, çok profesyonel bir donanma ve hava kuvvetleriyle, iki milyondan fazla askere sahip bir güçle ile karşı karşıya kalma durumudur. İsrail muazzam sonuçlara katlanmak zorunda kalır ve eğer askeri bir çatışma yaşanırsa, belki de Türkiye’ye karşı nükleer bomba kullanacaktır.
Söyledikleriniz kesinlikle endişe verici. Petras, çok teşekkür ederim.
Tamam, seni kucaklıyorum ve Güneyin ilkbaharına hoş geldin diyorum.
Teşekkürler. Çok iyi. En azından bugün hava çok güzel.
[Radio36‘daki İspanyolcasından Atiye Parılyıldız tarafından kısaltılarak çevrilmiştir]