Oysa bugün hala 2 simit parasına ev sloganıyla reklam yapan bankaların olduğu bir yapıda topluma verilmek istenen harcamalarda dikkatli olun, ayağınızı yorganıza göre uzatın uyarıları komik durmuyor mu? Zaten, yorganımız ayaklarımızı örtmüyordu şimdi bir de yorganın boyu kısalacak, siz iyice büzülün demenin nasıl bir karşılığı olmalı? 14 Haziran 2011’de “AKP’yi seçim öncesi üzmeyen ekonomi” başlıklı […]
Oysa bugün hala 2 simit parasına ev sloganıyla reklam yapan bankaların olduğu bir yapıda topluma verilmek istenen harcamalarda dikkatli olun, ayağınızı yorganıza göre uzatın uyarıları komik durmuyor mu? Zaten, yorganımız ayaklarımızı örtmüyordu şimdi bir de yorganın boyu kısalacak, siz iyice büzülün demenin nasıl bir karşılığı olmalı?
14 Haziran 2011’de “AKP’yi seçim öncesi üzmeyen ekonomi” başlıklı yazıda son söz olarak yazılanları okuyunca bugün ayyuka çıkan tartışmaların çok da sürpriz olmadığını söyleyebiliriz. Tekrar okuyalım: “Bundan sonra Türkiye ekonomisinin karşılaşacağı durumda ABD ve AB ülkeleri ekonomilerinde yaşanacak yeni bir borç krizi ve onların küresel ekonomide yaratacağı belirsizlik etkili olacaktır. Genel gidişat olarak Türkiye ekonomisi muhtemel borç krizlerine ya da bir başka deyişle küresel krizin tekrardan dip yapma ihtimaline hazırlıksız ve korumasız olarak yol almaktadır.”
Şaşırtıcı olan tartışmaların AKP içinden, tırnak içinde yazarsak çatlak seslerden gelen uyarılarla başlamış olması ve sanki tetikte bekler gibi duran bir iktisatçı güruhunun da buna ayak uydurmasıdır. Ekonomi Koordinasyon Kurulu (EKB) Başkanı Ali Babacan’ın muhtemel krize toplumu hazırlama çalışmaları başarılı olmuşa benziyor. Günlük konuşmaların içinde “kriz gelecekmiş” ifadeleriyle başlayan cümlelerin ağırlığı artmaya başladı. Mevcut ekonomik yapıya ve onun sonucunda oluşun makroekonomik göstergelere baktığımız zaman son günlerde hiç tahmin edilmeyen ya da şok edici bir gelişme yaşanmadı. Cari açık seviyesinin yüksekliği ve sürdürülebilirliği meselesi zaten çok taze ve sıcak bir konuydu. Yılsonu cari açık öngörüleri toplam üretimin yüzde 10’u seviyesi civarlarındaydı. Son açıklanan rakamlar ve IMF’nin tahminleri sadece bunları pekiştirmiş oldu. Ancak AB’deki borç krizine İtalya’nın da eklemlenme durumu ve ABD’de borçlanma tavan limiti ile ilgili belirsizlik bizdeki kriz algısını ve beklentisini tetikledi.
Peki, bu muhtemel olumsuz gelişmeler Türkiye ekonomisini nasıl etkileyecek?
AB’deki borç krizinden başlarsak; AB ekonomilerinin büyümelerinin yavaşlaması Türkiye’nin AB ülkelerine yaptığı ihracatı yavaşlatacak ve dolayısıyla ihracatın itici gücüyle giden ekonomi yavaşlayacak. Bu kanalın Türkiye ekonomisini etkilemesi ve etkisinin hissedilmesi zaman alacak, muhtemel birkaç çeyrek dönem sonra yaşanan sert düşüşlerle birlikte toplam büyüme yavaşlayacak. Zaten IMF’nin de 2012 için öngördüğü yüzde 2,5’luk büyüme rakamı bu paralelliktedir. Öngörülen bu kanal mevcut ekonominin reel kanadıdır bir başka deyişle üretim kanalıdır. Döviz fiyatlarında yaşanacak gelişmeler de ayrıca ihracatı doğrudan etkileyecektir, onu da sistemin finansal kanalı olarak adlandırabiliriz. Sonuçta, ihracat seviyesi hem finansal hem de reel anlamda borç krizinin derinleşmesinden etkilenecektir. Bu yönden bakınca, bugünlerde yapılan uyarılar, krize hazırlamalar boşuna değildir.
ABD’deki duruma bakarsak; toplam ekonomik büyüklüğünün büyük çoğunluğu tüketime dayanan ABD ekonomisi artık borçlanarak, para basarak finanse ettiği ikiz açıklarını (bütçe ve cari açık) sürdüremez konuma geldi. Borçlanma tavanının artırılması tartışmasının çıkması da bu tıkanmanın en güncel ürünüdür. Borçlanma tavanı yükseltilirse ABD ekonomisi mevcut yapısını devam ettirme şansı bulacak ancak tersi bir durum olursa o zaman ciddi harcama kısıntıları ve kemer sıkma tedbirleri kapıya dayanacaktır. Zaten ekonomik büyüme sıkıntısı içinde olan ABD ekonomisi için bu durum hiç de iç açıcı olmayacaktır. ABD ekonomisindeki üretim açığını finanse eden Çin ve diğer ülkeler için de bu durum hayra işaret olmayacaktır. Doların tahtı sallanmaya başlayacak ve dolar üzerinde yapılan spekülasyonlar artacaktır. ABD’nin bu açıklarını finanse etmek için dolayısıyla daha fazla para çekmek için faizleri artırmaya başlaması ya da bu yönde sinyaller vermesi Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırılan ülkelerdeki sıcak paranın ABD’ye yani güvenli limana geri dönmesine yol açacaktır. Bu durum en çok da cari açık veren ve bu açığını ağırlıklı sıcak para ile finanse eden (Türkiye gibi) ülkelerde yıkıcı etkiler yapacaktır.
Madem öyle, niye böyle?
Yani, ne Babacan ne de Gedikli boşuna konuşuyorlar. Beklenen olumsuz gelişmeler hızla bize doğru yol almaktadır. Bu sert inişe kaptan pilotlar bizi hazırlamaya çalışıyorlar. Kemerlerinizi bağlayın, oksijen maskelerinizi takın diyorlar. Ama insanın aklına da sormak geliyor. 2009 yılında yaşanan durgunluğu aşmak için bizlere “daha fazla sakız alın ekonomiye can verin” diye reklamlarda boy gösterenler sözüm ona iktisatçılarla ve bunlara çanak tutan ekonomi bürokratlarıyla kemerleri çözün, oksijen maskelerini atın demediniz mi?
Oysa bugün hala 2 simit parasına ev sloganıyla reklam yapan bankaların olduğu bir yapıda topluma verilmek istenen harcamalarda dikkatli olun, ayağınızı yorganıza göre uzatın uyarıları komik durmuyor mu? Zaten, yorganımız ayaklarımızı örtmüyordu şimdi bir de yorganın boyu kısalacak, siz iyice büzülün demenin nasıl bir karşılığı olmalı? Dışarıda yaşanan ekonomik gelişmelerin Türkiye’ye yansımalarını yorumlayacaksanız o koltuklarda oturmanın, o koordinasyon kurullarının ne anlamı var? Mesele olacaklara bizleri hazırlamak değil, muhtemel yıkıcı ekonomik koşullara hazırlıklı bir ekonomik yapı oluşturmaktır. Bunu da yapamadığınız açıkça ortada, bu sadece bizim değil artık sizin de söylediğiniz bir gerçek haline geldi.
Son söz olarak, güncel tartışmalar gösteriyor ki sizin ipinizle kuyuya inilmez, zaten ip de sizin elinizde değil ki…