Siz aslında namus davasından içerdesiniz. Bakmayın basına yansıyan haberlere; fezlekede yazılanları da bırakın bir kenara. Belki de sizin algılarınız bile yanılsamadan ibarettir. Bir film şeridi gibi geçsin her şey gözünüzün önünden; geçsin ve yok etsin kendini. Unutun neden sokaklara döküldüğünüzü. Başbakanı unutun, Hopa’yı unutun; HES’ler gelmesin aklınıza, hatta akarsuların sermayeye peşkeş çekilmesini bile önemsemeyin. Hopa’da, […]
Siz aslında namus davasından içerdesiniz.
Bakmayın basına yansıyan haberlere; fezlekede yazılanları da bırakın bir kenara.
Belki de sizin algılarınız bile yanılsamadan ibarettir. Bir film şeridi gibi geçsin her şey gözünüzün önünden; geçsin ve yok etsin kendini.
Unutun neden sokaklara döküldüğünüzü. Başbakanı unutun, Hopa’yı unutun; HES’ler gelmesin aklınıza, hatta akarsuların sermayeye peşkeş çekilmesini bile önemsemeyin.
Hopa’da, Metin Lokumcu’nun öldürülmesinin siz de yarattığı öfkenin de belirleyiciliği yok bu durumda.
Faşizme isyan da denemez, nazik ellerinizle tuttuğunuz incecik pankart sopalarının zırhlı araçların üstüne inip kalkması.
Olsa olsa, Donkişot’un yel değirmenlerine açtığı savaşa benzetebiliriz o gün Ankara’da yaşananları. Güç, güçsüzlük, başarmak, çaresizlik, yenmek, yenilmek gibi aslında “skorla” ilgili sözcüklerin yol açtığı çağrışımların sıkışıklığından azade tutmalıyız tavrınızı.
Çünkü her biriniz, en az, yel değirmenlerine açılan savaşın ne anlama geldiğini bilecek yaştasınız; onun felsefi nedenlerine vakıf olduğunuz için devrimci olmayı seçmediniz mi?
Ne değişti o günden bu güne? Donkişot yel değirmenlerine savaş açtı.
Mahir ve arkadaşları Kızıldere’de bir başka hayat için ölünebileceğini gösterdi.
Arkadaş Zekai Özger, 1971’de Ankara Cumhuriyet yurdunda yaşananları, ” Ama kul aşkına söylemeli/ İyi direndik düşmana/ Üçyüz açılmış çiçek aşkına/ İyi dayandık üçbin düşmana ” diyerek tercüme etti.
O gün orada, başına aldığı darbeler yüzünden hayatını kaybedeceğini bile bile yazdı yukardaki dizeleri.
Kızıldere’deki güç dengesi neyse, Cumhuriyet yurdundaki denge de oydu.
Sizin Ankara sokaklarındaki haliniz farklı mıydı sanıyorsunuz.
“Çağdaş Donkişotlar” denebilir mi size?
Kızıldere’nin son değil başlangıç olduğuna dair iddianın taşıyıcıları olabilir misiniz?
Ruhu Ankara sokaklarından hiç ayrılmayan A. Zekai Özger, yeşerdiği toprak tarumar edilmesine rağmen Ankara’nın üniversitelerinde çiçek açmaya devam ediyor hâlâ diyebilir mi?
Der tabi; der ve şu meşhur yumurta eylemlerinin müsebbibi olarak görülen devrimci gençlerden, Hopa olayları bahanesiyle intikam alındığını da ekler sözlerine.
Çünkü bilinir ki, siyasi iktidarlar “namus meselesi” yapmaktadır bu tür şeyleri.
Yumurta ağırlarına gitmiştir; Karadeniz’de HES’lere karşı oluşturulan barikat bir türlü kabullenilmemiştir; Dikmen Vadisi’ndeki direnişin bir bedeli olmalıdır.
Düşünün ve bulun: Denizlerin darağacına çıkartılması, Mahirlerin Kızıldere’de öldürülmesi, Nurhak’taki katliamdan nedir farklı olan?
Düşünün ve bilin: Commer’in arabasının ODTÜ’de yakılması eylemine katılan bütün devrimciler yok edilmiştir.
Siz “namus davasından” yatıyorsunuz, bundan emin olun.
Bu memleketin ve solun “namusunu” korumak için düştünüz mapus damına.
“Namus belasından” içerde olanlar gibi, bir aslan misali yatacak ve başınız dik çıkacaksınız.
Gözlerinizden öpüyorum.
Not: Bu yazı, Hopa olayları nedeniyle Sincan’da yatan kardeşim Mahir’e (Mansuroğlu) mektup yazarken çıkıverdi. Mektupta yazmıştım, namus meselesini. Açmak gerekiyordu.