Siz Ankara temsilcisisiniz; 9,3 milyon Euro çekip alan, bu paraları Zekeriya KARAMAN’a verdiğini söyleyen Mehmet GÜRHAN ise Avrupa temsilcisidir. Siz başkentteki işleri organize ederken, GÜRHAN Avrupa’daki işleri yapıyordu. İkiniz de temsilci olduğunuza göre aranızda görüşmeler oldu mu? Frankfurt’taki davada neden isminiz geçiyor? Mutlaka bir gerekçesi olmalı. Merak etmiyor musunuz? Yoksa gerçeği bildiğinizden sessiz mi kalmak […]
Siz Ankara temsilcisisiniz; 9,3 milyon Euro çekip alan, bu paraları Zekeriya KARAMAN’a verdiğini söyleyen Mehmet GÜRHAN ise Avrupa temsilcisidir. Siz başkentteki işleri organize ederken, GÜRHAN Avrupa’daki işleri yapıyordu. İkiniz de temsilci olduğunuza göre aranızda görüşmeler oldu mu? Frankfurt’taki davada neden isminiz geçiyor? Mutlaka bir gerekçesi olmalı. Merak etmiyor musunuz? Yoksa gerçeği bildiğinizden sessiz mi kalmak istiyorsunuz?
Hem Avrupa kamuoyunu hem de Türkiye kamuoyunu yıllardır meşgul eden bir soygun şebekesinin davası var. 100 milyon Euro’yu aşkın miktarda bir paradan bahsediliyor. En azından resmi muhasebe kayıtlarına göre 41 milyon Euro para, yoksul insanlara yardım amacıyla toplanmış ama kurulan paravan şirketlerle kendi hesaplarına aktarılmış.
“Soygun Şirketi davası” olarak isimlendirdiğim, kamuoyunda ‘Deniz Feneri Davası’ olarak bilinen olayın, tahminlerden çok daha kapsamlı olduğunu ortaya koyan, dosyanın kendisidir.
Bir gazeteci-yazar olarak bu süreci yakından takip ettim, ediyorum. Buna dair epeyce de makale yazdım. Yazmaya devam edeceğim. Bu dava, “yetim hakkı yemeyiz” diyenlerin, insanları nasıl aldattıklarına dair çok önemli bir davadır. Öyle sıradan bir iki kafadarın kendi başına yaptığı bir hırsızlık olayı değildir. Önüne geleni ‘suç örgütü kurmaktan’ tutuklayanlar ise, ilginçtir Deniz Feneri Davasındakileri ‘nitelikli dolandırıcılık’ suçundan tutuklamıştır. Hâlbuki Avrupa çapında örgütlü çok büyük bir şebekeyle karşı karşıyayız. Süreci az çok takip edenler bunu bilirler.
Buna ilişkin bir makale yazdım. Deniz Feneri davasına ilişkin Radikal’deki durumla ilgili fikrimi söyledim. Dava dosyasında ismi bulunan Başbakanlık eski danışmanı, bugünkü Radikal Gazetesi yazarı M. Akif Beki’nin etkili olduğunu belirttim.
Şimdi Akif Beki yanıt vermiş. Beki’nin yazısı tamamen suçluluk psikolojisi içinde ve gerçeği gizlemeye yönelik bir taktikle yazılmış. Başlamış ‘zırvalama’ gibi küfürlerle. Söz konusu şirketin profesyonel çalışanı olduğunu belirtmiş. Sonra “Sözümona bir araştırmacı-yazar. Adının önünde ayrıca Dr. ünvanı da taşıyor Mustafa Peköz” diye devam etmiş. İşte Beki’nin yöntemi. Birinin araştırmacı, yazar olmasına siz mi karar vereceksiniz veya unvanına. Sistemden gıdasını almanın bir başka psikolojik yansıması. ‘Sözde, sözümona’ gibi sözcükler artık sıradanlaşmıştır, bir şey ifade etmez, hiçbir değeri de yoktur.
Beki’nin yazısının en komik tarafı, Deniz Feneri ile Yeni Dünya İletişim Şirketi’nin arasında bir ilişki olmadığını söyleyerek internette bunu görmenin kolay olduğunu belirtmesi olmuş. Böylece aslında işin gerçeğini, özünü çarpıtmaya yöneliyor. Yani hukuken, kâğıt üzerinde ikisi arasında bir ilişki yoksa Sayın Beki’nin çalıştığı şirket temize çıkmış olacak. Öyle mi? Demek istiyor ki, kendisinin çalıştığı soygun şirketinin yöneticilerinin yasal olarak şunu demeleri gerekirmiş: “Deniz Feneri üzerinden dolandırıcılık yapmak için kurulduk.” Beki’ye göre, bunu demedikleri için ikisi arasında bir bağ yok. İnsanda biraz mantık olur. Sayın Beki, böyle komik, tuhaf şeyler yazacağınıza, ortada somut veriler ve belgeler var; onlara bakıp konuşun.
Beki, Mustafa Çelik hakkında Alman savcılığının takipsizlik kararı verdiğini belirterek tutuklama kararı için doyurucu bir açıklama beklediğini söylüyor. “O zaman bu kişi suçsuz, benim de bir ilişkim yok”, demeye getiriyor.
Bir de benim ifadelerime dayanan “sansür” haberinde Beki ile ilgili olarak ‘Ankara temsilcisi’ yerine ‘Türkiye temsilcisi’ yazılmış. Sayın Beki, bu sizin gerçek durumunuzu değiştirmez ki. Teknik bir yazım hatası olarak görülebilecek bir durum. Evet, 03.05.2007 tarihli resmi Almanca belgede Beki’nin adı Yeni Dünya İletişim AG Ankara Temsilcisi ve Başbakan Erdoğan’ın basın danışmanı olarak belirtiliyor.
Ayrıca Türkiye temsilcisi olsaydınız belki daha pasif ve sembolik olurdu ama Ankara temsilcisi olmanız, rolünüzün önemini ortaya koyuyor. Tam bu noktada insanın aklına bazı sorular geliyor: Ankara temsilcisi olarak Yeni Dünya İletişim Şirketi adına neler yapıyordunuz? Ankara’daki işleviniz neydi? Temsilcilik olarak hangi görevler aldınız? Bu şirketin temsilciliğini ne kadar yaptınız? Sizin aylık ücretiniz nereden ödendi? Miktarını sormuyorum. Kimseyi de ilgilendirmez.
Siz görev aldığınız şirketin yönetim kurulu ile Deniz Feneri arasındaki ilişkiyi bilmeyecek kadar saf olmadığınız gibi neler döndüğünü de biliyorsunuz. Dava dosyasında üç şirket önemli yer işgal eder. YİMPAŞ, WEİSS-AK Holding ve Yeni Dünya İletişim Şirketi. Mademki dosya hakkında bilgi sahibisiniz, bunları da biliyorsunuzdur. Bu şirketlerin kurucusu ile Deniz Feneri Yönetimi arasındaki ilişkiyi de gayet iyi biliyorsunuz. “Bilgim yok, beni ilgilendirmez” demeniz de bir anlam ifade etmez. Sizi kurtarmaz.
Siz Ankara temsilcisisiniz; Deniz Feneri Davasının bir nolu sanığı ve 9,3 milyon Euro çekip alan, bu paraları sizin patronunuz Zekeriya KARAMAN’a verdiğini söyleyen Mehmet GÜRHAN ise Avrupa temsilcisidir. Siz başkentteki işleri organize ederken, GÜRHAN Avrupa’daki işleri yapıyordu. İkiniz de temsilci olduğunuza göre aranızda görüşmeler oldu mu? Şahsen tanışır mısınız?
Mehmet GÜRHAN’a sormuşsunuzdur: Frankfurt’taki davada neden isminiz geçiyor? Mutlaka bir gerekçesi olmalı. Veya sizin hakkınızda Gürhan’a sorular sorulmuş mudur? Merak etmiyor musunuz? Yoksa gerçeği bildiğinizden sessiz mi kalmak istiyorsunuz? Deniz Feneri’nde çalışan birçok insan var. Kanal 7’de çalışan ve program yapan birçok insan var. Neden onların ismi dosyada değil de sizinki var. Yoksa bu Frankfurt Mahkemesi sizi sevmiyor mu, başarılarınızı mı kıskanıyor. Bunu bilemem, öyle bir durum varsa gerçekten ayıptır. Hep birlikte karşı çıkalım.
Zekeriya KARAMAN ile temsilcisi olduğunuz şirket hakkında hiç görüştünüz mü? Ankara faaliyetiniz hakkında ne tür bilgiler verdiniz? Başbakan’ın danışmanı olmanızda bunun bir rolü oldu mu?
Sayın BEKİ, bunlara yanıt vermek zorunda değilsiniz. Hatta diyebilirsiniz ki, bu sorular ciddiyetsizdir, dikkate almıyorum. Bu sizin doğal hakkınız.
Ama gerçeği değiştirmek de zordur. En iyisi sessizliğe gömülün.