Kürt halkı uzun yıllara dayanan direnişinin en görkemli kitlesel gösterisini Newroz’da yaptı. Deyim yerindeyse Kürt halkı ayağa kalkmış, meydanları özgürlük alanlarına çevirmişti. Devletten müdahale gelmediği sürece hiçbir taşkınlığa ve olaya sebebiyet vermemişti. Bu halkımızın ne kadar politikleştiğini, amaçlarına bağlı kaldığını ve olgunlaştığını gösteriyordu. Başarılı her büyük organizasyon ve kitle hareketi geleceğin daha güçlü zemini oluyordu. […]
Kürt halkı uzun yıllara dayanan direnişinin en görkemli kitlesel gösterisini Newroz’da yaptı. Deyim yerindeyse Kürt halkı ayağa kalkmış, meydanları özgürlük alanlarına çevirmişti. Devletten müdahale gelmediği sürece hiçbir taşkınlığa ve olaya sebebiyet vermemişti. Bu halkımızın ne kadar politikleştiğini, amaçlarına bağlı kaldığını ve olgunlaştığını gösteriyordu. Başarılı her büyük organizasyon ve kitle hareketi geleceğin daha güçlü zemini oluyordu. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nde bu bir gelişim çizgisi haline geldi. Deyim yerinde ise, bir geleneğe dönüştü.
Kürt halkının sivil-siyasi girişimleri Türk hükümetleri tarafından çözüm için kolaylaştırıcı bir unsur olarak görülmedi. Tam tersine bu hareketleri hep bir tehlike olarak gördüler. Nasıl etkisizleştirecekler, nasıl dağıtıp gündemden çıkaracaklar üzerine kafa yordular. 2011 Newroz’una yaklaşımları da farklı olmadı. Milyonlarca insan meydanlarda özgürlük ve demokrasiyi haykırdı. Barışı ve çözümü talep etti. Hükümet fazla müdahele etmedi ve gerilimi arttırmadı. Ancak polis fırsat bulduğu yerde müdahale etmekten geri durmadı. Büyük ve yaygın kutlamalar dikkate alındığında, barışçıl bir Newroz yaşadık diyebiliriz.
Newroz’un barışçıl bir ortamda geçmesi olumlu bir durum ama halkın taleplerini karşılamaya yetmiyor. Hükümet bunun ötesinde sorunu görmemeye ve gündeme almamaya çalıştı. hükümetin yandaş medyası ise, milyonların taleplerini ya görmemeye çalıştı. Olabildiğince karalamaya ve Kürt hareketlerini suçlamaya çalıştı.
Bu durumda Kürt halkı ve örgütleri ne yapmalıydı? Sorunu Hükümet’in insafına ve insiyatifine mi bırakmalıydı? Gördüğümüz kadarıyla Hükümet Kürt sorununun çözümü konusunda kamuoyuna herhangi bir çözüm projesi sunmuş değil. Ortada bir çözüm modeli yok. Bu durumda Kürt halkı geleceğini belirsizliğe bırakabilir miydi? Hükümet bütün hesaplarını seçim üzerine yapıyor. Kürtlerle bir ittifak aramak yerine nasıl başarısız kılacağı üzerine çalışıyor. Kürtlerin de bir arayışa girmesi ve inisiyatif geliştirmesi gayet anlaşılır bir durumdur.
Türk aydınları ve medya olaya böyle yaklaşacağına olabildiği kadar Kürtleri eleştirmeye ve meşruluğuna gölge düşürmeye çalıştı. Kürt halkı siyaseti silahlı alandan silahsız alana çekiyor, pratikte kanın dökülmesini engellemeye çalışıyor. Doğal olarak siyasi ve sivil tüm güçler bu girişimi desteklemeli ve katılım göstermelidir. Hükümet ve yandaşları bunun yerine karalama ve boşa çıkarma propagandasına hız verdi.
Kürt halkı bu şirret, baskıcı ve teslimiyete zorlayan bir tutumu kabul edemez. Bunu anlamayanlar hala Türkiye gerçeğini ve Kürtlerin direniş geleneğini anlamamış demektir. Barış politikası olanlar mücadelenin meydanlara inmesinden, silahsız yöntemlerin devreye daha fazla girmesinden rahatsız olmamalıdır. Bu açıdan kurulan barış çadırları, sivil itiraz demokrasi isteyenleri rahatsız etmemelidir.
Kürt tarafı Newroz’u bir çözüm ve çıkış noktası olarak görmek istedi, ama Hükümet tarafından ileri bir adım atılmadı. Bir iyi niyet açıklanmadı. Bu da Kürtlerin Newroz’u süreklileştirmesine yani sivil itaatsizliği gündemleştirmesine yol açtı. Kürtler ortalığı karıştırmak veya Hükümeti zora sokmak için itaatsizliğe yönelmedi. Tam tersine sorunun yozlaşmasına engel olmak, askeri operasyonların yayılmasını, daha fazla kanın dökülmesini engellemek için bu yola koyuldular. Siyasetin dili ve yöntemleri zengindir. Türkiye’yi yönetenler direnen, hak isteyen bir toplum gerçeğine artık kendilerini alıştırmalıdırlar. Demokrasi Ankara’nın karanlık koridorlarında yeşermez. Demokrasi ve özgürlükler meydanlara çıkmış halkların elleriyle gelecektir.
Kürt halkı işte bu gerçeklerden yola çıkarak sivil itaatsizlik yoluna başvurdu. Barış ve demokrasi yoksa, kan dökülüyorsa, uzun yıllara yayılan bir hak talebi dikkate alınmıyorsa, bu sisteme ne yapmak lazım? Boyun eğmeye ve çözümsüzlüğe devam mı yoksa yeni bir itiraz mı? Kimsenin şaşırmasına ve tepkilenmesine gerek yok. Kürt halkı zaten yıllardır bu sisteme itiraz ediyor. Öldürüldüler, köyleri yakıldı, faili meçhule gittiler, hala cenazelerini toplayabilmiş değiller. Ama itirazlarını sürdürdüler. Şimdi barışçıl yolları daha fazla deniyorlar. Niye bundan rahatsız olunuyor? Kürt halkı sizin paryanız mı, ne zamana kadar dayatmalarınızı kabul edecek? Ankara kriterleri çok mu kutsal? Biraz da Diyarbakır kriterlerine alışın. Başka çareniz yok. Kan ve yıkım istemiyorsanız, Diyarbakır kriterlerine de kulaklarınızı açın, zihniyetinizi biraz değiştirin. Başka çare yok. Ne yapalım Kürtler artık eski Kürtler değil. Buna alışmak zorundasınız.
Bundan sonra asıl iş yine Kürt halkına düşüyor. Daha fazla örgütlenmek ve sivil itirazini daha yaygın ve zengin kılmak zorundadır. Örgütlenme ve katılımda zayıflama oldukça Ankara’nın egemenleri daha fazla baskıya yöneleceklerdir. Çözüm ve barış daha fazla direniş ve örgütlenmekten geçer. AKP’nin seçim hesaplarına da en iyi cevap bu yaygın direnişi süreklileştirmektir. Kürt halkı üzerinde istedikleri gibi hesap yapmalarına izin vermemek gerekir.