Türkiye’de bütün emeklilerin sosyal, ekonomik, demokratik haklarını korumak ve geliştirmek için sendikalı olma hakkının varlığı Tüm Emekliler Sendikası ile duyuldu. 16 yıldır yürütülen sendikal mücadelede; yol haritasını belirleyen politik tutum ve siyasi yaklaşımlar, yasallaşma için verilen hukuk mücadelesi anlayışı, örgütsel işleyişteki sorunlar, yöneticilerin tüzüğü algılama ve kullanma biçimi belirleyici olmuş, sürece damgasını vurmuştur. İlk kez […]
Türkiye’de bütün emeklilerin sosyal, ekonomik, demokratik haklarını korumak ve geliştirmek için sendikalı olma hakkının varlığı Tüm Emekliler Sendikası ile duyuldu. 16 yıldır yürütülen sendikal mücadelede; yol haritasını belirleyen politik tutum ve siyasi yaklaşımlar, yasallaşma için verilen hukuk mücadelesi anlayışı, örgütsel işleyişteki sorunlar, yöneticilerin tüzüğü algılama ve kullanma biçimi belirleyici olmuş, sürece damgasını vurmuştur.
İlk kez merkez yönetimin tutumu eylem yapılarak eleştirildi. 12 Mayıs 2011 tarihli Evrensel gazetesinde haber oldu. Haberde söz edildiği gibi muhalefetin disiplin kurulu kararı ile tasfiye edilmesi ilk değildir. Muhalefet eden kişi ve şube yöneticilerinin dışlanması, disiplin kurulu kararı ile tasfiye edilmesi daha önceden başlamış, buna suskun kalındığı için genel merkez bu tarzı benimsemiş, bu dönemde de kullanmaya devam etmiştir.
Statükocu mazeretçi söylemlerle yürütülen merkezi çalışmaların örgütsel yapıya olumsuz yansımaları, kapatma kararının etkileri sonrası bu noktaya gelinmiştir. Merkezin “Muhalefet genel kurullarda yapılır, onun dışında muhalefet yapılmaz. Yapıldığı takdirde cezalandırılır. Merkez kararları uygulanır” şeklindeki ‘demokrasi’ anlayışına biat edilmiştir. Oysa sendikalarda tüm çalışmalar açık bir şekilde yürütülmeli, şube ve temsilciliklere sendika çalışmaları ile ilgili zamanında ve yeterli bilgilendirme yapılmalıdır. Her üyenin bilgiye engelsiz ulaşabilme hakkı olmalıdır. Ve sendika organları bunları gerçekleştirmekle yükümlü olmalıdır. Taban söz ve karar sahibidir ama tabanın da bir sahibi vardır denemez.
Çalışmalar sığ ve ezberci bir mantıkla yürütülemez. Sendika; kendi içinde ortaklaştırdığı hukuku çiğner, antidemokratik uygulamaların önüne geçemezse, sistemin antidemokratik yasaları ile mücadele edecek gücü toplayamaz, kitleselliği yakalayamaz. Sonuçta sendika olmaktan çıkar. Yaşananlar bunun göstergesidir.
Bugüne kadar duyarlı, özverili emeklilerin çabaları ile yürütülen şube ve temsilciliklerin dışında; masa başında belirlenen örgüt birimleri, delege tespitindeki tutum, yedek delege vb. uygulamalar örgütü kısır döngü içine soktu. Örgüte emekli bulma, yönetimlerde görev almaya ikna etme noktasına gelindi. Duyarlı üyelerin olduğu örgüt birimlerinde sendikayı işlevli kılmak, kamuoyunun gündeminde tutmak için harcanan emek gerçek değerini bulamadı. Daha vahimi hiçbir sorun yokmuş gibi genel kurul süreci başlatıldı; çoğu yerde sahici olmayan şube ve temsilcilikler oluşturulmaya devam edildi.
Bunları görüp eleştirenler dışlandı, ötekileştirildi. Merkezin sendikal mücadeleye bakış açısının, uygulamalarının ‘merkezi koruma ve yaşatma derneği’ biçimindeki tutumunun bu günlere gelinmesinde ciddi payı vardır. Biz bu tespitleri Kadıköy Şube Yönetimi olarak yazılı hale getirdik. Biz emeklilerin dünden daha çok sahici, samimi, katılımcı demokratik işleyişe sahip örgütlü dinamik bir sendikal yapıya ihtiyacımız var. Emeklilerin ilk kez bütçe dışına atıldığı, milli gelirden pay verilmediği, kamu hastanelerinden hizmet alamadığı bir dönemi görmeyen, emekli muhalefetini örgütlemeyi önüne koymayan ve kendini dayatan bir merkezi anlayışın sürdüğü bu süreçte yönetim organlarında görev almamaya karar verdik. Bizler Kadıköy’de görevli arkadaşlarınız olarak; sözünü ettiğimiz sorunları tartışmak, emekli muhalefetini örebileceğimiz sendikal yapıya ve mücadeleye acil ihtiyacın olduğuna dikkat çekmek için 11 Mart 2009 tarihinde karar defterine kaydederek bu kararı aldık. Muhalefet etmeyi genel kurulların dışına taşıdık. Statükoyu çiğnemekle, bölücülükle, dernek kurmakla, sendika kurmakla suçlandık.
Kadıköy Şube Yönetimi olarak 12 Ocak 2010 tarihinde Merkez Disiplin Kurulu tarafından yargılandık “Toplu Görüşme Masasına Oturacak Örgüt Gerekli” (15 Ocak 2011 BirGün) diyen Şube Başkanı, Şube Sekreteri ve Örgütlenme Sekreteri cezalandırıldı. Bir sendikanın amacını dile getirmek suç sayıldı. Diğer suçlama Emekli-Sen aleyhine bildiriler dağıtıldığı idi. Bildiri değil broşürdü. “Yaşama hakkımıza sahip çıkıyoruz”, “Yoksulluk şiddettir. Bu şiddeti durdurmalıyız!”, “Bizi yok saysanız da biz varız” temalı üç broşür hazırladık. Bu broşürlerde sendika aleyhine hiçbir şey yok. Sendikasızlık aleyhine çok şey var. (emeklileryaslilar.blogcu.com). Bir diğer suçlama, “Emekli-Sen’e dernek dediniz” suçlaması. Şube yönetiminde iken, Genel Merkez’e, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 2005/4888 E, 2005/7608 Kararını sorduk. Karar özetinde: “Adında ‘sendika’ ibaresi bulunsa da yasal anlamda sendika niteliği taşımayan davacı dernek, kişiye sıkı sıkıya bağlı olan sosyal güvenlik hakkına ilişkin dava açamaz” deniyor. Emekli-Sen’in tüzel kişiliğinin zemini uluslararası yasalar ve anayasanın bağlayıcı hükmü olan 90. maddedir. Yargıtay’ın dernek demesine nasıl oldu da itiraz etmediniz sorusunu sormamız, merkezin bizi sendikadan tasfiye etme gerekçesi oldu. 5 Ocak 2010 tarihinde Bianet’te yer alan “Hükümet emeklileri haber vermeden örgütleyip maaşlarını kesiyormuş” haberini veren üç yöneticinin tasfiye edilmesi bizce çok anlamlıdır. Türkiye Emekliler Derneği’ni suçüstü yakalayan gelişmeler sonucunda Çalışma Bakanını açıklama yapmak zorunda bırakan, olaya Genel Merkez neden kızar ve cezalandırır anlaşılır gibi değil.
Bugüne kadar üretilen tüm değerlerde birikmiş sermayede payı olan biz emekliler bizi yok sayan kapitalist matematik hesaplarını bozacak, yönetimlerinde söz ve karar sahibi olduğumuz, taleplerimizin sözcülüğünü yapacak sendikaya ihtiyacımız var. Bunu nasıl başaracağımızı gerçekçi rasyonel temelde tartışarak bulabiliriz. Kendi küçük ölçekli haritalarının içinde iktidar kavgasına giren, tarafına üç beş kişi katma gayretine düşerek emek ekseninde örgütlenme hedefinden uzaklaşan bir tarzı reddetmeliyiz. Rantı ve sermayesi olmayan bizlerin demokrasi ve sendikal mücadele anlayışı bu olamaz.
Bizler ergin yetişkin insanlar olarak krizlerin faturasını ödemek istemiyorsak sınıf mücadelesi içinde yerimizi almak zorundayız. Deneyim ve birikimlerimizi bu doğrultuda anlamlı ve sonuç alıcı kullanmalıyız. Nesimi’nin dediği gibi “Geçmiş namazın kazası var. Geçen hayatın kazası yoktur.”