Socialist Worker’ın Alex Callinicos* ile yaptığı söyleşi… Bu kriz yatışacak gibi görünmüyor. Biz bu karmaşık duruma nasıl düştük? Bazı ekonomistler ve ekonomi tarihçileri bu krizi XXI. yüzyılın ilk Büyük Krizi diye tanımlıyorlar ve onu XIX. yüzyılın sonlarındaki Büyük Kriz ve otuzlu yıllardaki kriz ile kıyaslıyorlar. Bunun çok derin bir kriz olduğunu söylemelerini ise doğru buluyorum: […]
Socialist Worker’ın Alex Callinicos* ile yaptığı söyleşi…
Bu kriz yatışacak gibi görünmüyor. Biz bu karmaşık duruma nasıl düştük?
Bazı ekonomistler ve ekonomi tarihçileri bu krizi XXI. yüzyılın ilk Büyük Krizi diye tanımlıyorlar ve onu XIX. yüzyılın sonlarındaki Büyük Kriz ve otuzlu yıllardaki kriz ile kıyaslıyorlar. Bunun çok derin bir kriz olduğunu söylemelerini ise doğru buluyorum: Bu durum “ekonomik döngünün” normal bir değişimi değil, tersine uzun zamandan beri hazırlanmakta olan çok daha derin ve çok daha uzun süreli bir kriz.
Altmışlı yılların sonundan itibaren, özellikle sistemin gelişmiş merkezinde, kapitalizmin üretim tarzı, kârlılık, kronik bir krize uğradı. ‘Neo liberlizm’ olarak adlandırdığımız, pazara dönüş, işçileri mümkün olduğunca sert bir biçimde sıkarak kârları geri kazanmaya çalışmanın bir yoluydu. Fakat kârlılık sadece kısmen kurtarılabildi. Bunu, sistemin merkezi ABD’ye bakarak net bir şekilde görebiliriz.
Dünya ekonomisini kontrol edenler (merkez bankaları ), günbegün finansal balonların gelişiminin teşvik edilmesine güvendiler. Seksenli yılların başlarında başlayan bu süreç doksanlı yılların sonlarından itibaren daha fazla belirginleşti. Bu spekülatif balonlar, insanları daha fazla zengin olacaklarına inandıracak onları daha fazla borç istemeye ve daha fazla para harcamaya götürecek ve böylelikle ekonomi devam edecekti. Son on yılın ortasında, ABD konut piyasasında geliştirilen büyük balon, bu sürecin doruk noktası oldu ve kesitleri emdi; spekülasyon ve kredileri körükleyerek küresel finansal sistemin -ABD ve Avrupa’da– daha büyük kesitlerini yuttu. Bu nihayet balonun patladığı an oldu ve 2006-2007 yıllarında yaşanan bu patlama tüm sektörlerde küresel bir krizi kışkırttı.
Bankacılık ve finans sistemi ötesini gecen bu genel kriz hangi noktaya kadar gidecek?
Bu çok daha yaygın bir kriz. Dünya ekonomisi, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk defa 2009 yılında daraldı. Uzun vadeli nedenler, kriz ve plansız bir yatırım sistemi olan kapitalizmin temeline kadar inebilmekte. Ekonomik sistemin içindeki uzun vadeli zorluklar sebebiyle finansal sistem, son on yıllar içinde, giderek artan bir şekilde öncü bir rolü oynadı. Kriz, finansal spekülasyonu kışkırttı (fazlasıyla serbest bir pazar, kontrolsüz fiyatlar) ve bu arada bankerler büyük ikramiyelerini elde etmeye devam ettiler. Fakat bankerler sorunun sadece bir parçası, merkezi değil.
Düzenleme (Regülâsyon) üzerine yapılan onca tartışmadan sonra, gerçekten yapılan bir şey var mı?
Bankacılar kendilerine dayatılan kısıtlamalardan şikâyet ederek çok fazla gürültü çıkardılar. En ciddi olanı “Basel Anlaşması” olarak adlandırılan ve özünde, verilebilen borç miktarını sınırlayan girişimdir. Ama küresel finans sisteminin merkezleri sayılan ABD ve İngiltere’de neler olduğuna yakından bakarsak, bankaların bazı sınırlamalar getirdiğini de görürüz.
Bankalar politik olarak çok güçlüdürler; etkili lobicilik faaliyetleri yürütürler, kendilerini huzur içinde bırakmaları için hükümetlere baskı yaparlar. Şimdi, balonlar sırasında geliştirilen aynı tip spekülatif uygulamaları, yeniden kullanmaya başladıklarına dair deliler buluyoruz. Bu krizde hayatta kalabilen bankalar daha büyük ve daha güçlüler, yeniden büyük ikramiyeler dağıtmaya başlamak için yeterli güvene sahipler. Geçenlerde, Barclays Banka Müdürü Bob Diamond, bankaların özür dilemeyi bırakmalarının zamanı geldiğini söyledi. Evet, bende yeterince güvene sahip olduklarını düşünüyorum.
Hükümet krize tek çözümün kesinti programları olduğunu söylüyor. İşçi partililer çok hızlı oldu diyorlar ama yapılması gerektiğini de kabul ediyorlar. Siz ne düşünüyorsunuz?
Pek çok ekonomist ve titiz ekonomi tarihçisi, son yıllarda görülen borç artışının, tarihsel acıdan o kadar önemli olmadığını söylüyor. Hükümetin borcunun niçin artış gösterdiğini anlamak önemli: Sadece kurtarma programları nedeniyle değil, kriz nedeniyledir. Kriz, hükümetin daha fazla işsizlik parası ödeyeceği ve karşılığında daha az vergi geliri edineceği, anlamına gelir. Bu yüzden, muhafazakârlar ve liberal demokratlar, açıklardan ve krizin maliyetinden konuşuyorlar: Krizin bedelini kimin ödeyeceğini gösteren bir sınıf mücadelesi öncesinde bulunuyoruz.
Bankacılar, kendilerini koruma ve kendi paylarına düşen ödemeyi önleme konusunda politik olarak kâfi derecede güçlüler. Kemer sıkmaya doğru gidiş, yükü emekçilerin sırtına yıkmayı amaçlıyor. İngiltere Merkez Bankası Müdürü Mervyn King’in, büyük bütçe açığında, ne insanların ne de kamu işçilerinin hatası bulunmadığını söylüyor; fakat yine de kemer sıkmanın gerekli olduğunu belirtmesi ilginç.
Ekonomik kemer sıkma önlemlerini tanıtmaya gerek yok. Fakat ekonomik bakış acısından gerçekten tehlikeliler. Gecen hafta OECD Başkanı, Maliye Bakanı George Osborne ile birlikte ortaya çıkarak, hükümetin ekonomik politikalarının çok iyi olduğunu söyledi. Fakat gecenlerde OECD, İngiltere için bu yıl boyunca ve gelecek seneye ilişkin, çok yavaş büyüme öngörüsü içeren bir rapor yayınladı. Sorun şu: Eğer insanları, onaylanmakta olan (kamu sektörüne baskı yaparak, ücretlerin aşağı çekilmesini zorlayarak…) bu kadar vahşi tipte önlemler ile sarsarsan, bunun etkisiyle ekonomi tekrar durgunluk içine girebilir. Kemer sıkma programlarını uygulamaya koyan Yunanistan ve İrlanda gibi ülkelerde olan şey bu.
İşçi Partisine lideri seçilmesine rağmen Ed Miliband’ın ortaya koyduğu alternatif program son derece zayıf, neo liberal ideolojinin peşine takılmış olması, işçi partililerin pozisyonunu (kemer sıkma, evet; ama muhafazakâr partililer kadar vahşice değil) gösteriyor.
Egemen sınıf ve Devlet, kemer sıkma programına güveniyor mu?
Ben, egemen sınıf içinde geniş çaplı bölünme görmüyorum. Büyük iş çevrelerinin ve Gordon Brown Hükümeti’nin sonunda Yeni İş’ten (Üçüncü Yol olarak adlandırılan, burjuvazi ile Neo Sosyalist Burjuva arasındaki yeni bir anlayış, Keynesçi sosyalist çözüm; ç-n) yorulduklarını düşünüyorum. İşçi partililerin onlara sunduğu vergi muafiyeti ile ilgili tüm nefis lokmaları kabul ettiler; ama çok daha fazlasını istiyorlardı ve işte bu nedenle koalisyonu memnuniyetle karşıladılar. Kemer sıkma konusunda şüpheler mevcuttu ancak egemen sınıfın da herhangi bir alternatif programı yoktu.
Koalisyonun büyük sınavı yaklaşıyor. Noel öncesi yapılan öğrenci eylemleri, onlar için ağır bir darbe oldu. Koalisyon içinde var olan çatlaklıklar açığa çıktı; özellikle, birçok liberal-demokrat huzursuzluk hissetti. Kesintiler incitmeye başlarken, Cameron ve Osborne, sendika liderlerinin etkili bir direniş örgütlememeleri için onların çok aptal ve çok ödlek olmalarını beklemekteler. Bu beklenti yakında test edilecek.
Avrupa’daki direnç düzensiz oldu. Yunanistan’da ki direnim güçlüydü. İrlanda’da grevler ve gösteriler açısından bir hareketlenme oldu ama etkisini seçim sandıkları aracılığıyla gösterdi. Otuzlu yıllardan beri siyasi yaşamda egemen olan Fianna Fail**’in imhası, onlar için büyük bir yenilgi oldu.
Bütçe Kesintilerinin alternatifi nedir? Para nereden gelmelidir?
Bu sorun gözümüzü korkutmamalı. Örneğin, faiz oranları düşük, hükümetler daha kolay kredi bulabilirler. Daha genel olarak, bizim krizin köküne inebilecek bir dizi tedbire ihtiyacımız var. Buda, bankalardan sorumluluk talep etmeksizin, çalışmaya devam ederlerken onlar
ı kurtarmak ve büyük miktarda halkın parasını kullanmaları yerine, bankaların uygun şekilde kamulaştırılması demektir. Bu gerekli yatırım türlerini organize edecek kamu işletmelerinin, bankaları yeniden yapılandırması anlamına gelir.
Gerekli bir yatırım alanı iklim değişikliğine müdahaledir. Japonya’daki depreme kürsel ısınma yol açmadı ama onun bu büyüklükte birçok felaket üreteceğini biliyoruz. Fukushima’da olanlar bize nükleer enerji kullanmanın tehlikelerini gösteriyor. Çeşitli sendikalar tarafından desteklenen, iklim değişikliğine karşı bir milyon iş yaratma kampanyası, emisyonları azaltmak için gerekli çalışmaları teşvik etmenin ve aynı zamanda istihdam yaratmanın bir yoludur.
Dahası, şartlı ve azaltılan sübvansiyonların yarattığı sefaleti dindirmek için refah sistemi yeniden düzenlenmeli ve işsizlikle mücadele etmek için diğer önlemler alınmalıdır. Bu, ekonomiyi kârların emrine verme yerine sosyal ihtiyaçlar mantığının emrine bırakmayı başlatacak olan program türüdür.
Kapitalizm kurtarılabilir mi? Ve halkın çoğunluk için iyileşme sağlayabilir mi?
Büyük Rus Devrimci Lenin, “işçiler, hayatta kalmasına müsaade ettiği sürece, kapitalizm hiçbir zamanda tümüyle umutsuz bir durumda olmayacaktır” diyor. Sistem, mali sistemin büyük ölçüde zayıflamış olduğu, yakın geçmişteki düzeyine yeniden erişmesinin maliyeti çok yüksek olmasına rağmen, er ya da geç herhangi bir krizden kurtulabilir.
Durgunluk devam ederken bunun inişli çıkışlı olacağını görmek önemli. Sistemin bir bölümünde, tarihi merkez Kuzey Amerika ve Avrupa’nın büyük kısmında, lüzumundan fazla kasvetli durum hala devam ediyor. Fakat bunların yerine, Çin’e ve onunla ilişkili olan Almanya ve hatta Brezilya ekonomilerine bakarsak, oldukça hızlı büyüdüklerini görürüz. Buda, Çin’in uzun süreli bir ekonomik depresyonu önlemek için mümkün olan her türlü çabayı harcadığını gösterir. Ancak sistemin bu küçük parçasının büyüme gerçeği, başka bir istikrarsızlaştırıcı faktörü de büyütmekte: Egemen kapitalist güç ABD ve günbegün başlıca rakibi olarak görülen Çin arasında gerilim üretiyor. Bu durum, kapitalizmi idare etmeyi daha da zorlaştırıyor.
Ama bir çıkış yolu bulunsa bile krizler, kapitalizmin mantığı ve kâr elde etmek için sadece kör rekabeti amaçlayan bir sistemin sonucu olarak yeniden ortaya çıkarlar. Bu sistem kriz üretmeye devam edecek ve bedelini yoksullara, işçilere ödeterek onları çözme çabalarını sürdürmeye devam edecek. Onun için, şimdi bizi etkileyen bu gibi krizleri önlemenin tek gerçek garantisi, tamamıyla kapitalizmden kurtulmaktır.
*Alex Callinicos: Londra’daki King’s College’de Sosyal Teori Profesörü ve SWP üyesidir. Türkçeye çevrilen kitaplarından bazıları: “Anti-Kapitalist Manifesto, Toplum Kuramı, Marx’ın Devrimci Fikirleri”
** Fianna Fáil: (İrlanda: Kaderin Askerleri), 1926 yılında kurulan İrlanda Cumhuriyeti’nin en büyük partilerinden birisidir.
[Enlucha.org’taki İspanyolca orijinalinden Atiye Parılyıldız tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]