Sistemi destekleyen şiddet hareketleri, kitlelerin sistem tarafından seferber edilmesiyle gerçekleşmektedir. Sistemi destekleyen hareketlerin şiddeti, faşizmde doruğa çıkmaktadır. Sistemin tehdit algısının tetiklediği ezilenlerden ezilenlere yönelen şiddetin diğer tipik ve kitlesel (kolektif ) biçimi de, linçtir Yılını anımsamasam da yoksul bir mahalleden televizyona yansıyan o görüntünün çok konuşulduğunu hatırlıyorum. Yoksul mahallenin yoksul insanları birbirine öfkelendi, “sabırların taşacağı” […]
Sistemi destekleyen şiddet hareketleri, kitlelerin sistem tarafından seferber edilmesiyle gerçekleşmektedir. Sistemi destekleyen hareketlerin şiddeti, faşizmde doruğa çıkmaktadır. Sistemin tehdit algısının tetiklediği ezilenlerden ezilenlere yönelen şiddetin diğer tipik ve kitlesel (kolektif ) biçimi de, linçtir
Yılını anımsamasam da yoksul bir mahalleden televizyona yansıyan o görüntünün çok konuşulduğunu hatırlıyorum. Yoksul mahallenin yoksul insanları birbirine öfkelendi, “sabırların taşacağı” söylendikten sonra da, Hacı Hüsrev mahallesinde pompalı tüfek boy gösterdi. Görüntüyü ilginç kılan, ezilenlerin birbirine duyduğu öfke ve şiddetti… Ülkede, ezilenlerden ezilenlere yönelen şiddet manzaralarını çok gördük. Memleketten ezilen manzaralarında, ülkenin dört tarafından yansıyan linç görüntülerinin de hatırı sayılır ağırlığı var. Şiddet manzaralarının kahramanlarının, devlet büyükleri tarafından “milli hassasiyeti gelişmiş vatandaşlar” olarak tanımlandığı yıllardı. Onlar “sözde değil”, “özde, muteber vatandaşlardı” devlet nezdinde. Muteber vatandaşlar bugünlerde yine sahnede. Birileri yine onların sırtını sıvazlıyor ve hukuk bu linç azgınlığı için yine hiçbir şey yapmıyor. Zeytinburnu’nda Kürtlere yönelik linç girişimleri bu konuyu tekrar gündemimize soktu.
Ezilenlerin ezilenlere duyduğu bu öfke ve ezilenlerin birbirine yönelttiği şiddet, pek çok açıdan okunabilir. Ezilenlerin birbirine yönelttiği bu şiddet, egemenlerin ezilenleri bölme stratejisi, hegemonya ve devletin ideolojik aygıtları gibi kavramlaştırmalar kullanılarak da çözümlenebilir.
Kitleler ezilmişliklerine ve yoksunluklarına karşı duydukları öfkeyi, iktidarın ustalıklı manevralarıyla yanlış adreslere yöneltebilirler. Bu manevralı yönlendirmenin tarihteki örneklerinden biri, 1892 yılında New Orleans’ta gerçekleşen geniş katılımlı grev sonrası yaşanmıştır. Grevden sonra ırkçı politikaları hayata geçiren Amerikan hükümeti, “Jim Crow” kanunları ile oy kullanma hakkını mülkiyet koşuluna bağlayarak; siyahların büyük kısmını siyasal hayattan dışlanmış, yükselen emek hareketini ve siyah beyaz dayanışmasını ırkçı yasayla bölme stratejisini uygulamıştır. Böylece Amerikalı emekçiler birbirine yabancılaşmış, yoksullar sistemin ustalıklı stratejisiyle bölünerek, ezilmişliklerine duydukları öfkeyi kendi ötekileştirdiklerine yöneltmişlerdir. Amerika’da uzunca bir zamana yayılan siyah linçlerine buradan da bakılabilir.[1]
Bu noktada da karşımıza kolektif şiddet çıkıyor. Kolektif şiddet, bireysel şiddetin karşıtı olarak tanımlanır. Yani; kolektif şiddet bireysel olanı dışlamakta ve büyük oranda sosyal etkileşimi içermektedir.[2] Ezilenlerin şiddeti, mevcut sistemi desteklemek, politik güç kazanmak ya da onu değiştirmek şeklinde politik amaçlar taşıyabilir. Sistemi destekleyen şiddet hareketleri, kitlelerin sistem tarafından seferber edilmesiyle gerçekleşmektedir. Bu tür hareketlenmelerin en uç noktasında faşizm yer almaktadır. Linçte de faşizmde de, kitle sistem tarafından mobilize edilmektedir. Siyasal iktidarın kitleler üstündeki politikası, sindirme, baskılama olabileceği gibi, ihtiyaç duyduğu ölçüde kitleleri aktif hale getirip mobilize etmek de olabilir.
Çünkü her siyasal sistem, kendisini oluşturan bireyler yığınında temel ereklerine varmak için gereksindiği ruhsal yapıları oluşturmakta ve kullanmaktadır.[3] Faşizm, kent soylu kitlenin en umutsuz ve en kararlı kesimlerini harekete geçirmektedir. Kitle hareketi, işsizliğe maruz kalmış, yoksullaşmış, bu nedenle de psikolojik tepki ve kızgınlık içinde olan bir tabana dayanmaktadır.[4]
Sistemi destekleyen şiddet hareketleri, yukarıda da belirtildiği gibi kitlelerin sistem tarafından seferber edilmesiyle gerçekleşmektedir. Sistemi destekleyen hareketlerin şiddeti, faşizmde doruğa çıkmaktadır. Sistemin tehdit algısının tetiklediği ezilenlerden ezilenlere yönelen şiddetin diğer tipik ve kitlesel (kolektif ) biçimi de, linçtir. Linç hareketlerinin tabanını da aynı faşizmde olduğu gibi, işsiz-yoksul ve bu nedenle de psikolojik tepki ve kızgınlık içinde olan bir kitle oluşturmaktadır.
Diğer taraftan linç, sistem tarafından yedeklenmiş ezilenler için bir rüşt ispatı haline gelebilmektedir. Çünkü linçte, sistem tarafından “ötekileştirilenler” kendi ötekileştirdiklerine karşı kolalıkla şiddete yönelebilmektedir.
Ezilenleri kendi içinde ustalıkla bölen ve hedef şaşırtan bir iktidar stratejisi, ezilenler ve “ötekileştirilenler” tarafından nasıl içselleştirilmektedir? Sistem tarafından ötekileştirilenler, sistemin ustalıklı manevralarıyla birbirlerini nasıl ötekileştirmektedir? Tam bu noktada da, ezilenlerin birbirine yabancılaşmasını dert edinmiş bir yazar aklıma geliyor: Freire.
Şöyle diyor Feire; “Ezilenler yabancılaşmanın etkisiyle ne pahasına olursa olsun ezene benzemek, onu taklit etmek, onu izlemek isterler.”[5] Ezilenlerin ezene benzemek istemesinin ve kendinden olanı ötekileştirerek ona yabancılaşmasının sebebi ne olabilir?
Feire şöyle çözümlüyor bu yabancılaşmayı: Ezilenlerin algılayışı, içinde ezildikleri gerçekliğe gömülmüşlükleriyle örselenmiştir. Ezenle özdeşleşme, beraberinde özgürlüğü değil bağımlılığı ve ezen kültüre yedeklenmeyi sonuçlar. Gerçekliğe gömülmüş haldeki ezilenler, görüntüsünü içselleştirdikleri ezenlerin çıkarına hizmet eden düzeni açık seçik görmezler. Bu düzenin kısıtlamalarına çarpıp yıprandıkça çoklukla şiddet ortaya dökerler. Eşitsiz bir yapıda var oluşunu insani şekilde gerçekleştirmesinin yolu kapatılan kitleler, ezenle özdeşleştikleri için kendilerini insandışılaştıran süreçleri ve bu sürecin aktörlerini yani ezenleri bilince çıkartamazlar ve kendilerinden güçsüz gördüklerine şiddet uygularlar.[6]
Ezilenler, ezenle değil kendi gibi ezilenlerle özdeşleştiği ve yabancılaşmayı aştıkları oranda tepkilerini doğru adreslere yöneltebilirler. Bunun da yolu, kendilerini ezen sistemi açık seçik görmekten geçmektedir. Ezilenlerin kendilerini ezen sistemi görmeleri ve ona karşı doğru bir tepki örgütlenmelerinin yöntemleri bu noktada önem taşıyor.
Dipnotlar:
[1] Sharon Smıth, Subterranean Fıre A History of Working-Class Radicalism in the Unıted States, Chicago: Haymarket Books, 2006
[2] Charles Tilly, The politics of collective violence, Cambridge University Pres, 2003, s.4
[3] Wılhelm Reich, Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı, Çev: Bertan Onaran, 3.b., İstanbul: Payel Yayınları, 2002, s.56
[4] Ernset Mandel’in , Lev Troçki’nin “Faşizme Karşı Mücadele” kitabının Giriş yazısından s.25
[5] Paulo Freire, Ezilenlerin Pedagojisi, Çev: Dilek Hattatoğlu-Erol Özbek, 5.b., İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2006,s.40
[6] Freire, s. 40
* Ar.Gör.Dr. Emek Bayrak
Kocaeli Üniversitesi