Bilme farkındalıktır. Neyi bilip neyi bilmediğinin farkındalığı. “Miş-gibinin” kol gezdiği günümüzde işe yarar, nadir bir hassa. Hep duyuyoruz kriz vesilesiyle: “Batamayacak kadar büyükler” (too big to fail). Büyük olan, büyük bankalar, finans kuruluşları. Bir ikisi dışında batmalarına izin verilmiyor. Çok büyükler de ondan mı sadece? Sanıyorum, gören gözler şu kadarını seziyor. Bu şirketler hem büyük […]
Bilme farkındalıktır. Neyi bilip neyi bilmediğinin farkındalığı. “Miş-gibinin” kol gezdiği günümüzde işe yarar, nadir bir hassa.
Hep duyuyoruz kriz vesilesiyle: “Batamayacak kadar büyükler” (too big to fail). Büyük olan, büyük bankalar, finans kuruluşları. Bir ikisi dışında batmalarına izin verilmiyor. Çok büyükler de ondan mı sadece? Sanıyorum, gören gözler şu kadarını seziyor. Bu şirketler hem büyük hem de çok iç içe geçmiş vaziyetteler. Küreselleşme denilen dinamikler son derece grift ilişkiler üretmiş, ekonomileri kırılgan hale getirmiş durumda. Birilerinin kontrol gücü çok fazla. Devlet (ler) zamanında müdahale etmez ise her şey çökebilir. Bunları biliyoruz, anekdotlar, haberler okuyoruz bu meyanda.
Sadece bunlar mı? Kapital‘in I. cildinin 25. bölümünden, kapitalizmin tarihi gelişim seyri içinde, birikim dinamiklerinin sermayenin yoğunlaşmasını ve merkezileşmesini yarattığını da biliyoruz. Hem de giderek küresel ölçekte. Hatırlayalım:
“Toplumsal sermayedeki büyüme, çok sayıdaki bireysel sermayelerin büyümeleriyle olur. Diğer bütün koşullar aynı kalmak üzere, bireysel sermayelerin ve bunlarla birlikte üretim araçlarının yoğunlaşması, bunlar toplumsal toplam sermayenin ne oranda parçaları iseler, o oranda büyür.
Toplumsal toplam sermayenin çok sayıda bireysel sermayeye bölünmesi ya da bunun parçalarının birbirlerini geriye itmeleri, birbirlerini çekmeleri biçimindeki bir karşı tepkiye yol açar….
Oluşmuş bulunan sermayelerin yoğunlaşması, bu sermayelerin bireysel bağımsızlıklarının kaldırılması, kapitalistin iktisadi varlığına bir diğer kapitalist tarafından son verilmesi, çok sayıdaki küçük sermayelerin az sayıdaki büyük sermayeler haline gelmesidir. Bu süreci ilkinden ayıran, mevcut ve faaliyet halinde bulunan sermayelerin dağılımının değiştirilmesinden başka bir ön koşulunun bulunmaması, dolayısıyla, hareket alanının, toplumsal zenginliğin mutlak büyümesiyle ya da birikimin mutlak sınırlarıyla sınırlanmış olmamasıdır. Sermaye bir yerde büyük kütleler halinde bir elde toplanmaktadır, çünkü başka yerde pek çok elden uzaklaşmaktadır. Bu, birikim ve yoğunlaşmadan farklı olarak, gerçek merkezîleşmedir.” (Kapital, İstanbul: Yordam Kitap. s. 604-5)
Bu sürecin kurumsal ifadesi, benim UTŞ (Ulus Tanımaz Şirketler) dediğim, ama literatürde Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ) olarak bilinen mevcudiyettir. Şu ana kadar bunların hangi sektörlere ne kadar hakim olduklarını, doğdukları ülkeleri, nerelere yayıldıklarını vs. biliyorduk. Küresel kapitalizmin giderek finansallaştığı da ağızlarda sakız.
Bilmediğimiz nedir? Bu şirketlerin birbirlerine sahip olma dereceleri, mülkiyet miktarlarının dozu ve de buna bağlı olarak kontrol kapasiteleri. Bu şirketlerin içinde finans sektöründe olanların göreli etki ve gücünün boyutu. Bu sorulara adam gibi cevap verebilmek tahmin edilebileceği gibi hem çok kapsamlı ampirik bilgileri, veri tabanlarını hem de metodolojik araçları gerektirir. Veri tabanının adı Orbis 2007; OECD’nin ÇUŞ tanımı easa alınarak 43060 ÇUŞ ile ilgili bilgilerin derlendiği bir hazine. Metodolojik genel çerçeve ise network çözümlemeleri, topolojik teknikler. Geçtiğimiz ay bu alanda çalışan bir grubun yayınladığı ve Science News‘a da haber olan bir çalışma (Küresel Şirket Kontrolü Şebekesi) yukarda söylediklerimin motivasyon kaynağı (arxiv.org/pdf/1107.5728v1).
Sözünü ettiğim çalışmanın teknik yanlarına girmeden yukardaki sorularla ilgili bulgularına kısaca değineyim. Veri tabanındaki 43060 ÇUŞ’e, 30 milyon ekonomik aktöre ait bilgiler kullanılarak yapılan şebeke (network) çözümlemesi sonunda 600508 nodül ve 1006987 mülkiyet ilişkisine varılmış! Tabii, ÇUŞ de sahip oldukları mülkiyet ve kontrol kapasiteleri bakımından aralarında farklılaşıyorlar. Dolayısıyla ÇUŞ’i sınıflandırmak mümkün. Çalışmanın ortaya çıkardığı somut bir bilgi adı sanı belli bir çekirdek/merkez şirket grubunun varlığı ve bu grubun (super entity) tüm ÇUŞ’in ürettiği ekonomik değerin %40’ına sahip olduğu. Finansallaştığını söylediğimiz küresel kapitalizm de bu çalışmayla ete kemiğe bürünmüş: çekirdek grubun %75’i finansal ÇUŞ! Çekirdeğin o alt finans bloğunun 2007 resmi de aşağıda.
Bu blok da son krizden nasibini alıp bir iki zayiat vermiş durumda. Dolayısıyla bloğun aslında ne kadar nur topu gibi olduğu tartışmalı. Belki de sönmekte olan bir balon bu?