Her sabah olduğu gibi gazetemi alıp işe gitmek için otobüse bindim. İlk duraktan bindiğim için oturarak seyahat etme lüksümle beraber gazetemi okumaya başladım. Gazetenin sürmanşetinde “Bu ne telaş beyler” yazıyordu. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve İngiltere Başbakanı David Cameron’un, Erdoğan’dan önce gerçekleştireceği Libya gezisinden bahsediyordu haber. Sayfanın en alt kısmında bulunan bir haber daha dikkatimi […]
Her sabah olduğu gibi gazetemi alıp işe gitmek için otobüse bindim. İlk duraktan bindiğim için oturarak seyahat etme lüksümle beraber gazetemi okumaya başladım. Gazetenin sürmanşetinde “Bu ne telaş beyler” yazıyordu. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve İngiltere Başbakanı David Cameron’un, Erdoğan’dan önce gerçekleştireceği Libya gezisinden bahsediyordu haber. Sayfanın en alt kısmında bulunan bir haber daha dikkatimi çekti. O haberin ise başlığı şöyleydi: “HES eylemcisine pes dedirten ceza”.
Hemen detaylarını incelemeye başladım. Haberde Erzurum’un Tortum İlçesi’ne bağlı Bağbaşı Beldesi’nde yapılması planlanan hidroelektrik santrali (HES) için mücadele edenlere, mahkeme tarafından verilen cezalardan bahsedilmekteydi. İki yıldır direnen halk iş makinelerinin çalışma yapacağı haberini alınca makinelerin önünde oturma eylemi yapmış, çıkan olaylarda bir polis, bir özel güvenlik görevlisi ve iki kişi yaralanırken 15 kişi hakkında soruşturma açılmış. İşte asıl olay burada başlıyor. Mahkemenin verdiği cezalar gerçekten de mizah dergilerine kapak olacak cinsten.
Mahkeme eylemlere katılan 15 kişiye “görevi yaptırmamakta direnmek” ve ” kamu görevlisine hakaret” suçlarından adli kontrol uygulaması kararı verirken, haftanın 5 günü de en yakın kolluk birime giderek imza atma zorunluluğu getirmiş. Asıl ilginç olan ise 17 yaşında olan Leyla ismindeki kadına verilen ceza olmuş. Leyla’ya Başbağı Beldesi ve diğer yerlerdeki HES konusunda faaliyet gösteren çalışma alanlarına girmesi ve HES’lere karşı eylemlerde bulunan kişilerle ilişki kurması yasaklamış.
Herhalde bu haberi görenler de şaşırmıştır bu tarz bir cezaya. Düşünseniz ya 17 yaşındaki genç bir kadının kiminle görüşüp görüşmeyeceği “devlet baba” tarafından seçiliyor. Hopalı bir arkadaşımın çok sık kullandığı bir cümle aklıma geldi hemen: “Dünyanın çivisi çıktı”.
Şimdi dönelim sürmanşette gördüğümüz habere. Sürmanşette Sarkozy ve Cameron’un Libya atağından bahsediliyordu ve Erdoğan’ın ziyareti öncesi bu tarz bir olaya dikkat çekiliyordu. Sarkozy ve Cemeron’un Libya’ya gitmesinin nedeniyse NATO operasyonun meyvelerini toplamak olarak nitelendiriliyor. Tabii bu meyvelerin neler olduğu belli değil.
“Arap baharını” geride bıraktığımız şu günlerde egemenler ve kendini egemen hissedenler halkları sömürmek için birbirleriyle yarışırken Tortum’da Leylalar yaşamı savunmak için savaşıyor. Ve sonuç Arap efsanesine dayanan klasik aşk hikâyesi “Leyla ile Mecnun” gibi, Leyla inandığı değerlerden yani Mecnun’undan kopartılıyor. Birileri “Arap baharının” pazarında yer kapmaya çalışırken, birilerinin de yaşamı savunma hakkı elinden alınıyor hem de 17 yaşında.
İnsanların gözlerini “güçle” boyayanlar, bu ülkede yaşamı savunanlara baskı uygulayanlardır. Sözde büyük güç oluyoruz. Ortadoğu’nun abisi bir başbakanımız var; üstelik özde olmasa da sözde İsrail’e kafa tutan biri!
Buradan birilerini sömürme arzusuyla Erdoğan’ın gezilerini salyaları akarak izleyenlere sesleniyorum: Hüseyin Gülerce’nin dediği gibi kaderdenk* noktası diye bir nokta yoktur. Gazetenin en üstünde ve en altında yazanlar aslında sınıfsal bir olayın göstergesidir. Ortadoğu’da pazar kavgası verilirken ülkede yaşam kavgası veriliyor. Ama siz istiyorsanız Ortadoğu’ya akbaba gibi üşüşen güce inanmaya devam edin. Biz Hopa’ya, Gerze’ye ve Leyla’nın verdiği mücadeleye inanmaya devam edeceğiz ve bu topraklarda bir “Leyla ve Mecnun” hikayesi daha yazacağız. Ama bu sever Mecnun deli değil eşkiya olacak ve yaradana değil mücadele eden halka aşık olacak…
* Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce’nin “Obama: Kader denk noktasında bir siyah başkan” ve “Arap Baharı’nda Türkiye rüzgârı” yazılarına bakınız