Anısına: Fransa’da El-Rowwad Tiyatrosu (Aida Mülteci Kampı) dostlarını kuran Filistin dostu, büyük Fransız eylemci Jean-Claude Ponsin 81 yaşında hayata veda etti. Böyle büyük insanları unutmayacağız. Burada söylemek zorunda olduklarımın bir kısmı El-Fetih‘teki kimi arkadaşlarımın ve başka bazılarının hoşuna gitmeyecek. El-Fetih merkez komitesinin bazı üyeleri de dahil kimileri bunlara saygı duyacak ve hatta takdir edecek. Durum […]
Anısına: Fransa’da El-Rowwad Tiyatrosu (Aida Mülteci Kampı) dostlarını kuran Filistin dostu, büyük Fransız eylemci Jean-Claude Ponsin 81 yaşında hayata veda etti. Böyle büyük insanları unutmayacağız.
Burada söylemek zorunda olduklarımın bir kısmı El-Fetih‘teki kimi arkadaşlarımın ve başka bazılarının hoşuna gitmeyecek. El-Fetih merkez komitesinin bazı üyeleri de dahil kimileri bunlara saygı duyacak ve hatta takdir edecek. Durum çekilmez hale geliyor ve kimimiz artık sessiz kalamayacağımızı fark ediyoruz. Ben şahsen arada sırada maillerimi okuyan siz 50 bin kişiye ve bu Eylül meselesi hakkında bizzat bana maille soru yönelten birçoğunuza bunu bir borç biliyorum. Bu denemeye yol açan yani bardağı taşıran son damla, Eylül ayında tanınma için BM’ye gidecek Filistin liderliğinin stratejileri olduğu iddiasındaki bir belgeyi içeren Dr. Saib Erekat‘tan [1] bugün gelen bir mail oldu. Aynı gün İsrail makamları, Knesset’te İsrail’i daha Yahudi yapacak yasaları yürürlüğe koydu VE sadece Yahudilerin yaşadığı Har Homa C [2] yerleşiminde 960 yeni eve onay verdiler. Burası Har Homa A ve B’ye komşu bir tepedir ve Cebel El-Deek üstündedir, yani benim köyüm olan Beyt Sahur‘un [3] arazileri üzerindedir. Seçilmemiş temsilcinin sözleri, kadim toprağı yırtan kaya matkaplarının ve buldozerlerin gürültüsünde kaybolabilir. 122 ülkenin Filistin’i resmen tanıdığına dair (aynı 1989’da olduğu gibi) medyaya yapılan deklarasyonlar, Ramallah sokaklarında SUV ve Mercedes’leri ile gezen ve VIP kartlarıyla kontrol noktalarından engellenmeksizin geçenlere endişelerini duyurma mücadelelerinde her geçen gün yenilen köylü ve mülteciler için pek bir şey ifade etmiyor.
Tabandaki aktivistlerle her gün konuşuyor ve çalışıyorum. Hepsinin aktardığı mesaj, tüm siyasi partiler ile halk arasında genişleyen bir uçurumun olduğu yönünde. Onlar da bunu biliyor ve teslim ediyorlar (birçok lider artık halkı harekete geçiremediklerini söyledi). Cevap belli: halka dönün ve hepimizin içinde var olan devrimci ruhu yeniden canlandırın. Filistin toprakları üzerinde yerleşimlerin kanser gibi yayılmasının tedavisinden, ırkçı İsrail yasalarının artışına, mültecilerin vaziyetine tüm bunlar Erekat’ın dokümanında yer almadığı gibi asla uygulamak istemedikleri kararlar alan önyargılı Uluslararası forumlara başvurmak da bir çare olmuyor.
“Ne yapmalıyız?” bölümünde Erekat’ın dokümanı şöyle başlıyor: “1. Üyelik meselesinde ABD yönetimiyle stratejik bir diyalog kurmak. Birleşik Devletler’in ‘veto’sunu kullanmasının Filistin’in üye bir devlet olmasını imkansızlaştırdığı ortadadır.” ABD ile kurulan 37 yıllık “stratejik diyalogdan”, ABD himayesinde 18 yıl süren doğrudan müzakerelerden sonra hangi akla hizmetle böyle bir diyalog herhangi bir şeye yol açabilir. Bunun bir yanılsama olduğunu anlamak için ABD Kongresi’nde savaş suçlusu Netanyahu’nun ayakta alkışlanmasını aklınıza getirin sadece. FY, Obama’nın yalın meseleler (ör. yerleşim faaliyeti durdurulmalıdır) hakkındaki kendi sözlerine bağlı kalmasını bile sağlayamadıysa, Erekat ve şürekasına daha çok konuşmanın Obama’nın bir Filistin devletinin kurulmasına yardım etmesini sağlayacağını düşündürten nedir. Bizim kendi temsilcilerimiz İsrailli yetkilileri boykot etmeyi bile reddediyor (BM temsilcimiz İsrail temsilcisinin veda partisine katılıyor). Elbette ki herkes İsrail hükümetinin değil biz Filistinlilerin baskı altına alındığını biliyor. Geçimleri yardıma bağlı bir halk sınıfı yaratan Oslo tuzağı, Filistinlilerin bağımsız karar almasının imkansızlaşmasını güvenceye aldı. Bu şartlar altında, Oslo tuzağının yarattığı bağımlılık yapılarını kırmaksızın statükoyu değiştirmenin mümkün olduğunu düşündürten nedir?
“Ne yapmalıyız?”ın ikinci maddesinde Erekat şöyle diyor: “1967 sınırlarında bir Filistin Devleti’nin tanınması ve BM’ye üye olması, Filistin liderliğinin istisnasız tüm meselelerde (Kudüs, sınırlar, yerleşimler, mülteciler, su, güvenlik, tutuklu ve gözaltıların serbest bırakılması) nihai statü görüşmelerinde hemen bir karara varılmasında elini kolaylaştıracaktır.” Bu oldukça tehlikeli ve yanıltıcıdır. Niçin BM tanıması, sonuçsuz müzakerelere kayıtsız şartsız geri dönülmesi ile ilişkilendiriliyor? Hangi akla hizmetle kendimiz değişip bir miktar gerçek baskı uygulamadan ABD’nin değişeceğine inanılıyor? Ve ne zamandan beridir Filistin mücadelesi Batı Şeria’nın bir kısmında bir Filistin “devleti” kurmaya indirgendi (hiçbir Filistinli veya İsrailli lider şimdilerde Batı Şeria’nın tümünün elde edilebileceğine bile inanmıyor)? Birçok Filistinli önceki “müzakerelerin” kayıtlarının Kurey, Erekat ve Ebu Mazin’in bu iğdiş edilmiş devlet karşılığında mülteciler ve diğer haklardan feragat etmeye razı olduklarını gösterdiğine dikkati çekiyor (bkz. Sızdırılan Filistin Belgeleri [4], Ebu Mazin – Beilin anlaşması ve Cenevre anlaşmaları).
Üçüncü madde şöyle diyor: “Başkan Obama’nın BM’ye gitme seçimimiz hakkında konuştuğu 19 Mayıs 2011 tarihli konuşmasını göz önüne alırsak “Filistinlilere gelince İsrail’i gayrimeşrulaştırma çabaları kesinlikle başarısız olacak, İsrail’i Eylül’de BM’den tecrit etmek üzere yapılacak sembolik eylemler, bağımsız bir devlet yaratmayacak.” Obama yönetiminin BM’ye gidecek olmamızı şöyle anladığı açıktır:
• İsrail’i tecrit etmek ve gayrimeşrulaştırmak için bir girişim.
• Bir sembolik harekettir.
• Böyle bir çaba bağımsız bir devletin kurulmasına yol açmayacak.
Bu anlayış, 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devleti için üyelik başvurusu yapmakla elde etmek isteğimiz şeyin tersidir. Biz ne İsrail’i gayrimeşrulaştırmak veya onu tecrit etmek peşindeyiz ne de bu bir sembolik harekettir.”
Baskıcı bir apartheid rejimini tecrit etmeyi denemeyi bile reddeden dünya üzerinde kaç tane kurtuluş hareketi bilirsiniz? Daha önceki birçok durumda olduğu gibi bu Filistin yönetimi, İsrail’i düştüğü kuyudan çıkartmak istiyor. Tıpkı Goldstone raporunun ele alınmasını hasıraltı ettikleri ya da Filistinli siyasi tutsakların serbest bırakılmasına karşı İsrail nezdinde lobi yaptıkları zamanki gibi (güya Hamas böylece puan kazanacak diye). Tıpkı birçoğunun kamuoyuna İsrail ürünlerini değil sadece “yerleşim ürünlerini” boykot ettiklerini söyledikleri zamanki gibi (sanki apartheid ürünleri arasında bir fark varmış gibi). Tıpkı güvenlik teşkilatlarına halk direniş faaliyetlerini durdurma emirleri verdikleri zamanki gibi (sadece şehirlerin ortasında gece nöbetlerine izin verilir fakat İsrail işgal askerleri ile sürtüşmeye meydan verilmez).
BM’deki etkinliğin sembolik bir hareket olmasına gelince, gerçekten de tasarlanan bu. FY bunun yerine sembolizmin ötesine geçmeli ve İsrail’in BM üyeliğinin iptal edilmesini (çünkü İsrail BM sözleşmesine saygı göstermedi ve yükümlülüklerine uymak için verdiği kendi sözlerini çiğnedi) talep etmek gibi ciddi eylemlere girişmeli. Gerçek bir çaba, BM üyesi devletlerden Apartheid Güney Afrika’nın üstesinden geldikleri gibi İsrail’in üstesinden gelmelerini istemeyi gerektirir çünkü İsrail ilişkili Uluslararası sözleşmelere göre bir apartheid rejiminin bütün şartlarını sağlıyor.
Birkaç yıl önce Erekat ABD’de bir tura çıkmıştı. Kimi önde gelen Filistinli Amerikalılar Oslo başarısızlığı hakkında onu sorgulamaya başlayınca sinirlendi ve kırk kadarımıza doktora sahibi olduğunu söyleyerek “işleri sorgulamak size mi kaldı” deyiverdi. Bu açıkça k
abul edilemez. 11 milyon Filistinlinin davası birkaç bireye bırakılamaz (ne kadar iyi niyetli olursa olsun).
Yardım kesilir korkusu
Filistin yönetimine ABD Yardımı, karşılık olarak (AIPAC ve diğer lobilerden dolayı) İsrail işgal politikalarına hizmet eden ABD politikasını hayata geçirecek şekilde yapılır. Örneğin USAID dolarlarının çoğu, geçici iş yaratan ve işgalcinin sorumluluğunu hafifleten altyapıya (çoğunlukla yollara) gider. Birçok yol, apartheid rejimini sağlamlaştırmaya yardımcı olan alternatif yollardır (yani yerleşim blokları etrafındaki yollar). Yardımın esas kısmı, doğrudan Filistin yönetiminin istihdam ettiği Filistinlilerin maaşlarına destek olmaya gider. Bu bütçenin de çoğu güvenlik çalışanlarının maaşlarına gider. Oslo II gereğince bu güvenlik, İsrailliler ile hiçbir sürtüşme olmamasını güvenceye almak içindir (yani şiddet içermeyen direniş de dahil her direnişin bastırılması). İtaatkar Filistin yönetiminin maaşları ve siyasi istikrarı bu yardıma bağımlı hale geldiği için üst düzey yetkililere şantaj yapmak için bu yardımı bir kaldıraç olarak kullanmak kolaydır. 2006 ve 2007 yıllarında bunu gördük (seçimlerin ardından yardım kesildiğinde elitler hükümetin altını oyup tekrar statükoyu desteklemek zorunda kaldılar). Kısacası ABD’den gelen yardım Filistin ulusal çıkarlarına zarar verir ve işgali süreklileştirmeye hizmet eder çünkü statükoyu sağlamlaştırır, İsrail’i bir işgalci olmanın bedelinden kurtarır ve kurtuluşumuza götürecek siyasi özgürlüğü kısıtlar. Bu konuda daha fazla bilgi için:
http://www.ifamericansknew.org/stats/occ&aid.html
Dahlan‘ı [5] medya sorumlusu makamından el çektirmek için cesurca harekete geçen el-Fetih merkez komitesine daha ileri ve cesur değişimler yolunda daha cesur hareket etmeleri yönünde ısrar ediyorum. Hizmet sürelerine sınır getirmek, el-Fetih için en uygun ilk adım olacaktır ve FY makamları için de hizmet sürelerine sınır getirmeye zemin hazırlayabilir. Filistin liderliğine benim naçizane ve açık önerim, halka dönmeleri ve periyodik olarak kan tazelemeleridir. Bu taze kanla örneğin lobi yaparak, medya çalışması ve BDS (Boykot, yatırımların geri çekilmesi ve yaptırımlar) ile uygun kısa, orta ve uzun vadeli stratejiler kurarak gerçek değişim yaratmak üzere sürgündeki Filistinliler hareket geçirilebilir. İçerde ise temsil yeteneğine sahip bir Filistin Ulusal Konseyi’nin (FKÖ’ye bağlı) kurulmasına dair mevcut anlaşmaların hayata geçirilmesi ile Filistin yurduna bir çeki düzen verilmesi gerekiyor. Bu da sahadaki dinamikleri gerçekten de süratle değiştirebilecek bir gerçek halk direnişi atmosferi oluşturacaktır. [130 yıldan çıkarılan dersler için kitabıma bkz.: http://www.qumsiyeh.org/popularresistanceinpalestine/]
Kurtuluşa yönelik gerçek bir strateji ve yön tayin etmek için danışılabilecek yüzlerce Filistinli avukat, siyaset bilimi profesörü ve başka uzmanlar vardır. Bu şeyler hakkında açık bir diyaloga girişmek herkes için iyidir. Bu statükoya tahammül edilemez. Halkın (işgale son verme umutlarının sahte bir şekilde yükseltildiği) liderlerin kendilerine Eylül çırpınışı ve güzü hakkında konuşmaya devam ettiklerini göreceği Eylül’e kadar beklemek yerine bunu şimdi yapmak en iyisi.
İşgalciye yarayan bir işgal statükosuna (Oslo Anlaşmaları sayesinde) kayıtsız kalmak ile onunla el ele dolaplar çevirmek arasında hiçbir fark yoktur. Sonuç olarak susmak suç ortaklığıdır.
Mazin Qumsiyeh Filistin Adalet Ağı’nın (PalestineJN.org) uluslararası koordinatörü ve Beytülahim Üniversitesi profesörlerindendir ve Filistin’de Halk Direnişi adlı kitabı kaleme almıştır. Filistin’deki örgütleyicilerinden biri olduğu Filistin’e Hoş Geldiniz Kampanyası çerçevesinde geçen ay Avrupalı Filistin dayanışma gruplarının “uçak filosuna” dair yazısını çevirmiştik (İsrail Apartheidine Meydan Okumak – Uçakla).
5 Ağustos 2011 – Popular Resistance (Halk Direnişi)
Çevirenin Notları
[1] 20 yıldır Filistin müzakere ekibinde bulunan Saib Erekat, bu yılın başında El Cezire’nin yayınladığı Filistin Belgeleri üzerine Filistin baş müzakereciliğinden istifa etmek zorunda kalmıştı.
[2] İsrail’in 1967’de işgal ettiği Doğu Kudüs’ü sınırlarını uluslararası hukuka aykırı biçimde genişletirken, Doğu Kudüs’ü Batı Şeria’nın geri kalanından tecrit etmek için Doğu Kudüs’ün çevresinde 200 bin yerleşimciye ev sahipliği yapan bir yerleşimler halkası kurdu. Har Homa yerleşimi Kudüs’ün güneyinde Beytüllahim’e 2 km uzaklıkta Filistinliler tarafından Ebu Ghneim Dağı olarak bilinen hakim bir yükseklikte kuruludur. 1997’de inşaatına başlanan Har Homa yerleşimi bugün 20 bin İsrailli yerleşimciye ev sahipliği yapıyor. İsrail tarihinin en büyük sosyal protestoları ile sarsılırken ve protestoların çıkış noktası konut sıkıntısı iken Netanyahu hükümeti Har Homa yerleşiminde 930 yeni konutun inşasına onay verdi. Harita için bkz: http://www.poica.org/editor/case_studies/AG_07_1.jpg
[3] Beyt Sahur, Kudüs’ün güneydoğusu ile Beytüllahim’in doğusu arasında bir Filistin kasabasıdır. Beytüllahim şehrine uzaklığı 1 km’dir. Filistin’in en güzel bölgelerinden biri olan Beyt Sahur, yasadışı İsrail yerleşimi Har Homa’nın tehdidi altındadır. Nüfusunun çoğunu Filistinli Hristiyanların oluşturduğu Beyt Sahur, Birinci İntifada’da halk direnişinin kalesi olmuştur. İsrail işgal makamlarına vergi ödemeyi reddeden Beyt Sahur halkı İntifada’nın sivil itiaatsizlik geleneğinin en önemli örneğini yarattı. Konu hakkında daha fazla bilgi için Faik Bulut’un İntifada Dersleri adlı kitabındaki Sivil İsyanın Başkenti bölümüne (s. 124-128) bakınız.
[4] Bu yılın Ocak ayında El-Cezire tarafından yayınlanan Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Müzakereler Departmanı’ndan sızan belgeler, Filistinlilerin çoğunun ve Filistin’i takip edenlerin uzun zamandır işaret ettiği ihaneti belgeleriyle kanıtlamıştı. Ramallah’taki Filistin Yönetimi, Filistin halkının çoğunluğunu oluşturan mültecilerin evlerine ve topraklarına geri dönüş (el-Awda) hakkından vazgeçtiği, Doğu Kudüs’teki Yahudi yerleşimlerinin ilhakını kabullendiği, Filistin direnişine karşı kanlı bir işbirliğine gittiği belgeleri ortaya saçılmıştı. Bkz: “Filistin Belgeleri”: Vahim Filistin tavizleri, İsrail tarafından mutlak biçimde reddedildi, Filistin Boykot Ulusal Komitesi
[5] Muhammed Dahlan, Yaser Arafat’ın genç prenslerinden biridir. Oslo anlaşmalarından sonra Arafat’ın Gazze’ye dönüşünden sonra Arafat’ın sayısı 20’yi bulan milis kuvvetlerinden birinin başına geçirilen Dahlan, 2007 yılında Hamas’a karşı başarısız darbe girişimine kadar Gazze’nin derebeyi sayılıyordu. Gazze’deki başarısız darbesinin ardından Batı Şeria’ya geçen Muhammed Dahlan, 2009 yılının Ağustos ayında Beytüllahim’de 20 yıl sonra yapılan El Fetih’in 6. Kongresi’nde merkez komiteye seçildi. 2010 Aralık’ında Filistin Yönetimi Başkanı ve El-Fetih’in lideri Mahmud Abbas’a darbe girişimi hazırlığı nedeniyle El-Fetih tarafından hakkında soruşturma açıldı ve Ürdün’e sürgüne gönderildi. İşgal ile işbirliğinin ve despotizmin sembolü haline gelen Dahlan, el-Fetih merkez komitesinin verdiği karar ile merkez komiteden çıkarıldı. Arafat’ın Dahlan tarafından zehirlendiğine dair haberler de basına yansıdı.
[Filistin İçin İsrail’e Karşı Boykot Girişimi tarafından çevrilmiştir]