“AKP’nin seçimden hemen önce ve sonra giriştiği operasyonlar basit bir “helalleşme” değil, yapılacak olan hak gaspları öncesi bir zemin etüdüdür” AKP ustalık dönemine hızlı başladı. Seçimin hemen ardından ev baskınlarıyla başlayan süreç, özel yetkili mahkemenin hukuk kurallarını hiçe sayarak almış olduğu tutuklama kararlarıyla birlikte toplumsal muhalefete bundan sonrası açısından ciddi mesajlar içeriyor. Öncelikle Hopa direnişiyle […]
“AKP’nin seçimden hemen önce ve sonra giriştiği operasyonlar basit bir “helalleşme” değil, yapılacak olan hak gaspları öncesi bir zemin etüdüdür”
AKP ustalık dönemine hızlı başladı. Seçimin hemen ardından ev baskınlarıyla başlayan süreç, özel yetkili mahkemenin hukuk kurallarını hiçe sayarak almış olduğu tutuklama kararlarıyla birlikte toplumsal muhalefete bundan sonrası açısından ciddi mesajlar içeriyor.
Öncelikle Hopa direnişiyle başlayan ve Ankara özelinde ciddi bir boyuta varan eylemlerin ardından, Tayyip ve kurmaylarının başlattığı linç politikası, seçim sonrası Halkevleri ve Öğrenci Kolektifleri’ne dönük operasyonlara dönüştü. Bu hedeflerin seçilmesinde elbette ki bu örgütlerin bugüne kadarki etkin muhalefet çizgisinin rolü büyük. Yumurtalı eylemlerin, özellikle aralık-ocak aylarındaki güçlü öğrenci muhalefetinin, AKP’lilere ve sermaye temsilcilerine üniversitelerini dar eden iradenin; barınma, sağlık, eğitim, ulaşım, çevre, su ve bütün hak mücadeleleri alanlarında gösterilen etkin direnişin “helalleşilecekler” listesinin başında yer alması şaşılacak bir şey değil.
Ancak meseleyi basit bir “hesaplaşma” olarak algılamak bundan sonrası açısından karşımıza dikilecek yeni politikalara karşı sağlıklı bir bakış geliştirmemizin önünde, ciddi engellerden birisi olur. AKP’nin seçimden hemen önce ve sonra giriştiği operasyonlar basit bir “helalleşme” değil, yapılacak olan hak gaspları öncesi bir zemin etüdüdür.
2010-2011 öğretim yılı başladığında üniversitelerimizde AKP hegemonyasının üniversitenin bütününe sirayet etme çabalarıyla karşılaşmıştık. Üniversitelerdeki polis varlığının meşrulaştırılma çabaları, YÖK genelgesi, türban tartışmaları, AKP kurmaylarının kampüslere yaptığı çıkarmalar, ilerleyen süreçteki Dolmabahçe buluşmaları derken, öğrenci hareketi tarihsel bir dönemeçte ivme kazanmış; bu süreçten güçlenerek ve AKP saldırılarını geri püskürterek veya erteleterek çıkmayı başarabilmişti. Ancak unutulmaması gereken bir şey var. Sermayenin ve AKP’nin önünde hala yapılması gereken bir YÖK reformu duruyor.
Geçtiğimiz yıl söylendiği gibi seçim sonrasına bırakılan ve bu dönem içerisinde çeşitli toplantılarla yol haritaları çizilen YÖK reformu, üniversitelerin ve üniversitelilerin geleceğini artık tamamen sermaye egemenliğine tabi kılacak bir sayfa açıyor. Üniversitelerin mevcut durumlarıyla sermayenin ihtiyaçlarını karşılamadığı çok açık. AKP ise temsil ettiği sermaye kesimlerinin bu isteğini artık erteleyemez. Zira üçüncü defa iktidara gelen ve bütün devletin artık tek hakim gücü haline gelen bir hareket var karşımızda. Ayrıca AKP’nin hala hakimiyetini (tamamen) ilan edemediği üniversiteler de Tayyip’in açık hedefleri arasında bulunuyor. 2011 seçimleri öncesinde ve sonrasında giriştiği operasyonlar YÖK reformu öncesi üniversitelileri zayıflatma, bu süreçte karşısına dikilecek üniversitenin en aktif öznesi Öğrenci Kolektifleri’ni sürecin dışına itme hamlesidir.
Üniversitelerdeki dönüşüm süreci hızlanıyor. AKP politikalarını bir bir uygulamaya koymaya devam ediyor. Burada bizlere düşen 8 Aralık’ta “Kolektif yumurta şenliği”ndeki, 5 Ocak’ta ODTÜ’de “Başkaldırıyoruz” eylemindeki meydan okumaları sürekli bir gençlik hareketi halinde örgütlemek ve AKP’nin karşısına yeni dönemin mücadele özneleri olarak dikilmektir.
Bir kez daha söylemekte fayda var;
Susmuyoruz,
Durmuyoruz,
Korkmuyoruz!