Mısır’ın bu yönelimi, Türkiye’nin Ortadoğu sürecinde kendisine biçmek istediği ‘liderlik rolüne’ vurulmuş önemli bir darbedir Kuzey Afrika ve Ortadoğu merkezinde başlayan halk ayaklanmalarının politik sonuçları birçok bakımdan analiz edilmeyi gerektiriyor ve politik gelişmelere dair önemli veriler sunuyor. Özellikle Kuzey Afrika’da Tunus’la başlayan değişim, Libya’da uluslararası güçlerin müdahalesi ile fiili bir iç savaşa dönüştü. Yemen’de 30 […]
Mısır’ın bu yönelimi, Türkiye’nin Ortadoğu sürecinde kendisine biçmek istediği ‘liderlik rolüne’ vurulmuş önemli bir darbedir
Kuzey Afrika ve Ortadoğu merkezinde başlayan halk ayaklanmalarının politik sonuçları birçok bakımdan analiz edilmeyi gerektiriyor ve politik gelişmelere dair önemli veriler sunuyor. Özellikle Kuzey Afrika’da Tunus’la başlayan değişim, Libya’da uluslararası güçlerin müdahalesi ile fiili bir iç savaşa dönüştü. Yemen’de 30 yıldır iktidarda bulunan Ali Abdullah Salih de istifa etmeye karar verdi.
Ancak esas gelişme Ortadoğu merkezinde yaşanıyor. Mısır, bölge coğrafyasında yeniden inisiyatifi ele geçirdi. Beklenildiği gibi Mısır’da yönetimi devren alan generaller, iç politik eğilimleri dikkate alarak, İsrail olan ilişkilerinde isim koymadan bir değişikliğe yöneldiler. Güçlü bir toplumsal tabanı olan Müslüman Kardeşler’in geçiş dönemini oluşturan hükümet üzerindeki etkisi böylece hissedilmeye başlandı. Bunun somut ifadesi ise Filistin’in iç bünyesinin yeniden yapılandırma sürecinde aktif rol oymasıdır.
Yeni başlayan bu süreç, Mısır’ın Ortadoğu’daki stratejik öneminin yeniden teyit edilmesi anlamına geliyor. Ortadoğu ülkeleri üzerinde Mısır’ın politik etkisi çok daha ciddi oranda artacaktır. Müslüman halklar bakımından manevi bir öneme sahip olan Filistin sorunun çözümünde atılacak adımlar, Mısır’ın kaybolan prestijini yeniden kazanmasını sağlayacağı gibi bölgesel gücünü de pekiştirecektir.
Filistinliler arasında meydana gelen parçalanmanın aşılması için atılan adımlar, Filistin devletinin ilanı bakımından önemli bir dönemeci oluşturuyor. Farklı Filistinli grupların da bütünlüklü olarak desteklediği arasında ‘ulusal’ anlaşmanın sağlanması esasen Hamas’ın Ortadoğu’da oluşturulan yeni küresel düzenin içine dahil edilmesinin ilk adımıdır. Filistinli politik gruplar arasında ‘ulusal’ anlaşmanın sağlandığı süreçte Bin-Ladin’in öldürülmesi, aynı zamanda Hamas yöneticilerine bir uyarı niteliği taşımaktadır. İsrail, ABD ve AB ülkeleri tarafından ‘terörist’ olarak görülen Hamas’ın küresel sisteme dahil edilmesiyle, bugüne kadar izlenen politikalar bütünlüklü olarak değiştirilecektir.
İsrail’in Gazze Şeridi’ne saldırdığı dönemde yıkılan parlamento binasından, El Fetih Devrim Komitesi üyesi Ebu Cuda El Nahhal ve parlamentonun Hamaslı üyelerinin kol kola birlikte çıkması, Hamas’ın merkezi Gazze’de olan El Aksa televizyonunun da ilk kez Tulkarim’den canlı yayına başlaması ve Filistin Meclis Başkan Vekili Dr. Hasan Kreyşha’yı konuk etmesi, Filistinlerin başlattığı ‘ulusal uzlaşma’ sürecinin sembolik adımlarından birkaçıdır.
Hamas lideri Halid Meşal, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde ‘bağımsız, egemen bir Filistin devletinin kurulmasını istediklerini’ belirtirken şunları vurguladı: “Amacımız Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde başkenti Kudüs olan, hiçbir (Yahudi) yerleşimcinin olmadığı, tek bir metrekare toprağı bırakmadan, Filistinli mültecilerin dönüş hakkından vazgeçmeden özgür, tamamen egemen bir Filistin devletinin kurulmasıdır.” Bu politik belirleme anlaşmaya onay veren 13 Filistinli grubun istemini de yansıtıyor. Filistinliler arasında ‘ulusal’ uzlaşının sağlanmasıyla ‘Bağımsız Filistin Devleti’nin ilanının ekim ayında Birleşmiş Milletlerin gündemine gelecek olması, Ortadoğu’daki bütün dengelerin yeniden şekillendirecektir.
Mısır’ın bu yönelimi, Türkiye’nin Ortadoğu sürecinde kendisine biçmek istediği ‘liderlik rolüne’ vurulmuş önemli bir darbedir. Filistinliler arasındaki anlaşmaya, BM, Arap Konferans Örgütü, ABD, AB, Asya ülkeleri temsilcileri davet edilmesine rağmen Türkiye, bütünlüklü olarak dışlandı. Bu aynı zamanda Ortadoğu coğrafyasında Türkiye’nin giderek yalnızlaşması anlamına gelmektedir. Mısır’ın Suriye meselesinde de inisiyatif alma isteği ve buna yönelik başlattığı çalışma, Ortadoğu’nun lider ülkesi olması bakımından Mısır’ın Türkiye’den birkaç adım öne geçmeye başladığını gösteriyor.
Mısır-İsrail ilişkileri yeniden şekilleniyor. Mevcut Mısır yönetimi İsrail ile olan anlaşmaların geçerliliğini koruduğunu belirtmesine rağmen, eskisi gibi bir sürecin devam etmeyeceğini herkes kabul ediyor. Özellikle Müslüman Kardeşler’in etkisi dikkate alındığında önemli değişikliklerin gündeme geleceği biliniyor. Örneğin Mısır’ın Gazze geçişlerine yeniden izin vermesi, İsrail ile olan ilişkilerine yönelik değişimin ilk önemli işaretidir. Ortaya çıkan politik durum, Mısır-İsrail ilişkilerinin yeniden kalıba dökülmesi ve yeni bir sürecin başlaması demektir.
Ayrıca, İsrail’in bölgesel politikalarının yeniden gözden geçirmesi sürecinin de fiilen başlamasıdır. Mısır’daki değişiklikler, Filistinliler arasında ‘ulusal ittifakın’ yeniden sağlanması, Suriye’deki iç politik gelişmeler, Ürdün’ün kırılgan bir noktada olması, Lübnan’da Hizbullah’ın artan etkisi, İsrail’in klasik bölgesel politikalarının giderek işlevsizleştiğini ortaya koyuyor.
Kendisini her yönlü kuşatılmış hisseden İsrail devleti, kendi çevresindeki politik gelişmeleri çok sessiz ama dikkatle izlemektedir. Ortaya çıkan sürecin, İsrail’in politikalarında ciddi bir kırılganlık yarattığı kesin. Bütünlüklü analiz edildiğinde İsrail, bölgesel politikasını ve özellikle Filistinlilerle olan ilişkilerini yeniden gözde geçirmek zorunda kalacaktır.
Bir ay önce bir grup İsrailli aydının ‘Filistin devletini destekliyoruz’ biçiminde yürüttükleri kampanya aslında, İsrail’in politika değişikliğine gideceğinin ilk işareti olarak algılanabilir. Aynı şekilde İsrail Stratejik Araştırma Kuruluşunun hazırlamış olduğu raporda, ‘İsrail yöneticilerinin Ortadoğu’daki gelişmelere kaygıyla bakmamaları, Filistin sorununda yeni politikalar geliştirmeleri’ gerektiği belirtiliyor. İsrail yöneticilerinin belki de, pek hazır olmadıkları bu süreci kabullenmeleri biraz zaman alacaktır. Özellikle içte ciddi sorunlara yol açacak olan bu süreci aşması için, mevcut gerçekliği kabul ederek Filistin devletini tanıması konusunda daha somut adımlar atması bir bakıma kaçınılmaz hale gelecektir. İsrailli birçok akademisyen, aydın, araştırmacı, bürokrat ve politik yönetici, bugüne kadar Filistin yönetimi ile ciddi bir ilişkinin kurulmamış olmasını, hatta zaman zaman cezalandırılmaya çalışılmasını, Filistinli gruplar arasındaki ilişkilerin gelişmesine yol açtığını vurgulayarak, izlenen politikayı eleştirmektedirler.
ABD ve AB’nin sürece müdahil olması bir bakıma zorunlu ve kaçınılmazdır. Merkez Ortadoğu’nun bütünlüklü olarak kırılgan bir noktada durduğunu bilen küresel güçler, politik istikrarsızlığın ciddi siyasal sonuçlara yol açacağının farkındadırlar. Arap halklarında başlayan direnişlerin kontrol altına alınması için, bölgenin en kırılgan ve hassas noktası olan Filistin sorununun gündemden çıkartılması gerekiyor. Bu bakımdan Mısır’ın Filistin konusunda attığı adımlar Obama yönetiminin bilgisi dahilindedir. Belki de ABD’yi zorlayan en önemli mesele budur. ABD’nin desteğiyle bu sorunun çözülmesi, uluslararası alanda ABD’ye yönelik değerlendirmelerde pozitif bir etki yaratacağı gibi iç politikada Obama’nın prestijini ciddi oranda artıracaktır.
Görünenin aksine ABD, İsrail’in bölgenin ‘yaramaz, uslanmaz’ çocuğu rolünü bırakmasını istiyor. Hatta bugüne kadar izlenen politikaların İsrail’in güvenliğine yönelik ciddi tehditler oluşturduğu sık sık vurgulanıyor. Ortadoğu istikrarının herkes için gerekli olduğunu vurgulayan Obama yö
netimi, İsrail’in bölgesel politikalarından rahatsız olduğunu çok açık olarak belirtti. Bu nedenle ortaya çıkan yeni politik duruma İsrail’in uyum sağlaması artık kaçınılmazdır. ABD ve İngiltere’nin, geçmişte olduğu gibi İsrail’i koşulsuz destekleyen politikaları sürdürmeleri zordur.
Ortadoğu’nun küresel sürece dahil edilmesi için ortaya çıkan politik koşulları olumsuzlaştıracak politikalara izin verilmeyecektir. ABD ve AB eksenli geliştirilen bölgesel politikalar güç dengelerini gözeterek oluşturulmuş bulunuyor.
Mevcut politikalar dikkate alındığında: Merkez Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi için daha somut politik stratejiler uygulanmaya konuldu. Mısır bölgenin lider ülkesi olarak ön plana çıkartıldı, Türkiye ikincil plana çekildi ve yeni roller verildi.
Hamas ile El Fetih arasında ‘barış’ın sağlanması, esasen Ortadoğu’daki ilişkilerin yeniden dizayn edilmesine yönelik önemli bir politik hamledir. Müslüman Kardeşler’den sonra Hamas’ın küresel sisteme çekilmesi ikinci önemli bir hamledir. Bundan sonra sıra Lübnan’da Hizbullah’a gelecektir.
Kapitalist dünya sistemi, Filistin sorununda, kendi ihtiyaçlarına yanıt verebilecek bir politika ile çözüme yönelmiş bulunuyor. Bu sorun politik gündemden kaldığı sürece, bölgede beklenen istikrar sağlanamaz. Arap dünyası ile İsrail arasındaki ilişkiler normalleşemez. Bu sorun çözülmeden, Ortadoğu’nun başka sorunlarının çözümünde beklenen adımlar atılamaz.
İsrail kuruluşundan beri izlediği bölgesel politikalarını aşamalı olarak terk etmek zorunda kalacaktır. Bu süreç fiilen başladı. İsrail’in de bölgesel değişimlere kendini adapte etmesi gerekiyor aksi takdirde küresel sermayenin gücünü sürekli arkasına alamaz.
Filistin-İsrail ilişkileri bu dönemin en önemli halkası olarak çözüm sürecine çekilmiş bulunuyor. Obama yönetimi, 2012 seçimlerine kadar, bu süreci tamamlayacak adımlar atacaktır.
Büyük Ortadoğu Projesi, yeni politikalarla devam ettiriliyor. Geçmişten daha başarılı bir şekilde bu süreç işletiliyor. Bölgesel halk ayaklanmalarına yön verecek güçlü politik örgütler olmadığı için küresel sistem güçleri, halkın haklı taleplerini sahiplenmiş gibi görünerek, kendi politik stratejiler için kullanıyorlar.
Filistin sorunu bunun en somut örneklerinden biridir. Sosyal gelişmeler asla boşluk tanımaz.