‘Arap Baharı’ olarak nitelendirilen büyük halk kalkışmaları yakın coğrafyamıza sıçramış durumda. Suriye’de aylardır devam eden kaotik bir ortam var. Bu ülke için yeni kurulan denklemin içinde Türkiye de yer alıyor. Son günlerde özellikle Yayladağı’na sığınan mültecilerle daha sıcak bir gündem halini alan Suriye meselesi sürpriz gelişmelere açık görünüyor. Türkiye seçim süreci boyunca iç gündemlere yoğunlaşırken […]
‘Arap Baharı’ olarak nitelendirilen büyük halk kalkışmaları yakın coğrafyamıza sıçramış durumda. Suriye’de aylardır devam eden kaotik bir ortam var. Bu ülke için yeni kurulan denklemin içinde Türkiye de yer alıyor. Son günlerde özellikle Yayladağı’na sığınan mültecilerle daha sıcak bir gündem halini alan Suriye meselesi sürpriz gelişmelere açık görünüyor.
Türkiye seçim süreci boyunca iç gündemlere yoğunlaşırken AKP dış politikada önemli adımlar atmayı ihmal etmedi. Seçim sürecinde Erdoğan “Suriye meselesi bizim iç meselemiz” açıklamasıyla yetinirken bu soruna ilişkin alınacak tavrı ve meselenin devamını seçim sonrasına havale etti. Peki, AKP seçim öncesi süreçte sadece bu konuya dair laf mı üretti? Gelişmeler bunun aksini gösteriyor.
Tayyip Erdoğan’ın Suriye üzerine yaptığı “iç meselemiz” değerlendirmesi boşa değil. Hatay tarihsel olarak Suriye ile hem ekonomik hem de sosyolojik olarak önemli bağlara sahip olan bir kent. Özellikle Antakya, Samandağ, Altınözü, Yayladağı, Reyhanlı bölgesinde neredeyse her ailenin Suriye ile bir akrabalık bağı söz konusu. Nüfusunun önemli çoğunluğu Arap Alevisi olan kent Suriye’de meydana gelen tüm olaylardan bir şekilde etkileniyor. Hatay, iki ülkenin iç içe geçtiği bir denge ve istişare kenti. Arap Aleviliği kimliği üzerinden kurulan bağlar her iki ülke açısından nüfuz edinme, pozisyon alma çizgisi üzerine kurulu.
Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Hükümeti Görev Başında
Ortadoğu coğrafyası ciddi çalkantılar yaşarken iktidara gelen AKP başta başbakanın ‘balkon konuşması’ olmak üzere seçim sonrası ilk değerlendirmelerinde dış politikaya ilişkin vurguları öne çıkardı. Yeni Osmanlıcılık olarak lanse edilen çizgi, Tayyip Erdoğan tarafından kendine yakıştırılan “Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanlığı” sıfatıyla tam tanımını buldu.(1)
Eş başkanlık görevi; şimdi Arap halk kalkışmalarının neoliberal sistem içi tutulması ve ılımlı İslamlaştırma kavgasında hayat buluyor. Ortadoğu’nun Filistin sorunu gibi önemli bir sorununda “uzlaşı” noktasında adımlar atılırken Suriye’ye kaos hakim oluyor. Suriye’de başlayan halk kalkışması kimi ekonomik, etnik, mezhepsel dinamiklere dayanıyor. Bunlardan hangisinin ön plana çıkacağı ve hangi örgütsel teslimiyette cisimleşeceği muğlaklığını koruyor. Talepleri tam olarak netleşmese dahi bu temellerin karışımından oluşan bir halk kalkışması manipülasyona karşı savunmasız şekilde yoluna devam ediyor. Bu noktada Suriye’de ortaya çıkan kalkışmanın yönünü var olan durumda kestirebilmek pek olası olmasa da emperyalizm tarafından kesin olarak ilan edilen; Suriye’nin neoliberal dönüşümünün hızlandırılması ve BOP noktasında pürüz yaratan siyasi tercihlerinden vazgeçmesi.
Emperyalist güçler açısından şimdilik Suriye’ye yönelik bir askeri operasyonun koşulları oluşmamış olsa da İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, “Türkiye’nin Suriye üzerindeki etkisini kullanmaya ihtiyacımız var” çağırısında bulundu. İşte tam bu noktada Tayyip Erdoğan’ın Beşar Esad’a reformların hızlandırılması noktasında yaptığı çağrılar özel bir anlam taşıyor. Çağrının Arapçası “emperyalizmin çıkarları çerçevesinde siyasi ve ekonomik dönüşümleri hızlandır yoksa kötü olacak “tır. Bu noktada Erdoğan ve partisi üzerine düşen görevleri yerine getirmeye hazır. Bu durumun farkında olan Esad rejimi de kalkışmanın başladığı ilk günlerde Türk kamyonlarından 800 dolarlık mazot farkı uygulaması başlattı.(2) Suriye ve İran devlet televizyonlarında ise sık sık Türkiye’nin kalkışmaya destek olduğu yönünde haberler yayınlanıyor.
Mülteci Kampları
Kalkışma başladığından bugüne kadar Beşar birçok kere reformlara dair birçok söz verip bunların bir kısmını hayata geçirdi. Kürtlere vatandaşlık hakkı verilmesi, siyasi tutsaklara genel af v.b.(3) Fakat bunları yaparken bir yandan da baskı politikalarını elden bırakmadı. Dera ve Cisr el Şuur kentlerinde bazı köylere yapılan ordu operasyonları sonrası birçok ölüm yaşandı. Bu iki bölgeden Deraa İsrail’e yakınken iken Cisr el Şuur Türkiye sınırında yer alıyor. Cisr el Şuur’a yapılan operasyon sonrası ülkesinden kaçan birçok Suriyeli, Hatay’ın Yayladağı ve Altınözü ilçesinde kurulan kamplara yerleştirildi. Mültecilerin mevcut sayısının 10 bini aştığı bilgileri geliyor, sayının sürekli artmakta olduğu da biliniyor. Kamplarda bulunan mültecilerle görüşme talebinde bulunan başta İHD olmak üzere insan hakları örgütleri valilik tarafından reddediliyor. Konunun iki devlet arasında hassas bir konu olduğu hususu da bu duruma gösterilen gerekçelerden biri oluyor. Bu kurumlar engellenirken İHH bölgede cirit atarak, sınır ötesi bir “yardım” faaliyeti yürütüyor.
Hatay’ın Riskleri
Hatay yazının başında da belirttiğim gibi yoğun bir Arap Alevisi nüfusunu barındırıyor. Aynı zamanda tarihsel olarak Hatay’da Hıristiyanların varlığı da üzerinden atlanamayacak bir nokta. Suriye’de bu iki grubun hem devlet yönetiminde hem de ekonomide belirleyici olduğu bir durum söz konusu. Üstelik bu nüfus tarihsel Hatay kentinin kurucu özneleridir. Tarihsel durum böyleyken, Türk Sünni iskân politikalarıyla Hatay’da yeni nüfus dengeleri oluşturuluyor. Bu noktada Arap Alevileri açısından çekincenin bir noktasını da mültecilerin kente kalıcı olarak yerleştirilmesi oluşturuyor.
Yayladağı’nda ve Altınözü ilçelerindeki kamplara yerleştirilen insanların hemen hemen hepsi Sünni mezhebine bağlı. Kamplara yerleşen kimi mülteci erkeklerin çocuklarını ve eşlerini bıraktıktan sonra savaşmak üzere Suriye’ye geri döndüğü bilgileri ise kentte yaygın bir söylenti.(4) Hatay’da Suriye sınırında bir kamyon dolusu Türk bayrağının Suriyeli yetkililer tarafından yakalandığı yönünde duyumlar yaygınlaşmış durumda. Ayrıca yakın zamanda 120 Suriye polisinin öldürüldüğü saldırıyı askeri elbise giyimli milislerin gerçekleştirdiği konusunda yoğun bir söylenti mevcut. 120 Suriye polisinin ölümüne sebep olacak bir operasyonun amatör bir ruhla yapıldığına inanmaksa pek olası görünmüyor.
Hatay yerelinde Türk Sünni nüfusun ekonomik olarak AKP iktidarı dönemin önemli bir toparlanma yaşadığını belirtmek gerekiyor. AKP’nin elinde olan belediye, gerçekleşen büyük ihalelerde taraflı bir çizgi izliyor. Arap Alevisi zenginlerine ve bazı ‘Şıh’larına ise bu pastadan paylar dağıtılarak işbirlikçileştirme politikası izleniyor.
Arap Alevileri tarafından Baas Partisinin Arap Alevi kimliği siyasi ve ekonomik bir yakınlık etkisi oluşturuyor. Esat rejimi Hatay’da bulunan Arap Alevileri açısından ayrıca güven oluşturucu bir etken. Bu yakınlık yakın zamanda Samandağ ilçesinde Esat rejimine destek amaçlı bir basın açıklamasıyla somutlaşmış oldu.
Hatay’da mezhepsel ve siyasi eğilim olarak hassas bir nüfus dağılımı söz konusu iken bu son gelişmeler kimi internet sitelerinde gerilimi arttırıcı haberlere konu oluyor.(5)
Sonuç
Baas rejiminin yaşadığı doğal krizin, ne Esad tarafından atılmaya çalışılan neoliberal dönüşüm adımlarıyla ne de Baas bürokrasisinin mevcut dengeleri korumaya yönelik çizgisiyle aşılamayacağı ortadadır. Bu tabloya Türkiye’nin de içersinde olduğu bir emperyalist müdahalenin gerçekleşmesi ise olabilecek en kötü senaryodur. Emperyalizmle tam uyumlu “ılımlı İslam” akımların halk kalkışmasının inisiyatifini ellerine toplaması ise emperyalizm açısından en temiz ve işlevli senaryo olarak görünüyor. AKP iktidarı bu hususta bütün olanaklarını kullanacaktır.
Ne emperyalizmin ne de onun temsilcisi AKP’nin hiçbir ülkeye verebilecek bir insan halkları öğüdü yoktur. AKP hükümeti döneminde sadece Kürt illerinde uygulanan şiddetin (çocuk ölümleri ve tutuklamaları, belediye başkanlarının tutuklanması v.b.) boyutuna bakarak Tayyip Erdoğan’ın susması gerektiğini söyleyebiliriz.
Suriye iç siyasi dengelerine Türkiye devleti tarafından yapılan / yapılacak müdahalelerin veya tampon bölge oluşturma planlarının emperyalizmin taşeronluğunu yapmanın ötesine geçmeyeceği ortadadır. Daha önce ABD’nin Irak müdahalesinde yaşanan tezkere krizi ile yıpranan ilişkilerin, Suriye üzerinden düzeltilmeye çalışılması ciddi krizlere gebe bir gelecek yaratacaktır.(6)
Hatay üzerinden kurulan Suriye politikasının, başta Hatay olmak üzere bölge kentlerinde ve kısmen de Anadolu Alevileri üzerinde mezhepsel bir tepki yaratması kaçınılmazdır. Kente mülteci olarak gelen Suriyeliler üzerinden siyasi planlar kurmak etnik-mezhepsel bir gerilimin taşlarını döşeyecektir. Bu noktada Türkiye içerisinden de eleştirel olmayan ve Baas rejimini doğrudan destekleyen siyasi duruşlar da tersten aynı değirmene su taşımaktadır.
Suriye’ye yönelik emperyalist bir saldırıya karşı tutum almak solun ortak görevidir. Fakat solda duran örgütlenmeler açısından, devletler düzleminde, taraflardan herhangi birinin yanında pozisyon almak halkların genel çıkarlarıyla hiçbir şekilde bağdaşmayan bir tutum olacaktır. Kötünün iyisini tercih etmek gibi bir ikilem üzerinden devrimci bir duruş sergilenemez. Olası bir mezhepsel ya da etnik gerilimin hiçbir sol politik yönelime kazandıracağı bir şey olmayacağı gibi toplamda her iki ülke soluna / devrimcilerine kaybettirecektir.
Bu süreçte özel olarak kentte bir yandan sağlam kaynaklara dayanmayan birçok bilgi dolaşmakta. Bu durumun ana sorumlusu hem kentin hem de ülkenin yetkilileridir. Yetkililer, Suriye’ye ve mültecilere dair uygulanan politikaları şeffaf bir biçimde kamuoyuyla paylaşmalıdır.
Hatay kentinde olası risklere dair kısa bir zaman içersin de akil adamlardan ve demokratik kitle örgütü temsilcilerinden oluşan bir heyetin kurulması elzemdir. Bu heyetin sürece dair inisiyatif alması ve iki devlet arası ilişkilerde halkların ortak çıkarlarına zarar verecek her türlü eğilimin önünde bir direnç noktası oluşturması gerekmektedir.
1-Bu tartışmalar çerçevesinde Amerikan Newsweek dergisinde yayınlanan makalenin yeni Ortadoğu üzerine tartışmalara katkısı bulunacaktır. http://dunya.milliyet.com.tr/newsweek-osmanli-canlanabilir/du nya/dunyadetay/20.06.2011/1404528/default.htm
2-http://www.trtdari.com/haber/HaberDetay.aspx?HaberKodu=2a265cbc-0f40-44a5-8d1c-40b010f92926 Bu uygulama sınır ticareti kozunu kullanama konusunda Suriye’nin Türkiye’ye bir mesajıydı. Özellikle Hatay kenti açısından sınır ticaretinin durması ciddi bir ekonomik yıkımı ifade eder. Sınır ticareti üzerinden kendini yaşamını idame ettiren yüz binlerce insan bulunmakta. Kentte sırf kaçak sigara üzerinden binlerce insan geçimini sağlamaktadır. Bu uygulama varılan bir anlaşma sonucu şu anda devam etmemekte.
3-Suriyeli Kürtler açısından Öcalan’ın yaptığı açıklamayı da es geçmemek gerekli; Suriye’de de demokratik birlik temelinde Kürtler mücadelelerini yürütebilirler. Emperyalist saldırılara karşı öz savunma gücü oluşturulabilir. Bu güç kendilerine, Esad’a karşı değil, emperyalist saldırılara karşı bir güç olacaktır. Kürtler bu güçlerini yaratırken karşıtlık temelinde değil, uzlaşma-diyalog temelinde görüşmeler yürütebilirler.
4-Kampta kalan mültecilerin %60’ı çocuk, %30’u kadın, %10’u yaşlı erkeklerden oluşuyor.
5-http://www.haberpan.com/haber/chpli-nusayriler-suriye-katliamini-destekliyor
http://www.timeturk.com/tr/2011/06/14/chp-li-nusayriler-suriye-katliamini-destekliyor.html
6-Bu noktada mayıs ayında, Eski Genel Kurmay Başkanı Başbuğ’un açıklamaları manidardır. http://www.posta.com.tr/siyaset/HaberDetay/Basbug__Irak_tezkeresinin_reddi_hataydi.htm?ArticleID=73063