Artık ileri demokrasi kavramının yetersiz olduğu anlaşılmaktadır. Yaşanmakta olanı, daha iyisi bulunana kadar, “ileri gaz demokrasisi” olarak nitelendirmek daha anlamlı olacaktır Seçimler yaklaştıkça meydanlar ısınıyor. Vaatler ardı ardına gündemi kaplıyor. Özellikle AKP’nin “çılgın projelerine” bakınca ve bu projelerin kitlelere pazarlanma yöntemlerini görünce insanın aklına “gaz vermek” kavramı geliyor ister istemez. Sanal ortamda bir tür “show […]
Artık ileri demokrasi kavramının yetersiz olduğu anlaşılmaktadır. Yaşanmakta olanı, daha iyisi bulunana kadar, “ileri gaz demokrasisi” olarak nitelendirmek daha anlamlı olacaktır
Seçimler yaklaştıkça meydanlar ısınıyor. Vaatler ardı ardına gündemi kaplıyor. Özellikle AKP’nin “çılgın projelerine” bakınca ve bu projelerin kitlelere pazarlanma yöntemlerini görünce insanın aklına “gaz vermek” kavramı geliyor ister istemez. Sanal ortamda bir tür “show business” edasıyla sunulan su kanalları, alt geçitler, eğlence merkezleri, yeni yerleşim alanları akla durgunluk verecek cinsten. Post-modern dünyanın bireyleri esir alan, onları kuşatan ve hayranlıktan hareketsiz bırakan bütün düşsel araçları kullanıma sokulmuş izlenimine kapılıyor insan.
Örnek olsun, başkent Ankara’nın “metrolar kenti” haline getirileceğini müjdeliyor Başbakan. 10 yılı aşkın süreden beri neden yapımı devam eden hatların açılmadığına, ana durakların birer mezbeleliğe ve devasa çöp yığınlarına dönüşümüne, vatandaşların açılması planlanan metro hatlarına göre yaptıkları gelecek planlarının karşılıksız kalmış olmasına ve bu nedenle doğmuş olan mağduriyetlere ise hiç değinmiyor. Benzer vurdumduymazlığa Ankara Belediye Başkanlığı örneğinde de rastlanmıştı. Son üç yerel seçimin tamamında metro hatlarının bitirileceği vaadiyle Ankaralıların önüne çıkılmış, yerine getirilmeyen vaatlerin hesabının sorulması bir yana, yüksek oy oranlarıyla seçimler kazanıldığından pişkin üslupla bir sonraki seçimde aynı vaatler yeniden gündeme getirilebilmişti. Gaz vermenin hala geçerli bir seçim propaganda yöntemi olduğu anlaşılmaktaydı.
Almaya hazır kitleler bulunduğu sürece ve ideolojik hegemonya alanında aşama kat edildikçe kavramların bağlamından kopartılarak propaganda malzemesi haline getirilmesi kolaylaşmaktaydı. Başka türlü AKP ile “ileri demokrasi” kavramını özdeşleştirmenin bir açıklaması bulunmamaktaydı. İlginçtir; ileri demokrasi kavramını geleneksel sağcılar ve tutuculardan çok, liberaller, liberal solcular ve hatta kendilerine sosyalist demeyi sürdürenler sahiplenmeye hazır gözüküyorlardı. Bu kavramı AKP iktidarıyla özdeşleştirme konusunda bir beis görmüyorlardı. Zaten kavram 1980 öncesinde “eski TKP” tarafından türetilmiş bir kavramdı ve dolayısıyla solculara yabancı değildi. Eski solcular da gaza gelmiş gözükmekteydiler.
Öte yandan, zaman ilerledikçe pervasızlığın boyutu da artmaktaydı. “Ucube” olarak nitelendirilen heykeller dualar eşliğinde yıktırılıyor, yasal bir partinin belediye başkanları, binlerce üyesi tutuklanıyor, askerler, hukukçular, öğretim üyeleri, gazeteciler haklarındaki soruşturma konularından habersiz bir şekilde aylarca hapishanede alıkonabiliyor, muhalif siyasetçiler bel altı yöntemlerle devre dışına itilebiliyor, öğrenciler parasız eğitim istemiyle pankart açtıkları için yıllarca hapiste tutulabiliyor, üniversiteye giriş sınavlarında açığa çıkan yolsuzluklar ve kayırmalar olağan olarak görülebiliyor, lise ve üniversite öğrencilerinin en temel demokratik istemleri tazyikli su, sopa ve gazla, bütün bunların yetersiz kaldığı durumlarda da yüz yıllara varan ceza istemleriyle baskı altına alınıyordu. Bu baskı ve yıldırma ortamından ülkenin en büyük ve köklü sermaye örgütünün başkanı bile nasibini alıyor; psikolojik tacizin en güzel örnekleri bu konudaki becerisi geçmişteki başarılarıyla kanıtlanmış hükümet yetkilisi tarafından sergilenebiliyordu. Üstelik giderek kasvetlenen bu siyasi ve toplumsal ortam “ileri demokrasi” olarak betimlenebiliyordu.
Artık ileri demokrasi kavramının yetersiz olduğu anlaşılmaktadır. Yaşanmakta olanı, daha iyisi bulunana kadar, “ileri gaz demokrasisi” olarak nitelendirmek daha anlamlı olacaktır. Gaz, mevcut siyasi iktidarın tazyikli su, cop, panzer, sopa, hapis, işkence, sürgün kadar ve hatta bunlardan çok daha yoğun olarak kullandığı yıldırma/bezdirme yöntemlerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Gaz, o kadar yoğun olarak kullanılmaktadır ki, daha yılın sadece dördüncü ayı tamamlanırken eldeki stoklar tükenmiştir. İmdada Başbakanlık ve onun örtülü ödeneği yetişmiş, çok sayıda biber gazı bombası satın alınmış ve acilen kullanıma sokulmuştur. Oluşturulan yeni stokların ne zamana kadar dayanacağı ise meçhuldur. Çünkü her gün ve her fırsatta cömertçe piyasaya sürülmektedir.
İleri gaz demokrasisinin son çarpıcı örneğine geçtiğimiz günlerde Hopa’da rastlanmıştır. Başbakan tarafından “eşkiya” olarak tanımlanan bir grup muhalifi etkisizleştirmek (emniyet güçleri “sakinleştirmek” kavramını tercih etmektedirler) için üzerlerine atılan gaz bombaları emekli bir sosyalist eğitimcinin ölümüne neden olmuştur. Bu gelişmenin kınanması için yurdun çeşitli illerinde düzenlenen protesto eylemlerinde de yine yoğun gaz bombası kullanımı kadar, gözaltına alınanlara yönelik açık fiziki şiddet uygulamalarına da rastlanmış, pek çok gösterici travmaya bağlı rahatsızlıklardan dolay hastanelere sevk edilmek zorunda kalınmıştır.
Bütün bu gelişmeler ileri demokrasi kavramının artık yetersiz kaldığına, bunun yerine “ileri gaz demokrasisi” kavramının yerleştirilmesinin zorunlu hale geldiğine işaret etmektedir. Bu noktada önemli olan soru, bu tür bir demokrasi anlayışına yurttaşların daha ne kadar rıza göstermeye hazır olduğudur. Bu açıdan bakıldığında yaklaşan seçimler, önemli bir fırsat ve aynı zamanda ciddi bir gösterge olarak karşımızda durmaktadır. Gaza gelmeden ve gazdan tamamen arındırılmış bir demokratik ortamı oluşturmayı becermemiz gerekmektedir. Metin hocanın bu uğurda yaşamını feda eden son kişi olması dileğiyle…
* Hakan Mıhcı
Hacettepe Üniversitesi, İngilizce İktisat Bölümü Öğretim Üyesi
hakan@hacettepe.edu.tr