Yönetmen Coşgül Yüksel ve Gülfem Gürses tarafından 2004 yılında yapılan Mandolinli Kız belgeseli ile bugünlerde kuruluşunun 71. yılı kutlanan Köy Enstitülerini anımsamak/anımsatmak istedik. Neden Mandolinli Kız? Köy enstitülerine giren her öğrenci bir müzik aleti çalıyordu, en çok da Mandolin… Mandolinli Kız’da Köy Enstitüsü mezunu kadınların okula geliş öyküleri ve okulda aldıkları eğitim anılara dayanarak anlatılmaktadır. […]
Yönetmen Coşgül Yüksel ve Gülfem Gürses tarafından 2004 yılında yapılan Mandolinli Kız belgeseli ile bugünlerde kuruluşunun 71. yılı kutlanan Köy Enstitülerini anımsamak/anımsatmak istedik.
Neden Mandolinli Kız? Köy enstitülerine giren her öğrenci bir müzik aleti çalıyordu, en çok da Mandolin… Mandolinli Kız’da Köy Enstitüsü mezunu kadınların okula geliş öyküleri ve okulda aldıkları eğitim anılara dayanarak anlatılmaktadır.
Mandolinden yayılan müzik eşliğinde, kapatılmış, terk edilmiş ve yıkılmış köy enstitülerinin görüntüleri ile başlayan filmde; görüntülenen yerler ve görüntülenen eşyalar bize köy enstitülerini tanımamız için yeterince veri vermektedir. Yığılmış eşyaların arasından adları okunabilen kitaplar (Yunan Sanatı, Tarım Teknolojisi vb.), müzik aletleri ve fotoğraflar…
O dönemi anlatan insanlarda geçmişten kalmış gibi. Yüzlerine düşen çizgiler bize geçen onca yılı hatırlatmakta ve her şey eskimiş ve geride kalmış gibi görünse de o insanların gözlerinde beliren o umut ve inanç ışığı mandolinden yayılan tınılar eşliğinde bize tam da yeniden dirilmeyi anımsatmakta, coşkulu ve heyecanlı…
Ceplerinde kitaplarla gezen, her hafta bir kitap tanıtan, kendi okulunu kendi yapan, ağaç diken, kendi kendilerini yöneten, özeleştiri yapan, düşündüğünü herkese söyleyen ve rahatsızlığını dile getiren, bugün yaşlı ama o zamanlar genç olan bu insanlar birer Tan Yıldızı gibi gülümserken, tam da Hasan Ali YÜCEL’in dediği gibi, dağlarda, bayırlarda ve kırlarda hatta en ücra yerlerde kendi kendine açıp solan çiçekler olmamayı öğretiyorlar bizlere…
Birey olma çabası içinde, kapıları önünde pek çok yaşam biriktiren Köy Enstitüleri yeni yaşamlar geçirdi insanların sırtlarına.
Köy Enstitüleri 1940’larda toplumsal sorunlarla, ülkenin ekonomik ve kültürel gelişmesiyle yakından ilgili bireyler ve öğretmenler yetiştirmiştir. Yaşadığı sürece birçok eli kalem tutan ve yurttaşlık bilincine ve mücadele ruhuna sahip aydını bünyesinden çıkartan bu kurumlar eğitimin toplumun ihtiyaçlarına göre ve toplumsal pratiklerin içinde şekillenmesinin en başarılı örneklerindendir. Köy Enstitülerinin, çevreleri ile kendileri arasında yüksek düzeyde bir uyuma ulaşmaları bunun en açık göstergesidir.
İlk uygulama 1936’da 84 köylü gencin köy öğretmeni olarak yetiştirilmesiyle başlayan süreç, daha sonra deneme niteliğinde dört köy öğretmen okulu açılarak devam eder. 17 Nisan 1940’da çıkarılan 3803 sayılı yasayla köy enstitüleri resmen kurulur. Tümüyle kapatıldığı 1953 yılına kadar 1398’i kadın, 15943’ü erkek olmak üzere, 17341 köy öğretmeni diploma alır.
Neydi Köy Enstitüleri eğitiminin temel ilkeleri? İş içinde üretici eğitim; bilimsel demokratik eğitim. Bilimsel dünya görüşünü benimseten laik bir eğitim. Kuru bilgileri ezberleten değil, yaparak, deneyerek, yaşama hazırlayan öğretim…
Peki, ne oldu? Bu kurumların önce kız ve erkek enstitüleri olarak ayrıştırılmasına daha sonra da sıradan öğretmen okullarına dönüştürülerek niteliklerinden arındırılmasına ve pek çoğunun da doğrudan kapatılmasına karar verildi.
Peki, ne olacak? Eğitim Sen Merkez Yönetim Kurulu’nun “Köy Enstitüleri Örneğini Anımsamaya Bugün Daha da Çok İhtiyacımız Var!” başlıklı açıklama metninden alıntı yaparak belirtecek olursak: “Eğitim alanında müfredatından istihdam politikalarına uzanan bir dizi başlıkta topluma yabancılaşmanın sınırlarının zorlandığı, öğretmen yetiştirme sisteminin niteliksizleştirildiği, eğitimin topyekûn olarak piyasanın ihtiyaçlarına göre yeniden biçimlendirildiği, eğitim emekçileri arasında rekabetin hat safhaya vardığı, öğrencilerin öğrendiklerine yabancılaştığı ve yarış atı misali sınavlara adandığı bugünlerde Köy Enstitüleri, öğrenci ve öğretmenin kimi zaman birlikte harç kardığı, kimi zaman birlikte ağaç diktiği, kısacası yaşamı umutla ürettiği, hayatın içinde, eşitlikçi bir eğitim deneyimi olarak ufkumuzu aydınlatacaktır.”
* Mardin İşçi Filmleri Atölyesi
filmlerdekibizler@hotmail.com