Öfkenin dolayımsız olarak yansıtılması, siyasal propagandanın içerisinde öfkenin başat olması, sosyalistlerin siyasal mücadele içerisinde etkisizleşmesine yol açmaktadır. Çünkü öfke ancak aynı öfkeyi hissedenleri motive eden bir unsurdur, geniş kitleleri değil. Liberalizmin hegemonyanın inşasındaki işleviyse, sosyalistlerin toplumda ağırlığı olmayan öfkesiyle çözülemeyecek kadar büyük bir politik sorun olarak sürmektedir Murat Belge’nin Radikal gazetesinden Ezgi Başaran’a verdiği röportaj […]
Öfkenin dolayımsız olarak yansıtılması, siyasal propagandanın içerisinde öfkenin başat olması, sosyalistlerin siyasal mücadele içerisinde etkisizleşmesine yol açmaktadır. Çünkü öfke ancak aynı öfkeyi hissedenleri motive eden bir unsurdur, geniş kitleleri değil. Liberalizmin hegemonyanın inşasındaki işleviyse, sosyalistlerin toplumda ağırlığı olmayan öfkesiyle çözülemeyecek kadar büyük bir politik sorun olarak sürmektedir
Murat Belge’nin Radikal gazetesinden Ezgi Başaran’a verdiği röportaj sosyalistlerin haklı öfkesini beraberinde getirdi. Belge’nin söyledikleri devlet yanlısı olmanın açık bir itirafı olmanın yanında, sosyalistleri hedef gösteren ve karalayan bir saldırı olarak görüldü. Belge’nin hakkını vermeliyiz ki hiçbir muğlaklığa yer bırakmayacak biçimde ifade ettikleri, utanmazlığın bazı zamanlarda ne kadar gösterişli bir biçimde sergilenebileceğinin örneği oldu.
Murat Belge’nin röportajı güncel bir örnek olsa da, 2007’den beri yoğunlaşmış biçimde liberallerin sosyalistlere kara çalmalarıyla sık sık karşılaşıyoruz. Dahası birçok farklı politik çevreden gelen karalamalar bu ülkenin tarihinde yüzlerce kez sosyalistlerin başına musallat olmuş durumda. Murat Belge’nin özgünlüğü sosyalistlere saldırısını sosyalist kimliğine sığınarak yapması. Belki de bu yüzden sosyalistlerin öfkesi dinmiyor. (bkz.Ergin Yıldızoğlu “Gariban Sensin” sendika.org)
Propagandada öfke başat olunca
Sosyalistlerin “el insaf” nidasında ve arkasından gelen öfke yoğunlaşmasında “sosyalist dilin” kuruluşu açısından ciddi bir sorun görüyorum. Yanlış anlaşılmasın. Öfke diğer duygular gibi devrimci pratiğin olmazsa olmazıdır. Devrimcilik hayata duyulan sevginin yanı sıra hayata duyulan öfkedir de. Fakat öfkenin dolayımsız olarak yansıtılması, siyasal propagandanın içerisinde öfkenin başat olması, sosyalistlerin siyasal mücadele içerisinde etkisizleşmesine yol açmaktadır. Çünkü öfke ancak aynı öfkeyi hissedenleri motive eden bir unsurdur, geniş kitleleri değil. Liberalizmin hegemonyanın inşasındaki işleviyse, sosyalistlerin toplumda ağırlığı olmayan öfkesiyle çözülemeyecek kadar büyük bir politik sorun olarak sürmektedir.
Öte yandan, sosyalistlerin öfkesi liberalizme karşı siyasi mücadeleyi ikinci plana attığı için de sakıncalıdır. Çünkü öfke bir şaşkınlığın, beklenmedik bir durumla karşılaşmış olmanın da ifadesidir. Oysa sosyalistler Murat Belge’nin bu sözleri söyleyebilecek mideye sahip olduğunu zaten biliyorlardı. Sosyalistler liberallerin bir bölümünün yönelmekte olduğu politik hattı çok önceden çözümlemişlerdi. Sosyalistler siyasetin vicdanı olmadığını, “aklın iyimserliğinin” felaket demek olduğunu tarihleri içerisinde yanılmayacak kadar iyi bellemişlerdi. Öyleyse şaşıracak ya da öfkelenecek ne var?
Öfkelerini ifade eden sosyalistler elbette politik sorunun ehemmiyetinin farkındadır. Fakat liberalizme karşı verilen siyasal mücadelenin düşünsel ve eylemsel boyutlarında “liberalizme öfke” büyük bir ağırlığa sahip. Bu durum sosyalist kültürün içerisinde liberalizme öfkenin gereksiz bir iz bırakmasına yol açıyor. Daha açık ifade edilirse, kitlelerle kurulan diyalog içerisinde, sosyalistlerin liberalizm karşıtlığı, politik bir tavırdan ziyade salt bir öfke olarak anlaşılabiliyor. Sosyalistlerin siyasal mücadelesinde öfkenin belirginleşmesi (kitlelerin zihninde yer tutması), örneğin gençlik hareketi pratiğinde, liberallere yumurta atmanın politik içeriğini (sosyalistleri öfkeyle eşitlemiş bir toplumun gözünde) zayıflatıyor.
Liberallerden umudumuz mu var?
Sosyalistlerin liberalizmle olan siyasi mücadelesi içerisinde “öfkenin ifadesinden” daha fazla sorun teşkil eden bazı yönelimleri de var. Örneğin liberallerden hala ümitli olunduğunu ima edebilecek söylemler sosyalistler tarafından sık sık kullanılıyor. Tekrar hatırlatmak gerekirse, burada söylemleri kullananların liberallerden ümitli olduğuna değil, inşa edilen sosyalist dilin sorunlarına değiniyorum. Sosyalistlerin inşa ettiği dil, mevcut sosyalist bilincin gerisinde bir noktanın, liberallere duyulan hayal kırıklığının izlerini taşıyor. Bu noktada sosyalistlerin ümidi en fazla liberallere seslenme, onlara bir çağrıda bulunma noktasında cisimleşiyor. Başımıza geleceklerden Murat Belge’nin de sorumlu olduğunu hatırlatmak için Murat Belge’ye seslenmek, dostla düşmanı ayırt edememiş olma imajını topluma yansıtıyor. Bu bakımdan sosyalistlerin liberalizmden politik ayrışması, sosyalistlerin eliyle muğlaklaştırılıyor. Oysa sosyalistler Murat Belge’nin beyninin bir köşesinde sıkışmış olan “sol duyarlılıktan” çoktan ümitlerini kestiler. Artık Belge’nin sosyalistler için karşılığı sol-liberal değil, AKP entelektüelidir.
Buraya kadar sosyalistlerin liberalizmle girdiği siyasi mücadele içerisinde kurduğu dilin sorunlarına dair gözlemlerimi yazmaya çalıştım. Sosyalist dilin inşası, sebep olduğu politik sonuçlar dolayısıyla önem taşıyor.
Murat Belge’nin nesini tartışıyoruz?
Peki sosyalistler Murat Belge’yi (liberallerin temsili bir örneği olarak) neden tartışıyor?
Bu soruya iki farklı yanıt verilebilir: Birinci yanıt, Murat Belge’nin AKP yandaşlığı yaparken komünistliği dilden düşürmemesi. Bu durum kuşkusuz sosyalizmin ideolojik tutarlılığının zayıflamasına, sosyalist politikanın kitlelerin güvenini daha da yitirmesine yol açıyor. 80 sonrasında sosyalist solu yıpratan liberal etki, bugün de solun önemli politik sorunlarından biri olarak önünde duruyor.
İkinci yanıt, Murat Belge’nin ve daha genelde liberalizmin, AKP’nin güçlenmesinde, toplumu taraflaştırmasında etkin bir rolü olması. AKP’nin inşa ettiği hegemonya kendini yalnızca siyasi kimlikleriyle tanımlayan militan bir İslamcı bir kitlenin üzerinde değil, ideolojik aidiyetleri zayıf olan, fakat 9 yıllık iktidarı boyunca AKP’yle bir güven ilişkisi geliştirebilmiş kitlelerin üzerinde yükseliyor. Kemik CHP kitlesi denilen olgu bir ölçüde AKP için de gerçekleşiyor. Toplumun önemli bir kesiminin AKP ile kurduğu patriarkal ilişkinin, AKP’nin otoritesini güçlendirme adına kritik adımlar attığı bir süreçte, sürdürülebilmesi ve pekiştirilmesi AKP’ye bağımlı bir entelektüel çevrenin varlığına sıkı sıkıya bağlı. Ve bu çevrenin AKP medyasının tümüne yayılmış olan liberal kanadı, artık toplumun dar bir demokrat-sol kesimine değil, talepleri neoliberal sistemle bütünleşen yeni İslamcıların da içerisinde bulunduğu geniş kitlelere sesleniyor.
Belge’yi bırak AKP’ye bak
Bugün sol-liberalizmin sosyalizmi yıpratmasından ziyade, liberalizmin AKP hegemonyasının sürdürülmesinde sahip olduğu rol, sosyalistler için çok daha büyük dikkat gösterilmesi gereken bir sorun. Murat Belge’nin liberalliği değerini yitiriyor. Çünkü liberalizmin söylemleri artık AKP entelektüellerinin diline işlemiş durumda. Hayatı boyunca sol, demokrasi, özgürlük düşmanlığı yapmış olanlar da, kendilerini milliyetçi-muhafazakar görenler de bu dilin ustası. Artık tehlike, Murat Belge’nin masa başından saçtığı liberalizmde değil, toplumun içselleştirdiği liberalizmde. Bu yüzden sosyalistlerin gündeminde AKP liberalizminin, sol-liberalizmden daha fazla ağırlık taşıması gerektiğini düşünüyorum.
Milliyetçi-İslamcı rotaya giren AKP, liberalizm avantajını kolay kolay elinden bırakmayacaktır. Çünkü bu ideolojilerin garip bir sentezi AKP çatısı altında aynı anda savunulabiliyor ve toplumun politik tercihleri hala yönetilebiliyor. Fakat bu sentezi yeniden ve yeniden harmanlamak, AKP liberalizminin krizlerin
i açığa çıkaracaktır. Sosyalistler bu kriz noktalarına, stratejinin öfkeden önce geldiği bir söylemle müdahalede bulunabilir. AKP liberalizminde çatlaklar yaratacak müdahaleler, Murat Belge defterini çoktan kapatmış olacaktır.