Şimdi Libya’da asıl zor durumda olanlar, potansiyel olarak emperyalizmin-karşısında bulunan güçlerdir. Bunların, siyasî ve belki de hatta askerî olarak üç cephede birden savaşmaları gerekecek: İlk olarak batı saldırısına karşı, sonra da hem Kaddafi, hem de Bingazi’deki batı dalkavuklarına karşı Libya ve Arap halklarının özgürlüğü, yalnızca Libya ve Arap halklarının kendileri tarafından sağlanabilir. Amerika Birleşik Devletleri […]
Şimdi Libya’da asıl zor durumda olanlar, potansiyel olarak emperyalizmin-karşısında bulunan güçlerdir. Bunların, siyasî ve belki de hatta askerî olarak üç cephede birden savaşmaları gerekecek: İlk olarak batı saldırısına karşı, sonra da hem Kaddafi, hem de Bingazi’deki batı dalkavuklarına karşı
Libya ve Arap halklarının özgürlüğü, yalnızca Libya ve Arap halklarının kendileri tarafından sağlanabilir.
Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri, bir iç savaş çıkartıp batı-yanlısı bir rejim kurmak ve aynı derecede önemle, Arap dünyasındaki demokratik devrimlerin emperyalizm-karşıtı dinamiklerine son vermek amacıyla, Libya’ya yeni bir sömürgeci saldırı başlattı.
İkiyüzlülüğü görmek için Körfez’e bakın
Demokratik hareketlere destek verilmesinin saldırının nedeni olarak gösterildiği retorik açıkça gülünçtür. Bunun aksi Körfez ülkelerindeki olaylarla kanıtlanabilir. Bahreyn’de, devlet, düzeni sürdürmek -kapitalizmi ve emperyalizmi sürdürmek- ve istikrar sağlamak adına, kanlı önlemlerle demokrasi hareketini vurmaktadır. Aynı Körfez rejimleri, batının Arap ülkelerine saldırılarına küstahça alkış tutmaktadırlar. Batı’nın kendisi de daha fazla dürüst değildir. Bölgeyi kontrol altında tutmak hedefiyle, onlarca yıl Arap diktatörlüklerini beslemişlerdir. En sonuna kadar, Batı, Mısır’da Mübarek’in, Tunus’ta Ben Ali’nin vb. sıkı bir şekilde yanında durmuş; Suudi Arabistan gibi bölgedeki en kötü diktatörlüklere destek vermiştir.
Batı aynı zamanda Kaddafi ile barışmış, onunla çok iyi işler yürütmüş, Avrupa’ya girmesi istenmeyen Afrikalı göçmenlerin Avrupa Birliği’ne sokulmaması görevini Kaddafi’ye vermiştir. Fakat, başlangıçtan itibaren kapitalist ve batı-yanlısı olan Tunus ve Mısır diktatörlüklerinin aksine, Kaddafi, kaprisli ve ne yapacağı önceden bilinemeyen bir ortak olmayı sürdürmüştür. Diğer yandan, komşu ülkelerde olduğu gibi, Libya’da, demokrasi hareketini başlatacak örgütlü bir sol muhalefet hareketi hiç olmamıştır.
Batı, bu koşulları kullanarak, Arap devrimlerinin dinamiklerinin önünü kesme fırsatını eline geçirmiştir. Birleşik Devletler ve müttefikleri, Tunus ve Mısır’da perde arkasındaki rejimleri desteklemeyi hâlâ sürdürmekte; Libya’da ise, batı müttefiki bir oligarşiyi terk etmek zorunda kalmadan demokrasi hareketinin destekçileri rolünü oynamaktadırlar. Kaddafi’den sonra kim gelirse gelsin, onun üzerinde de kontrol kurma fırsatını bulacaklarını, diğer bir deyişle: tüm Arap ülkelerinin demokrasi hareketlerine karşı geliştirdikleri saldırıların sağladığı ideolojik kazanımlarının, sevilmeyen bir müttefikin kaybından dolayı oluşacak potansiyel zarara ağır basacağını hesap etmişlerdir.
‘Dış mihrak işi’ demek doğru değil
Libya’daki isyanın batı tarafından kışkırtılıp yönetildiğine ve hatta dış güçlerin ajanları tarafından sahneye konduğuna inanmıyoruz. Libya’daki ateşi yakan da, Tunus ve Mısır’daki kıvılcım olmuştur. Petrolden elde ettiği zenginliği ülkede çok eşitsiz bir şekilde dağıtagelen ve aynı zamanda emperyalizmle de işbirliği yapmaya devam etmiş olan bir diktatörlüğü yıkmak istedikleri için, kim Libyalıları suçlayabilir?
Ancak Libya’daki olayların seyri, komşusu olan ülkelerdekilerden farklı olmuştur. Tunus ve Mısır’da rejimler hiç dokunulmadan kalmıştır, varlıklarını hâlen sürdürmektedirler. Bu ülkelerde batı-yanlısı askeriye, buzdağının görünürdeki tepki-gören kısmını yok ederek, iktidarda kalmayı ummuştur. Libya’daki rejim ise tam tersi, çökmüş gibi görünüyor. Ordunun devlete bağlı bölümü, politik hücum karşısında bu konumunu terk etmiştir. Tehdit altında olan yalnızca Kaddafi kabilesi değildir, iktidardaki oligarşi ve tüm yanaşmaları da artık kendilerini güvende hissetmemektedirler. Ancak Libya toplumunda hüküm süren bir “kabilesel” sadakat olgusu vardır. Kaddafi buna dayanarak ayakta kalmayı başarmış ve hatta bir karşı-atak sürdürebilmiştir.
İsyancılar yabancı müdahalesine karşı çıkmıştı
Şimdi anlaşılmaktadır ki, iktidara devrimci bir rejim getirmesi gereken isyan hareketi, kendisine çok büyük gelen bir görev üstlenmiştir. İsyan birlikleri, Bingazi’yi ele geçirdikten birkaç gün sonra Halk Komitesi’nin bulunduğu binanın cephesine üzerinde İngilizce olarak: “Yabancı müdahalesi istemiyoruz – Libya halkı bunu kendisi başaracaktır” yazılı muazzam bir pankart asmışlardır. Yarım düzine kadar silahlı İngiliz ajan, isyancılar tarafından yakalanmış ve sınır-dışı edilmişlerdir. Bundan kısa bir süre sonra, sürgündeki gerici muhalefet hâkim konuma geçmiştir. Bu değişimde çeşitli batılı güçlerin rol oynadığını tahmin etmek zor olmasa gerek. Binada asılı pankart, çok geçmeden indirildi ve Bingazi Halk Komitesi bir batı askerî müdahalesi için çağrıda bulundu.
Böylece isyan hareketi, ilerici özelliğini ve yönünü yitirdi. Emperyalizmin ateş-gücüne dayanan, güvenen bir muhalefet, son dakikada emperyalizm-karşıtı rolünü yeniden sahneye koyan bir rejimden daha kötüdür.
Gerçekte, Bingazi’yi savunma şansı o kadar da kötü değildi. Kaddafi, hâlâ ağır silahlarla savaşabilen geleneksel bir orduya sahip olabilir. Ancak Kaddafi’nin çaresizliğe düşmüş uşakları, kendi halkına karşı, kendi halkının direnişine karşı, ev ev mücadele vermekte zorlanacaklardır. Tamamen düşmanca fikirlerle aşılanmış, şovenist nefretle dolu ABD askerlerinin bile bunu yapabilme yetenekleri yoktur. Fakat bir batı saldırısını püskürtmek bambaşka bir şeydir.
Anti-emperyalistlerin üç cephede savaşmalı
Şimdi Libya’da asıl zor durumda olanlar, potansiyel olarak emperyalizmin-karşısında bulunan güçlerdir. Bunların, siyasî ve belki de hatta askerî olarak üç cephede birden savaşmaları gerekecek: İlk olarak batı saldırısına karşı, sonra da hem Kaddafi, hem de Bingazi’deki batı dalkavuklarına karşı. Arap halkının ve dünya çapında emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadele veren diğer güçlerin gözünde Libya halk isyanının politik gücünün itibarını onarmanın ve bunun meşruluğunu sergilemenin tek yolu budur.
Tunus ve Mısır’da olduğu gibi, Libya’da da emperyalizm-karşıtı halk muhalefetinin toparlanma noktası, anayasayı değiştirme yetkisi olan bir meclisin kurulması talebi olabilir.
Anti-imperialist Kamp (Avusturya) ve Initiative.V. Duisburg (Almanya)
[Antiimperialista.org’daki İngilizcesinden 5deniz.net (Sendika.Org) için Hatice Aksoy tarafından çevrilmiştir]