Kürt toplumsal gerçekliği, dünyada hiç kimsenin gizleyemeyeceği bir boyuta gelmiş bulunuyor. Uluslararası siyasette üç maymunları oynayanlar olsa da, Kürt halkının kararlı duruşu kilitleri çözmeye başladı. Yani üç maymun oyununun şifrelerini kırdı. Bunu en iyi görenlerden biri de İslamcı iktidarı devletleştirmeye çalışan AKP’dir. Böylelikle senaryolar hazırlanıyor. Belki de son hamleleri yapacaklar. Ancak bunlar çok daha kapsamlı […]
Kürt toplumsal gerçekliği, dünyada hiç kimsenin gizleyemeyeceği bir boyuta gelmiş bulunuyor. Uluslararası siyasette üç maymunları oynayanlar olsa da, Kürt halkının kararlı duruşu kilitleri çözmeye başladı. Yani üç maymun oyununun şifrelerini kırdı. Bunu en iyi görenlerden biri de İslamcı iktidarı devletleştirmeye çalışan AKP’dir. Böylelikle senaryolar hazırlanıyor. Belki de son hamleleri yapacaklar. Ancak bunlar çok daha kapsamlı saldırıları içerecek. Son şans olduğunda, politik ve askeri hamleler de bir o kadar güçlü olacaktır.
AKP seçimlere girerken çok kapsamlı sorunlarla karşı karşıya olduğunun farkındadır. Hem uluslararası sermayenin bir kısım uyarıları var, hem ordu ile arka planda yapılan anlaşmalar bulunuyor, hem de iç ‘sivil’ politikada ciddi problemlerle karşı karşıya. Seçim süreci hızlandıkça AKP’nin yıpratılmasına yönelik bir kısım hamleler yapılacak. Böylelikle AKP’nin seçimlerde dengelenebilir bir noktaya çekilmesi sağlanacak. İslamcı iktidar bunu çok iyi gördüğü için politik manevra alanını genişletiyor.
İlk adım olarak, Türkeş’in ikinci eşinden olan çocuğunu İstanbul’da seçilebilecek bir yerde aday göstererek MHP’nin tabanına yöneldi. Böylelikle ülkücü geleneğe sahip çıktığının mesajını verdi. Ayrıca devletin ve MHP’nin temel politikasını oluşturan ‘tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak’ stratejisinin gerçek savunucusu olduğunu sık sık vurgulayarak, MHP’nin politik manevra alanını daraltmaya çalışıyor. Bunda nispeten başarılı oldu. Seçim süreci güncelleştikçe bu söylemlerin yoğunluğu artacak.
Ancak devlet ve AKP bakımından en önemli sorun Kürt coğrafyasındaki politik durumun ciddiyetidir. Fiilen bir kopuş sürecine girdiğini fark eden devlet, AKP ile sürece yeniden ve daha kapsamlı bir şekilde müdahaleye yöneldi. Kürt coğrafyasında, belirgin olarak, devlet adına AKP ile Kürtler adına BDP arasında bir mücadele yaşanıyor. Devletin geçmiş politikaları tamamen işlevsizleşti. Başbakan Erdoğan, ‘benim 75 Kürt kökenli milletvekilim var, Kürtleri ben temsil ediyorum’ diye bağırıyordu. Ancak hiçbir milletvekili kalkıp ben ‘Kürdüm’ diyebilme cesaretini göstermedi. Kürt meselesi politik gündemin merkezinde olmasına rağmen bunlardan tek biri kalkıp ben ‘Kürdüm, Kürt sorununa müdahilim’ diyemedi. Nasılsa başbakan onlar adına konuşuyordu. Bunların konuşmaması esasen bir devlet politikasıydı. Bu politika tamamen başarısız kaldı. Belirlenen yeni politika ise, bu kez tersten ‘ben Kürdüm, Kürtleri ben teslim ediyorum, sorunu biz çözeceğiz’ diyen ama aynı zamanda devlete sımsıkı bağlı olanların parlamentoya taşınması kararı oldu. Bunun en tipik örneklerden Metin Metiner’dir. Böylece kamuoyunda, artık başbakan değil, devletin ‘ben Kürdüm’ diyen yeni vekilleri konuşacak. Böylelikle Kürtlere yönelik yeni bir psikolojik savaş devreye konulacak. Hem iç politikada hem de uluslararası ilişkilerde bu tip Kürtler kullanılacak. Böylelikle Kürt sorunu devletin yörüngesine çekilerek tasfiyenin en ince ayarı yapılacak. Kürtlerin gerçek politik temsilcileri devletin bu yeni tasfiye manevralarının farkındadır. Buna yönelik çok daha kapsamlı politikaların oluşturulması gerektiği de bir o kadar açıktır.
İkinci politik manevra, Erdoğan’ın Öcalan ile görüşmenin bizzat hükümet adına yapıldığını açıklamış olmasıdır. Buna dair çok sayıda makale yazıldı. Ama İslamcı AKP bunu çok bilinçli olarak inkâr etti. Dahası politik konjonktür buna uygun olmadığı ve kendi çıkarına kullanamadığı için kamuoyundan ısrarla gizlemeye çalıştı. Ancak bu, Öcalan’ın Türk halkına seslenerek, “İmralı’da devletle görüşüyorum. Bunu Türk halkının bilmesi gerekir” biçimindeki açıklamasıyla çok belirgin olarak deşifre oldu. Görüşen kişilerin AKP’den bağımsız olmadığını artık herkes biliyor.
Erdoğan, Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada bunu çok belirgin olarak ifade etti: “Devlet istediği kişiyle istediği zaman istediği elemanlarıyla görüşür. Bunu tüm iktidarlar yapmıştır. Devleti sevk ve idare eden kimdir, hükümetlerdir. Devleti iktidar yönetir, pazarlığı hükümet yapar. Hükümet olarak biz devletin organlarını bu noktada kullanmayacağız da ne yapacağız? Bu ülkede Adalet Bakanlığı niçin var? Bu konularla ilgili söylüyorum, MİT niçin vardır? Çalışma alanımız bellidir, hangi görüşmeyi nerede yaparsınız, ne tür tedbirler alırsınız sizde mahfuzdur.”
AKP, ilk kez ve çok açık bir şekilde Öcalan ile yapılan görüşmelerin doğrudan MGK’nin ve hükümetin inisiyatifiyle yapıldığını kabul etmiş oldu. Peki, neden bunu açıklama gereği duydu. AKP, özellikle Kürt coğrafyasında kendisine yeni bir manevra alanı açmak istiyor. Anayasa Referandumu döneminde ‘Öcalan ile görüşüldüğünü’ sözlü olarak çok yaygın bir şekilde yaptı. Ancak bu psikolojik yöntemin Kürt halkı üzerinde politik bir etkisi olmadı. Şimdi ise bunu resmileştirerek çözüm için Öcalan ile görüşüldüğünün mesajını vermeye çalışıyor. Böylece ‘çözüm için Öcalan’ı muhatap alıyoruz’ biçimindeki psikolojik savaş yöntemini kullanarak seçimlerde politik bir kazanca dönüştürmek istiyor. Yani seçimlerde AKP güçlü çıkarsa, Ancak Erdoğan konuşmasının içerisinde yine de esas sorunun ‘PKK’nin tasfiyesi olduğunun’ altını çiziyor. Yani bir bakıma sanki Öcalan’ın inisiyatifinde Kürt hareketinin işlevsizleştirileceği mesajını vererek, Öcalan’ın Kürt halkı üzerindeki etki gücünü kırmanın bir aracı haline getirmeye çalışmaktadır. ‘Osmanlı’da oyun çoktur’ atasözünün en tipik örneği AKP’nin Kürtlere yönelik yeni manevralarıdır.
Kürtler geliştirdikleri çok yönlü taktik planlarla devletin ve iktidar gücü olan İslami hareketin bütün tasfiye planlarını boşa çıkartıyor. Bunun en iki somut örneği var. Birincisi sivil itaatsizlik eylemleridir, ikincisi Kürt coğrafyasında Kürt toplumunun farklı politik kesimlerini temsil eden geniş tabanlı bir seçim ittifakının oluşturulmasıdır. Bu iki gelişme İslamcı AKP hükümetini çok ciddi oranda rahatsız ediyor. Bu iki hareket Kürtlerin politik gücünü, iradesini ortaya koydu. Oluşturulan seçim ittifakı, Kürt halkının birlik talebine önemli bir yanıt oldu.
Kaybetme sürecine giden devlet, önümüzdeki süreçte yeni tasfiye politikalarını uygulayamaya koyacaktır. Süreç çok iyi okunmalı ve zamanında sürece uygun politik refleksler gösterilmelidir.