AKP’nin neredeyse bundan önceki her seçimde, her oylamada Kürt halkının Özgürlük Hareketi’nin etrafında kenetlenmesine hizmet eden bir saldırgan çizgi tutturduğunu görüyoruz. Neden acaba? Sorunun yanıtı AKP’nin önümüzdeki seçimlerdeki seçim stratejisinde bulunabilir “18 Nisan Darbesi” başdöndürücü bir hızla gelişiyor. YSK’nın “karar düzeltme” için evrak istediği gün, polis, Bismil’de göstericilere ateş açtı; birini öldürdü, ikisini ağır yaraladı. […]
AKP’nin neredeyse bundan önceki her seçimde, her oylamada Kürt halkının Özgürlük Hareketi’nin etrafında kenetlenmesine hizmet eden bir saldırgan çizgi tutturduğunu görüyoruz. Neden acaba? Sorunun yanıtı AKP’nin önümüzdeki seçimlerdeki seçim stratejisinde bulunabilir
“18 Nisan Darbesi” başdöndürücü bir hızla gelişiyor. YSK’nın “karar düzeltme” için evrak istediği gün, polis, Bismil’de göstericilere ateş açtı; birini öldürdü, ikisini ağır yaraladı.
Ne oluyor?
“YSK’nın kararından AKP iktidarını sorumlu tutmamalıymışız!”.
Hadi bakalım AKP’yi sorumlu tutmayalım: “İhbarcı” AKP’li; kararı veren kurum öteden beri şaibeli; “imam ordusu”nun, karara “boyun eğdirmek” için kudurmuşçasına saldırma emri aldığı besbelli…
Üç gündür Türkiye’nin altı üstüne geliyor; 20 Nisan itibariyle Başbakan’dan ses yok! Meclis Başkanı konuşuyor; AKP Genel Başkan Yardımcısı konuşuyor ama Başbakan Alex’e Türk ismi bulmakla meşgul!
Ama hakkını yemeyelim; Başbakan konuya ilişkin gerçekte konuşmuştu!
“Darbe günü”nün sabahı Tayyip Erdoğan, partisinin milletvekili adaylarını tanıtmak için düzenlenen ve çok sayıda TV kanalının canlı yayınladığı toplantıda “Kürt meselesi artık yoktur” dedi ve sırra kadem bastı…
Tıpkı daha önce 1 Nisan 2006’da “Kadın da çocuk da olsa güvenlik güçlerimiz her türlü mücadeleyi yapacak” deyip uçağa atlayıp çekip gittiği gibi. Bu konuşmanın ardından çocuklar öldürülmüş, süreç bugün 2000 Kürt politikacısının hapse tıkıldığı “KCK operasyonu”na ilerlemişti.
Anlaşılan Başbakan, “TBMM’de bir Kürt Meselesi olmayacak; çünkü meclise sokmayacağız” demek istemiş!
Operasyonun AKP operasyonu olduğundan kuşku yok. Asıl soru, AKP’nin bu operasyonu neden yaptığı…
Tam seçim üstü; BDP’nin bir öncekinden daha başarılı bir seçim kampanyası yürüteceği hissedilirken Kürt sorununda “gerilimi tırmandırma”nın AKP’den çok BDP’ye yarayacağı besbelliyken iktidarın bu “operasyona” girişmesi “akıl dışı” gibi görünüyor.
Ama biraz tarih hatırlayıp, biraz da bugüne bakarsak şu anda “akıldışı” gibi görünenin bir “kural” olduğunu görebiliriz.
Erdoğan’ın, 2007 genel seçimlerinin öncesinde kadınları ve çocukları hedef göstererek başlattığı şiddet kampanyasından yukarda söz etmiştik. Ardından 2009 yerel seçimlerinde Kürt sorununda çözüm beklentilerini tırmandıra tırmandıra Diyarbakır’a gelmiş ve “Tek bayrak, tek dil, tek devlet” deyivermişti. Seçimin ardından KCK operasyonları geldi. Referandum öncesinde yine beklenti katsayısını yükseltip bir başka KCK operasyonu dalgasını patlatılıverdi.
AKP’nin neredeyse bundan önceki her seçimde, her oylamada Kürt halkının Özgürlük Hareketi’nin etrafında kenetlenmesine hizmet eden bir saldırgan çizgi tutturduğunu görüyoruz.
Neden acaba?
Sorunun yanıtı AKP’nin önümüzdeki seçimlerdeki seçim stratejisinde bulunabilir.
Çoktandır bilindiği gibi, AKP, “Anadolu Gericiliği”ni bayrağı altında birleştirme politikasını güdüyor. Bu politikanın başarısız olduğu da söylenemez. ANAP, DYP ve SP tabanı büyük ölçüde AKP’ye kaydı. Geçtiğimiz referandumda, MHP tabanından AKP’ye doğru gerçekleşen büyük oy kaymasıyla AKP (boykot oylarını hesaba kattığımızda) % 48 dolayında oy sağladı. AKP’nin, referandumda “Evet”e kayan MHP oylarını “tutmayı” öncelikli bir hedef olarak belirlediği de biliniyor. AKP’nin Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik saldırganlığının, bu politikayla örtüştüğü ise açık.
Diğer yandan, Kürt Özgürlük Hareketiyle AKP arasında tırmanan gerilim, AKP’nin Kürt seçmen tabanını zayıflatsa ve BDP’nin bağımsız adaylarına güç kazandırsa da, bu saflaşmanın bölgeden çıkarılacak AKP milletvekillerinin sayısı üzerinde büyük bir etkisi olmayacak. BDP bağımsız adaylarını seçtirebilmek için aday sayısını sınırlamak zorunda. Buna karşılık bölgede BDP’nin dışında milletvekilliği kazanabilecek tek parti AKP. AKP’nin salt BDP’nin boş bıraktığı milletvekilliği kontenjanlarını doldurması halinde dahi kazanacağı milletvekili sayısı, alacağı oy oranının her durumda çok üstünde olacak.
Kısacası “Kürt Özgürlük Hareketine saldırmak”, Batı’da, MHP tabanında prim yapan, ama Doğu’da “maliyeti olmayan” bir seçim taktiği. AKP’nin “seçim öncesi Kürt gerilimi” siyaseti, “veto” darbesinin akibeti ne olursa olsun artık “rutin” bir oyun. Irkçılığın ve %10 barajının gölgesinde oynanan bu bıktırıcı, süfli, kanlı oyun, aynı zamanda AKP iktidarının kırılganlığının da bir kanıtı.
* Bu yazı 20 Nisan 2011 günü, yani YSK’nın veto kararı konusunda geri adım atmasından önce kaleme alınmıştır.