Hopa’da yaşananları Ankara’da protesto edenlere yönelik baskılara bir yenisi eklendi. KESK, Eğitim-Sen, BES ve ESM yöneticileri ile İHD ve ÇHD başkanları hakkında soruşturma başlatıldı. Soruşturmanın arkasındaki isim ise yabancı değil: Nuh Mete Yüksel! Hopa soruşturmasında sular durulmuyor. 4 Haziran’da 5 kişinin, 17 Haziran’da ise 15 kişinin tutuklanmasıyla sonuçlanan soruşturma her geçen gün genişliyor. Olaylar sonrasında […]
Hopa’da yaşananları Ankara’da protesto edenlere yönelik baskılara bir yenisi eklendi. KESK, Eğitim-Sen, BES ve ESM yöneticileri ile İHD ve ÇHD başkanları hakkında soruşturma başlatıldı. Soruşturmanın arkasındaki isim ise yabancı değil: Nuh Mete Yüksel!
Hopa soruşturmasında sular durulmuyor. 4 Haziran’da 5 kişinin, 17 Haziran’da ise 15 kişinin tutuklanmasıyla sonuçlanan soruşturma her geçen gün genişliyor. Olaylar sonrasında polis tarafından kalça kemiği kırılan ve halen hastanede tedavisi süren Dilşat Aktaş hakkında bile yakalama kararı çıkartan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, şimdi de sendika başkanları ve avukatları hedefine aldı.
Radikal’den Mesut Hasan Benli’nin haberine göre Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Hopa olaylarına ilişkin yeni bir soruşturma başlattı. Eski DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından yürütülen soruşturma kapsamında Kamu Emekçileri Sendikası (KESK) Başkanı Döndü Taka Çınar, Eğitim-Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız, Büro Emekçileri Sendikası (BES) Genel Başkanı Osman Biçer, Enerji Sanayi Maden Kamu Emekçileri Sendikası (ESM) Genel Başkanı Mustafa Şenoğlu ile İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ve Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı savcılığa ifadeye çağrıldı.
Yüksel, KESK ve Tüm Bel-Sen’den 4 yönetici ile 5 avukat hakkında daha soruşturma başlattı. Ancak avukatlar hakkında soruşturma açılmadan önce Adalet Bakanlığı’ndan izin alması gereken savcılık, bu işleme gerek duymadı.
Avukatlar Emniyet’i basmış
Savcı Yüksel’in açtığı soruşturmanın gerekçesi Ankara’daki eylemin ardından Emniyet Müdürlüğü’nün önünde yaşananlar. 31 Mayıs’taki eylem ve sonrasında gözaltına alınanlar Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne götürülmüş ve polis otobüslerinin içinde saatlerce işkenceden geçirilmişlerdi. Bu dakikalarda gözaltındakiler ile görüşmek isteyen onlarca avukat emniyete alınmamıştı. Avukatlara önce hakaretler yağdırarak Güvenlik Şube Müdürlüğü’nden sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı Kenan Kabak, ardından kalkanlarla çevik kuvvet polisleri saldırmıştı.
Yaşananlar, soruşturma dosyasında avukatların hukuksuzluğu ve saldırganlığı, polisin ise suçsuzluğu ile yer aldı. Benli’nin haberine göre soruşturma dosyasındaki tutanakta, “Söz konusu grup, avukat olduklarına dair kimlikleri göstermeden, x-ray cihazını kullanmadan ve kapı dedektöründen geçmeden Emniyet Müdürlüğü’nün araçlara ayrılan giriş kapısında silahlı nöbet tutan polis memuru ve diğer kapı görevlilerini iterek hakaretler ve tehditlerde bulunarak zorla Emniyet Müdürlüğü’ne girmişlerdir” ifadeleri yer alıyor.
Meclisteki isyanın karşısındaydı
Tarih 29 Şubat 1996. Üniversite harçlarına yapılan fahiş zamları protesto etmek amacıyla Öğrenci Koordinasyonu üyesi 16 üniversiteli TBMM’ye girdi. “Paralı eğitime hayır” pankartı açarak slogan attı. Meclis duvarlarında yankılanan sloganların etkisi büyük oldu. Bir yandan Türkiye’nin dört bir yanında parasız eğitim hakkı mücadelesi yükseldi, diğer yandan devlet tüm gücüyle öğrenci hareketine saldırdı.
Öğrenciler dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) savcısı Nuh Mete Yüksel’in yürüttüğü soruşturma kapsamında gözaltına alındı. Korsan gösterilere katılmak, molotof kokteyli atmak, yasadışı terör örgütlerine üye olmak ile suçlanan öğrencilerden 8’i beraat etti, 8’i ise tutuklandı. Özgür Tüfekçi, Metin Murat Kalyoncu, Bülent Karakaş, Ahmet Aşkın Doğan 18 yıl 20 gün; Mahmut Yılmaz 12 yıl 6 ay; Deniz Kartal, Nurdan Bayşahan ve Elif Kahyaoğlu 3 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Kararın ardından tutuklanan öğrenciler beraat talebiyle, savcı Yüksel ise beraat edenlerin de tutuklanması talebiyle Yargıtay’a başvurdu. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, soruşturmanın eksik yürütüldüğüne kanaat getirerek Yüksel’in talebini reddetti, öğrencilerin taleplerini kabul etti. Yargıtay’ın kararında öğrenci hareketinin yürüttüğü kampanyaların ve kitlesel eylemlerin meşruluğu da etkindi. Bu dönem gözaltında polis işkencesine maruz kalan öğrenciler daha sonra yaptıkları açıklamalarda Nuh Mete Yüksel’in gözaltındaki bu polis sorgularına katıldığını anlatmışlardı.
90’lı yılların ikinci yarısı ile 2000’lerin başında toplumsal muhalefete dönük hemen hemen her dava sürecinde Yüksel’in de adı geçiyordu. Yüksel, toplumsal muhalefete yönelik saldırıların yoğunlaştığı ve F tipi hapishanelerin gündemde olduğu dönemde de DGM savcılığını yürütüyordu.
Yüksel ile helalleşme mi?
Gençliğinde ülkücü, hayatı boyunca ise MHP’li olduğunu sık sık belirten Nuh Mete Yüksel, Refah Partisi ve Fazilet Partisi’nin kapatma davaları ile Fethullah Gülen davasında da iddianameyi hazırlayan isimdi. Yüksel, Gülen ile ilgili soruşturmayı başlatmasından kısa bir süre sonra seks kasedi iddiası ile karşılaşmış ve HSYK’dan kınama cezası akmıştı.
90’lı yılların derin devlet örgütlenmesinde yer aldığı iddia edilen, Gülen’le yaşadığı gerilim sonrası geri planda kalan Yüksel’in uzun zamandan sonra Hopa soruşturmasında ortaya çıkması yeni bir ‘helalleşme’ olarak değerlendirilebilir.
Sendika.Org