Nasıl bakıyoruz olan bitene… Biraz mesafeli miyiz? Böyle disiplinsiz, partisiz, çapulcu gibi sağa sola saldırarak bir şey olmaz mı diyoruz? Bazen işçi eylemlerinde veya mitinglerinde organizasyonu yapanlar etkinlik bittiğinde şöyle seslenirler kitleye: “Arkadaşlar şimdi işçi sınıfının disiplinine yakışan şekilde dağılıyoruz.” Oysa işçi sınıfı disiplini denilen şey kapitalist üretimin onu soktuğu cenderenin disiplinidir. Bir bant ya […]
Nasıl bakıyoruz olan bitene… Biraz mesafeli miyiz? Böyle disiplinsiz, partisiz, çapulcu gibi sağa sola saldırarak bir şey olmaz mı diyoruz?
Bazen işçi eylemlerinde veya mitinglerinde organizasyonu yapanlar etkinlik bittiğinde şöyle seslenirler kitleye: “Arkadaşlar şimdi işçi sınıfının disiplinine yakışan şekilde dağılıyoruz.” Oysa işçi sınıfı disiplini denilen şey kapitalist üretimin onu soktuğu cenderenin disiplinidir. Bir bant ya da tezgah başında saatlerce kıpırdamadan çalışan bir işçi… Terbiyesi emek sürecinde oluşan işçinin muhalefet eyleminde de parti ya da sendikasının komutlarına da aynı “disiplin” içinde uyması beklenir… Bu terbiye de yere göğe sığdırılamaz… Niyeyse…
İngiltere’deki yoksullar bu kez belki de düzenli çalışma döneminin bitip yerine esnek çalışma döneminin başlamasıyla birlikte kendilerine yeni bir eylem, mücadele yöntemi arıyorlardır. Niye olmasın… Öyle ya kabahat onların değil. Kapitalizm güvencesizleştirerek, yoksullaştırarak sözleşmeyi bozdu. O zaman biz niye işçi sınıfının disiplinine yakışan şekilde dağılalım!
İngiltere’nin yoksulları disiplini reddetmişler anlaşılan ve tam anlamıyla “dağıtmışlar.” Devlet plastik mermi kullanmaya karar vermiş. Sermayenin modern devletine gıptayla bakalım… Ya plastik mermi icat edilmeseydi? Londra sokakları 19. yüzyıl Paris sokaklarına döner miydi, oluk oluk işçi kanının aktığı…
Nasıl bakıyoruz olan bitene… Biraz mesafeli miyiz? Böyle disiplinsiz, partisiz, çapulcu gibi sağa sola saldırarak bir şey olmaz mı diyoruz? Haklı olabilirsiniz, gerçekten de bu toplumsal kalkışma hali işçi sınıfının disiplinine uymuyor olabilir. Çapulculuktan bir şey çıkmaz da diyebiliriz. Belki öyledir… Ama birkaç yüz bin kişilik görkemli mitingler yapınca da bir şey olmuyor, yapıp evimize dönüyor ve ertesi gün bir şey olmamış gibi herkes işine gidiyor. Artık büyük mitingler, büyük grevler dönemi bitmiştir belki de… Şimdi irili ufaklı sokak isyanları ve işçi direnişleri zamanıdır, kim bilir…
Kesin olan şu ki; kimse eski günlerin fotoğraflarına bakıp bugün yaşananlara dudak bükmesin. Kapitalizmin mağdurları kendilerine bir yol arıyor. Suyun kendi yolunu yaptığı gibi işçi sınıfı ve yoksul kitleler de kendi yollarını bulmaya çalışıyor. Zaten 200 sene önce o görkemli işçi gösterilerine başlamadan önce adımız “baldırı çıplak” olarak geçerdi. Henüz işçi sınıfı olarak bile taltif edilmemiştik o zamanlar…
Bugün İngiltere’de dün Fransa’da neoliberal düzenin kuralsız saldırısına karşı kuralsız direnme hakkını kullanan ezilenlerin toplumsal refleksini izliyoruz. Sistemin büyük kütleler halinde yoksullaştırdığı, ezip bir kenara fırlattığı insanlardan kim “edepli” ve “disiplinli” bir tepki göstermesini bekleyebilir?
Evet, kitlelerin devrim hareketi sadece “yıkıcı” bir karakter taşımamalıdır. Aksine bugün en çok ihtiyaç duyulan şey tam da kapitalizmin krizden krize sürüklendiği günlerde “kurucu” bir özne olmanın gereklerini yerine getirebilmektir esas olan. Ancak hareketin tarzının “yıkıcı” olması da çok önemlidir. Çünkü kapitalizm restore edilecek bir düzen değildir, hiç olmadı. Kapitalizm O’nu adam etmeye çalışanları her zaman bir güzel “adam edip” şefkatli kolları arasında uysal bir kediye çevirmiş ya da kullanıp bir kenara atmıştır. Devrim bu nedenle şarttır, gereklidir ve yeryüzünün en insani eylemidir.
O nedenle İngiltere’de olan bitene önem vermek gerekir. Kitlelerin yıkıcı enerjisini açığa çıkardığı için değer verilmelidir. Bu, kitlelerin kendilerine izin verilen yer ve saatte ellerinde yazılı kağıtlarla caddelerden büyük bir uysallıkla yürüyüp geçmelerinden çok daha anlamlıdır…
* Tufan Sertlek
Dev Sağlık-İş Yönetim Kurulu Üyesi