Siyaset savaşları bir süredir yeni araçlar edindi. Evvela belge vardı, kâğıt belgeler. Çıkar sağlayıcı işlerde, para pul hortumlamalarda falan kullanılıyordu. Kâğıt belgelerin yetmediği yerde ya da kâğıt belge yerine ara ara fotoğraflar aynı amaca hizmet ederdi. Sonra telefon dinlemeleri çıktı ortaya. Teknoloji ilerledikçe siyasetin savaş araçları da ilerledi haliyle. Telefon dinlemeleri tehdit unsuru olmaya başladı. […]
Siyaset savaşları bir süredir yeni araçlar edindi. Evvela belge vardı, kâğıt belgeler. Çıkar sağlayıcı işlerde, para pul hortumlamalarda falan kullanılıyordu. Kâğıt belgelerin yetmediği yerde ya da kâğıt belge yerine ara ara fotoğraflar aynı amaca hizmet ederdi. Sonra telefon dinlemeleri çıktı ortaya.
Teknoloji ilerledikçe siyasetin savaş araçları da ilerledi haliyle. Telefon dinlemeleri tehdit unsuru olmaya başladı. Herkes evvela dinleniyor muyum diye soruyordu kendine, neyse ki AKP iktidarı ve Fethullah Gülen cemaati sayesinde kimsenin bu konuda şüphesi kalmadı. Devletin olanakları başta cemaat olmak üzere onunla göbekten bağlı olan AKP’nin faşist iktidarının sürmesi için topluma her türlü zulmü reva görerek kullanılmakta.
Ancak özellikle son bir yıl içinde daha önce de siyasetin savaş araçları arasında yer alan kaset olayı başka bir yöntem ve amaca hizmet eder hale geldi. Bir siyasetçinin kaseti çıkartılarak siyasetten uzaklaştırıldığına defalarca tanık olduk. Ancak Deniz Baykal olayından bu yana siyasi bir kişinin kasetinin çıkması sadece istifa ettirmek amacına hizmet etmiyor. Esasen siyasette “yeni bir eksen ve yeni bir hat” oluşturulmasına hizmet ediyor. Baykal’ın, kasetle bulunduğu yerden indirilmesi ve ardından CHP içindeki bir diğer güç odağı olan Önder Sav ekibinin parti kongresi ve sonrasında etkisiz hale getirilmesi ya da tasfiye edilmesi kaset siyasetinin açtığı yolun devamı olarak okunduğunda hakiki anlamını bulacaktır.
Benzer bir tezgâh MHP için de oynandı. Burada amaç her ne kadar Devlet Bahçeli’yi koltuğundan etmektiyse, işe en yakın arkadaşlarından başladılar, dolaylı olarak kendisini tehdit ettiler. Peş peşe çıkartılan kasetlerle üst düzey parti yöneticileri istifa etmek zorunda kaldı.
Nihayet kaset üzerinden yürütülen siyasi savaşlara karşı kamuoyundan yükselen itirazlar sonunda Cumhurbaşkanı araya girdi ve böylece yeni kasetlerin çıkması şimdilik ertelenmiş oldu. Ancak ne hikmetse ilerleyen teknolojiye rağmen hükümet kasetlerin faillerini bulamadı.
Cinsellik, her açıdan yakıyor
Toplumumuzda ne yazık ki cinsellik hala bir tehdit unsuru olarak kullanmaya tüm hızıyla devam ediyor. Kolayca ulaşılabilen kayıt yapma özelliğine sahip araçlar herkesin aynı zamanda kâbusu olmaya başladı. “Kendisiyle ilişkiye girmeyen kadını görüntülerini internette yayınlarım diye tehdit etti” tarzı haberleri siz de sık sık duymaya başlamadınız mı? Ya da fotoğrafları… Nedense memlekette bu tür olayları tarafsız yargı ya fark etmiyor ya da fark ediyor ama göz yumuyor. Her iki tavrı da cinsiyetçiliğinden kaynaklanıyor.
Sırf yargı mı? Siyasetçiler de susmadı mı? Sustular. Ama ne zaman ki erkekler kaset ya da fotoğraflarla kadınları değil bir birlerini tehdit etmeye başladılar ancak o gün “demokratik kamuoyunun” sesini duyar olduk.
Erkek, yani maço siyasette cinsellik her zaman işlevseldir. Hem kontrol ve denetlemek için hem de tehdit etmek için. Bakınız kasetler olayı. Toplumun kabul görmediği ilişkilere giren siyasetçiler siyaseten men ediliveriyorlar.
Onca yıllık siyasi geçmişiniz bir tek kasetle yerle bir edilebiliniyor. Peki, ama neden? Bunu yapabilecek gücü ve meşruluğu nerden buluyor?
Cinselliğin bu kadar yakıcı olması toplumsal hayatta ahlakçılığın bunca prim yapmasından kaynaklanıyor. Muhafazakâr, bedenlerden korkan veyahut tiksinen, cinselliği sadece toplumun ya da devletin izniyle yaşamayı meşru gören, cinsellik denince ahlakçılığa soyunan ve toplumun gözü önünde bulunan bireylerin dikkatli yaşaması gerektiği tehditkâr söylemiyle dolaylı olarak herkesi hizaya çekmeye çalışanlara karşı çıkamayan ve daha da beteri kasetleri çıkanların ya da “yasak ilişkilere” girenlerin de aslında aynı sahte, pespaye ahlakçılıktan besleniyor olmaları kaset siyasetin önünü açan nedenler değil mi? Kaset kâbusu riyakârlıklarından kaynaklanmıyor mu?
O yüzden hemen kaçak dövüşüp “o benim imam nikâhlı eşim” diyiveriyorlar. Çünkü imam nikâhlılık toplumda çoğunluk tarafından meşru gördüğü ve toplumumuzda hala yaygın olan bir ilişki biçimi. Böyle diyince tepkiler duracak, herkes susacak.
Ahlakçılıktan bahsedenlerin, bunun siyasi rantından beslenenlerin, onca kadının, lgbtt bireyin hayatını zindana çeviren, yaşamlarına son verenlerin, bu riyakâr ahlakçılığı savunurken tam tersi davranışlar sergileyenlerin bumerang etkisiyle kendi ayaklarını kaydırmaları aslında bir yanıyla da kaçınılmaz değil mi?
Başka partiler içinde de yer alan çok eşli adamların da benzer bir sonla karşılaşmayacakları garanti mi? Güçlüyken evet. Ya sonra?
Yaşadığını savunamamak
İbret verici bir şekilde gördük ki bu adamların ne kendilerine, ne beraber yaşadıkları eşlerine, sevgililerine, yakınlarına ve diğer insanlara saygıları var. İlişkilerini ve o ilişkide yaşadıklarını daha kendilerine kabul ettirememişler, buna ikna değiller. E o zaman niye yapıyorlar? Tek cevabı var bunun. Aç ve saldırgan erkek cinselliği. Uçkurlarına sahip çıkamıyorlar. Ondan.
Onca erkeğin kasedine tanık olduk. Kaçı karşımıza geçip, gözlerimizin içine bakarak yaşadıklarına sahip çıktı, savunabildi? Size ne kardeşim, bu benim hayatım, cinselliğim diyebildi? Bakın benim hayata bakışım şudur ve böyle yaşıyorum diyebildi? Yüzümüze bakabildi? Daha da önemlisi partnerinin yüzüne bakabildi…
Diyemezler çünkü en başından kendileri mevcut ahlakçılığın savunucuları. Onların ahlakçılığında kadınlar ve kadınların cinsellikleri yok. Kadınlar ancak erkeklerin oyuncağıdır.
Erkeklerin epey bir kısmı zaten çok eşli ama bunu gizleyerek yaşıyorlar. Belli ki yaşanan heyecan düzeyi yüksek, vazgeçilmesi zor bir tutku. Ama aynı tutkunun uçurumu da yüksek oluyor.
Ne demişler ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.
Böyle durumlarda en ağır bedeli ödeyen taraf olarak kadınlara düşen partnerine saygı duymayan, yaşadığını savunmaktan aciz, riyakâr erkeklerle değil ilişkiye girmek, yüzlerine dahi bakmaya değmediğini fark edip dümeni başka yöne kırmak değil midir?