Geçtiğimiz ay Forbes dergisi Türkiye’nin en zengin on ismini ve servetlerini açıkladı. “Yetkim olsa Mühendisler Odası ve STK’ları kapatırım” diyen Ali Ağaoğlu’nun son sıradan girdiği listede yer alan isimlerin toplam serveti 28.2 milyar dolar. Aynı on ismin geçen yılki servetlerinin toplamı ise 21,4 milyar dolar. Bu da demek oluyor ki krizin teğet geçtiği ülkemizde burjuvazinin […]
Geçtiğimiz ay Forbes dergisi Türkiye’nin en zengin on ismini ve servetlerini açıkladı. “Yetkim olsa Mühendisler Odası ve STK’ları kapatırım” diyen Ali Ağaoğlu’nun son sıradan girdiği listede yer alan isimlerin toplam serveti 28.2 milyar dolar. Aynı on ismin geçen yılki servetlerinin toplamı ise 21,4 milyar dolar. Bu da demek oluyor ki krizin teğet geçtiği ülkemizde burjuvazinin “top ten” kesimi servetlerine 6.8 milyar dolar daha katmışlar, krizi aksırıncaya tıksırıncaya kadar fırsata çevirmişler.
İşte bu büyük başların tartışmasız en güçlü örgütü olan TÜSİAD geçtiğimiz günlerde yeni anayasa tartışmalarına kendi cephesinden katkı sundu ve birtakım taleplerde bulundu. Üniversitelerde türbanın serbest bırakılmasından üniter model yerine bölgesel yönetimin benimsenmesine kadar pek çok başlığa değinen TÜSİAD’ın önerileri solda büyük heyecan uyandırdı. Daha doğrusu heyecan duyan kesim, yazıya da başlığını veren, solun sağcılarıydı:
“TÜSİAD’ın anayasa çalışmalarında yer alan önerilerin büyük bölümü, büyük sermayenin değil, asıl olarak toplumsal muhalefetin, mücadele eden güçlerin talepleridir.”[1]
Büyük baş burjuvazi, nüfusun çok küçük bir bölümün oluşturur. Nüfusun geriye kalanının kazandığından çok daha fazlasını gasp eden sömürgenler diktatörlüklerini sağlama almak için rıza-zor mekanizmasını devreye sokarlar. İmamın ordusu mekanizmanın zor üretme işlevini yerine getirirken, daha çetrefilli bir iş olan rıza üretme işlevini organik aydınlar, medya, gerici ideolojiler ve çeşitli üst-yapı kurumları devralır. İzlenen yöntem ve kullanılan argümanlar ne olursa olsun amaç burjuvazinin dar sınıfsal çıkarlarının, emekçileri de kapsayan toplumun geniş kesimlerinin çıkarlarıyla örtüştüğü yanılsamasını ayakta tutmaktır. Hepimizin aynı gemide olduğuna ikna edildiğimizde bundan kazançlı çıkacak olan burjuvazidir ve Forbes’in verileri bunu doğrulamaktadır.
Solun sağcıları sayesinde yaratılan yanılmasının aksine halkın geniş kesimlerinin çıkarları, işçi sınıfının dar ekonomik gündemleri aşan tarihsel-siyasal çıkarlarıyla uyumludur. Zira işçi sınıfı, kendisin de bir parçası olduğu sınıflı toplumları yaratan sisteme son vermeden özgürlüğüne kavuşamayacak olan yegâne sınıftır. Siyasi hegemonyasını kurmak zorunda olan “proletarya, öncelikle siyasal egemenliği ele geçirmek, kendisini ulusal sınıf konumuna yükseltmek, bizzat kendisini ulus olarak kurmak zorunda olduğu sürece, hiçbir şekilde burjuva anlamıyla olmamakla birlikte, henüz kendisi de ulusaldır.”[2]
Zenginliklerini emekçi sınıfların yoksulluğuna ve sefaletine borçlu olan burjuvazinin siyasi taleplerinin, aslında ezilenlerin talepleri olduğunu söyleyenlerin, büyük burjuvazinin siyasi temsilcisi olan partiye “yetmez ama evet” demeleri ve partilerinin ismini ancak yalan yanlış söyleyebilen Erdoğan’dan teşekkürü kapmaları tabloyu tamamlıyor. Solun sağcıları, burjuvazinin emekçi sınıflar üzerinde hegemonya kurma mekanizmasında yerlerini almışlardır. Tarihsel Blok onlarsız eksik kalırdı, yeteri kadar başarılı olamazdı. Herkesi MGK’cı ilan edenlerin TÜSİAD’cılığı, Yeni Türkiye’nin nazar boncuğudur.
Hepimizin aynı gemide olduğunu kanıtlamak için yapılabilecekler, büyük baş burjuvazinin siyasi programını göndere çekmekten ibaret değil. “İşçinin sağcısı solcusu olmaz” yaklaşımını mantıki sonucuna götürerek solu tamamen rafa kaldırmayı önerenler de mevcut: “Sol kavramının anlamı kalmadı. (…) Bu çelişkili kavramı bir kenara bırakalım.”[3]
Burjuvazi ile birilerinin “toplumsal muhalefet” demeyi pek sevdikleri işçi sınıfı ve bağlaşıklarının arasındaki uzlaşmaz çelişkiyi, sağ ile sol arasındaki tarihsel karşıtlığı silikleştirmeye yönelik her türlü girişim, kendi dar sınıfsal çıkarlarının aslında tüm halkın çıkarlarıyla örtüştüğü masalını anlatan burjuvaziye hizmet eder. Yüksek sesle söylemekte bir sakınca görmüyorum: TÜSİAD’ın taleplerini tüm ezilenlerin talepleriymiş gibi sunan, solu bir kenara kaldırmayı öneren solun sağcıları, burjuvazinin hizmetkârlarıdır.
TÜSİAD “yapılmışı var” diyerek toplumsal muhalefetin önüne yeni bir anayasa taslağı koyduğuna, sol kavramı da artık bir kenara bırakıldığına göre sıra seçimlere gelmiştir. TÜSİAD’cı solcularımızın 12 Haziran seçimleri için güç birliği çağrısı yaptıkları partiler kimseyi şaşırtmamış olmalı: EDP ve Has Parti. Burjuvaziye daha doğrudan yedeklenmenin yollarını arayanların projelerini meşrulaştırmak için BDP çatısına sığınmaya çalışmaları görüntüyü değiştirmiyor. Politik stratejisini AKP’yle sıkı bir pazarlık yapmak üzerine kuran BDP’nin pazarlık gücünü kıracak çevrelerin önerisini ciddiye almasını kimse beklememeli.
Bununla birlikte geriye kalan üç partinin güç birliği yapması, hatta bir daha hiç ayrışmamak üzere birleşmesi, herkesin kendi bayrağı altında toplanması, sınıflar mücadelesinin hayrınadır. Kendi adıma girişimi destekliyor ve “yetmez ama evet” diyorum. Majestelerinin muhalefetini inşa etmeye “özgürlükçü” soldan ve post-Adil Düzenci sağdan soyunanların yollarının kesişmesi tesadüfi olamaz.
Bırakınız solun sağcıları birleşsinler, bırakınız kaynaşsınlar. Onların arz ettiği muhalefet hizmeti ile düzenin bu hizmete olan talebi arasında kurulan dengeyi, boyun eğmeyenlerin görünen, düşmanın boğazını daha sıkı kavrayabilmek için giderek çoğalan elleri alt üst edecek. Bugün o ellerin sayısını çoğaltmak için ne yaptın?
dipnotlar:
[1]. Milliyetçi blok yeni anayasa karşı, marksist.org
[2]. Komünist Manifesto, “Proleterler ve Komünistler”, Gelenek Yayınları.
[3]. Ezgi Başaran’ın Cem Somel’le röportajı, Radikal.