Saramago’nun sözünü ettiği liberal demokrasi nihayet bütün haşmetiyle uğradı memleketimize. Üniversiteli gençlerin ellerindeki yumurtaları, polisin copuyla, gazıyla; küçücük çocukların ellerindeki taşları askerin kurşunuyla, bombasıyla bir tuttular bu demokrasinin liberalleri Sevgili Soner, Son iki üç aydır yaşadığınız/yaşadığımız süreci Jose Saramago’nun Görmek romanına benzetmişsin. Çok da güzel anlatmışsın savcıların, hâkimlerin gelenekselleştirdikleri, ilahi bir görevi ifa edercesine canla […]
Saramago’nun sözünü ettiği liberal demokrasi nihayet bütün haşmetiyle uğradı memleketimize. Üniversiteli gençlerin ellerindeki yumurtaları, polisin copuyla, gazıyla; küçücük çocukların ellerindeki taşları askerin kurşunuyla, bombasıyla bir tuttular bu demokrasinin liberalleri
Sevgili Soner,
Son iki üç aydır yaşadığınız/yaşadığımız süreci Jose Saramago’nun Görmek romanına benzetmişsin. Çok da güzel anlatmışsın savcıların, hâkimlerin gelenekselleştirdikleri, ilahi bir görevi ifa edercesine canla başla yapmaya çalıştıkları, bu memleketin çocuklarını zindanlarda çürütme çabasını. Saramago’nun hikâyesi, adı belli olmayan bir ülkede geçer ama biliriz neyi kastettiğini. Bize tarihin son aşaması, mükemmel düzen olarak belletmeye çalıştıkları liberal demokrasilerdir Saramago’nun anlattıklarının mekânı. Ortak parlamentolarında hala sosyalizme küfür etme yasaları çıkarmaya çalışacak kadar işçi sınıfına düşman, kendilerinden farklı olanları sınır dışı edecek kadar halklara düşman demokrasiler. Soykırım üzerine, etnik temizlik üzerine, kendinden olmayana nefret beslemek üzerine, dünyanın yarısını sömürmek üzerine, Afrika’yı, Latin Amerika’yı, Güney Asya’yı aç bırakmak üzerine, Ortadoğu’yu yangın yerine çevirmek üzerine inşa edilmiş demokrasiler. Saramago, insanın insanı sömürmesine dayanan bu demokrasilerin derinlerdeki, gizli, cilalı vahşetini anlatır.
Yine aynı demokrasilerde geçen ve Görmek’i önceleyen bir romanı daha vardır Saramago’nun: Körlük. Bu romanda yine adı sanı belli olmayan ülkede, insanlar sebebi bilinmeyen bir şekilde körleşmeye başlar. Bir süre sonra bütün ülke körleşir; tek bir kişi hariç. Ancak körleşmeyen kişi de kör taklidi yapmak zorunda kalır.
Bütün bir ülkenin körlüğünü anlatır Saramago romanında, körleşen insanların vicdanlarından, adalet duygularından, insana dair her şeyden uzaklaşmalarını…
Sen de iyi bilirsin ki Türkiye’de son 30 yılın hikayesi, körleşmenin hikayesidir. Körlüğe direnenlerin, vicdanın ve adaletin öldürülmesine karşı yaşamı savunanların zindanlara kapatılmasının hikayesidir. Son 10 yılda ise körleşmeyenlerin çoğu gönüllü olarak kapadılar gözlerini. Çünkü Saramago’nun sözünü ettiği liberal demokrasi nihayet bütün haşmetiyle uğradı memleketimize. Üniversiteli gençlerin ellerindeki yumurtaları, polisin copuyla, gazıyla; küçücük çocukların ellerindeki taşları askerin kurşunuyla, bombasıyla bir tuttular bu demokrasinin liberalleri. Şairleri, ozanları, çocukları diri diri yakanların isimlerini, katliamı yaptıkları binanın duvarlarına çaktılar muhafazakar demokratları. Körleşmeye o kadar güvendiler ki muktedirler, polisin silahını gül, gazetecinin kalemini silah diye pazarlamaya çalıştılar. Hakikati çarpıttılar, bir matrix alemi yaratır gibi başka bir hakikatler dünyası kurmaya çalıştılar. Yeni hegemonyalarına uygun yasalar, kurallar ürettiler. Bedenine 13 kurşun sıktıkları 12 yaşındaki Uğur’u, havan mermisiyle parçaladıkları 14 yaşındaki Ceylan’ı ve neredeyse her gün bir tanesini öldürdükleri Kürt çocuklarını terörist ilan ettiler. Polisin acımasızca aldığı bir canı insanlık, vicdan ve adalet adına protesto edenleri örgüt üyeliğiyle suçlamaya çalıştılar.
Majestelerinin muhalefetini yaratmaya çalıştılar. “Bir muhalefet olacaksa onu da biz dizayn ederiz” demeye getirdiler. Balkonlardan teşekkür ettiler uysal muhaliflere.
Gazeteleriyle, televizyonlarıyla, organik aydınlarıyla, tehditleriyle tek tek körleştirdiler insanları.
Ama sevgili dostum, bugün körlüğün üretim yeri haline gelen bir ülkede, zamanında o körlüğe direndiği için öldürülen bir adamın güzel bir sözü vardır: “Her zaman birilerini kandırabilirsiniz, bazen herkesi kandırabilirsiniz ama her zaman herkesi kandıramazsınız.”
Ne yaparlarsa yapsınlar herkesi kandıramadılar, körleştiremediler.
Körleşmeyenler, kör taklidi de yapmıyorlar. Bütün bir insanlık tarihinin körlüğün yanı sıra o körlüğe direnmenin de tarihi olduğunu bilenler, zalimlerin kurmaya çalıştığı dehşet evreninde gedikler açıyorlar.
Suyumu vermem diyenler Hopa’da; işimi aşımı, çocuklarımın geleceğini vermem diyenler Ankara’da; dilimi, kültürümü, onurumu vermem diyenler Diyarbakır’da direndiler, direniyorlar.
Sevgili Soner,
Umutsuz olmak için, gözlerini kapatmak için çokça neden var. Ne yazık ki etrafımızda kendini beyaz bir körlüğün içine bırakıverenler de çoğunlukta. Ama umut kavgayla ilgilidir ve kavga da bitecek değildir.
Jose Saramago’nun, diğerlerinden az bilinen kısa bir de anlatısı vardır, Bilinmeyen Adanın Öyküsü diye. Hiç kimsenin gitmediği, bilmediği bir adaya gitmek ister bir serüvenci. Uzunca bir zaman bunun için bekledikten sonra en sonunda bir tekneye atlar ve adaya doğru yola çıkar.
O tekne yola çıktı artık. Şimdi hep beraber yol alıyoruz.
Eğer dostum, şelaleye düşmüşse zeytinin dali; celaliyim, celalisin, celali.