Beş yıl önce, eski Yugoslavya cumhurbaşkanı Slobodan Miloseviç, Lahey’de öldü. Birleşmiş Milletler mahkemesi, gerekli tıbbî tedaviyi görmesini önledi. Rüdiger Göbel’in, Junge Welt’te Catherine Schütz ile yaptığı söyleşiyi yayımlıyoruz. Libya’da Yugoslavya benzeri bir emperyalist müdahale sürecinin başlatıldığı ve Kaddafi’nin de Miloseviç’e benzer bir kampanyanın hedefine oturtulduğu bugünlerde bu söyleşinin dikkat çekeceğini düşünüyoruz… Siyasal Bilgiler mezunu Catherine […]
Beş yıl önce, eski Yugoslavya cumhurbaşkanı Slobodan Miloseviç, Lahey’de öldü. Birleşmiş Milletler mahkemesi, gerekli tıbbî tedaviyi görmesini önledi. Rüdiger Göbel’in, Junge Welt’te Catherine Schütz ile yaptığı söyleşiyi yayımlıyoruz. Libya’da Yugoslavya benzeri bir emperyalist müdahale sürecinin başlatıldığı ve Kaddafi’nin de Miloseviç’e benzer bir kampanyanın hedefine oturtulduğu bugünlerde bu söyleşinin dikkat çekeceğini düşünüyoruz…
Siyasal Bilgiler mezunu Catherine Schultz, Junge Welt’te yazar/analizci olarak çalışmaktadır. Schultz 2002’de kurulan ve bu tarihten itibaren faaliyet gösteren Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden (UCM) önce Slobodan Miloseviç’in avukat/savunma grubunda üye olarak görev yapmaktaydı. Zambon-Verlag tarafından yayımlanan “The destruction of Yugoslavia – Slobodan Milosevic replies to his accusers,” (“Yugoslavya’nın yıkımı – Slobodan Miloseviç, kendisini suçlayanları yanıtlıyor”) adlı eserin yazarlarındandır.
Bu Cuma günü (11 Mart 2011), Slobodan Miloseviç’in ölümünün beşinci yıldönümü dolayısıyla, Viyana’daki Birleşmiş Milletler Bürosu’nda bir protesto eyleminde bulunacaksınız. Bu protesto, neden, eski Yugoslavya ve Sırbistan’ın cumhurbaşkanının Yugoslavya Mahkemesinde (ICTY-UCM) yargılandığı sırada hücresinde ölü bulunduğu Lahey’de yapılmıyor?
BM, UCM ile bir canavar yarattı ve biz bu canavarı nihayet dünyadan defetme amacındayız. Birleşik Devletler ve Almanya hükümetleri, UCM’yi 1993’te, BM Güvenlik Konseyi bünyesinde, bu kurum içinde şimdiye kadar kurulmuş ilk mahkeme olarak, Güvenlik Konseyi’nin bunu kurmak için herhangi bir yasal yetkisi bulunmamasına rağmen oluşturdular. İnsanları üyesi oldukları devletlere göre değerlendiren UCM gibi bir BM kurumu, BM Yasalarına tamamen ters düşüyor demektir. Lahey’deki bu gayrı-meşru UCM kurumunda, bu konuyu gündeme getiren hiç kimseye rastlamadık.
ABD ve Almanya’nın, UCM’yi kurmaktaki çıkarları neydi?
Doğu Avrupa’ya genişleme isteklerinin önünde Yugoslavya engel oluşturduğu için, Yugoslavya’nın yıkılmasına neden oldular. Yugoslavya’daki ayrılıkçı iç savaşların patlak vermesi ve yükselmesinin sorumluluğunu bu iki devlet taşımaktadır. Plânlarının hedeflediği sonucun tam bilincinde olarak, daha 1993’te diplomatik ve üstü örtülü operasyonlarla ellerini Balkan kanına buladılar, sonra da savaşan taraflara baskı yapması için bir “mahkeme” icat ederek bunu silah olarak kullandılar. Bu mahkeme, eski Yugoslavya’da işlenen suçlar hakkında -gerçek bir NATO tavrıyla- karar verecekti: inatçı Sırpları dizleri üstüne çöktürecek ve NATO ülkelerini sorumluluklarından arındırıp temize çıkaracaktı. Amaçları bu olunca, arkasına UCM’nin desteğini alan NATO, 1999’da, BM’nin emrini beklemeden Yugoslavya’ya karşı şiddetli bir savaşa girişti. NATO sözcüsü Jamie Shea, askerî ittifakı (NATO), finansal kaynaklarından ve politik bağlantılarından ötürü, “UCM’nin dostu” olarak nitelendirdi ve böylece, daha mahkeme yapılmadan, NATO’nun savaş suçlarına -Uluslararası Af Örgütü tarafından da belgelenmiş suçlara- ceza getirilmeyeceğini açıklamış oldu.
Fakat adil yargılamalar için uluslararası standartların mevcut olduğunu zannediyorum.
UCM, politik misyonunu yürütmek için, normalde uluslararası uygulamalarda kullanılan standartları göz ardı etmek zorundaydı. Sırp muhalif lider Vojislav Seselj, sekiz yıldan beri gözaltında tutuluyor. Bu, açıkça, Avrupa İnsan Hakları Anlaşması’nın ihlâlidir. Her yerdeki adlî kovuşturmalarda sanık neyle suçlandığını bilme hakkına sahiptir. UCM, iddianamenin maddelerinde, hatta duruşma başladıktan sonra bile, birçok kere temel değişiklikler yapmıştır. Kendi kurallarını dahi sayısız kereler değiştirmiş ve sürekli ihlâl etmiştir. Miloseviç’in, kendisine kanunla garanti edilmiş olan savunma hakkını kullanmasına dahi izin verilmemiştir. Radovan Karaciç de aynı uygulamayla tehdit edilmiştir. İddia ve savunma makamlarına eşit muamele edilmesi gerektiği prensibi her gün ihlâl edilmiştir. Savcı UCM’de her hafta basın toplantıları düzenlemiştir ve Sırp-karşıtı propagandanın ünlü imalâtçısı, İnsan Hakları Örgütü’ne üye Richard Dicker, her fırsatta, sık sık sahneye koşarak Miloseviç’i medyaya şikâyet etmiştir. Bu arada bizim meslektaşımız, bir gazeteciye broşür verdiği için binadan uzaklaştırılmıştır. UCM’nin muazzam bütçesi Sırpları suçlayanları sürekli desteklemiştir. Miloseviç ise savunmasını yalnızca bağışlara dayanarak yapmak zorunda kalmıştır. Alman hükümeti, para toplama kampanyamızı suçlu ilân ettiğinde, hesaplarımızı dondurduğunda ve benim hesabımı bloke ettiğinde UCM bize herhangi bir yardımda bulunmayı reddetmiştir. Bu, çalışmamızı büyük ölçüde sınırlamıştır.
UCM’yi Sırp-karşıtı olarak tanımlıyorsunuz. Ancak Hırvat ve Bosnalı Müslüman mahkûmlar da vardı…
Bu, üç taraflı bir iç savaş olmasına rağmen birçok yüksek düzey politikacı ve yüksek rütbeli askerler de dâhil olmak üzere sanıklarının yüzde 80’i Sırp’tı. Hırvat ve Bosnalı Müslümanlara bu uygulanmadı. Yüz binlerce Sırp’ı yerinden eden ünlü “Krajina etnik temizliği” saldırısında Hırvat General Ante Gotovina suçlu bulunduğu halde onun üstündeki rütbedeki subaylar suçlu bulunmamıştır. Aynı şey Bosnalı Müslüman Nasır Oruç için de geçerlidir. Oruç, Batılı medyanın karşısına övünerek Sırpların kesik başlarıyla çıktığı halde, UCM, Srebrenitsa’daki Sırplara Oruç’un askerlerinin hücum ettiğini hiç kimsenin kanıtlayamayacağını söylemektedir. Oruç’un insanlardan oluşan savaş-ganimetlerini ilk gören ABD’li gazeteciler, UCM tarafından ifade vermeye hiçbir zaman çağrılmamışlardır. Sırp-olmayanlara karşı kurulan yalancı mahkemeler, yalnızca, UCM’nin güya tarafsızlığını dış dünyaya karşı sergilemek içindir.
Eski UCM başsavcısı Carla del Ponte, şimdi Arnavutluk ve Kosova’da faal olan organ mafyası icraatlarına ilişkin bir karar vermek üzere. Bu mafya çetesi Kosova’daki Sırpları Arnavutluk’a kaçırıp burada sistematik olarak organlarını çalıyor.
Del Ponte, otobiyografisinde; Avrupa Konseyi’nin Özel Raportörü Dick Marty’nin yapacağı soruşturma ve raporunu hazırlamasına yardım etmede gereksinim duyacağı ve organ ticaretini deşifre eden bilgileri sıralamıştır. Fakat Del Ponte’nin, şimdi yapmakta olduğu işi kullanarak, daha büyük bir skandalın üstünü örtmek istediği ortaya çıkmıştır. Marty, 2003 yılında, Del Ponte’nin idaresi altındaki UCM’nin, Kosova’daki suç çetelerine ait organ çalma kanıtlarını yok ettiğini keşfetmiştir!
O sıralar, Berlin yerel basınının büyük çoğunluğu, Slobodan Miloseviç’i, bugün Muammer El Kaddafi’yi tanımladıkları gibi tanımlamışlardır. Bu tanımlar arasında: megalomanyak, şeytan, soykırımcı, hatta yeni Hitler sıfatları bile vardı. Sen onu savunanlar arasındaydın. Bu nasıl bir şeydi?
Avrupa Birliği’nin Balkanlar eski Özel Temsilcisi Lord David Owen, Miloseviç’i, bir “Yugoslav”, ama kesinlikle bir “Büyük Sırbistan” ideoloğu ve “etnik temizlik kışkırtıcısı” olmayan biri olarak tarif ediyordu. Owen’le aynı fikirdeyim. Miloseviç genellikle Hırvatları ve Bosnalı Müslümanları koruması altına almış ve onların Batı tarafından nasıl kullanıldıklarına ve yanlış yola yöneltildiklerine vurgu yapmıştır. Savunmasında, aynı
zamanda, Bosnalı Müslüman güçlere, yabancı Müslüman güçler tarafından nasıl destek verildiğinden bahsetmiştir. Ancak, Miloseviç, aşırı “İslâmcı terör” değerlendirmesine de karşıydı. Aksine, İslâmcı savaşçıların ülkeye ABD tarafından sokulduğuna vurgu yapıyordu. Yargılanan Sırplı olmayan mahkûmların da ona saygı duymaları tesadüf değildir.
Yakın ilişki içinde olduğum savunma tanıklarının verdikleri ifadelerden çok etkilendim. Bunlar, savaşa bir şekilde tanık olmuş Batılı politikacılar, diplomatlar, subaylar ve gazetecilerdi. Ve tüm ifadelerinde, Miloseviç’in aleyhindeki iddiaların, Yugoslavya hakkında yapılan diğer tüm iddialar gibi sahte olduğunu belirttiler.
Miloseviç, mahkûmiyetini ve yargılanma sürecini nasıl yaşadı?
Büyük olasılıkla, asla, kendisinin gerçekten suçsuz olduğunu ispatlayan kanıtların ona adil bir yargılanma sağlayacağına inanmadı. Fakat başını dik tuttu ve kendisini suçlayanları sanık sandalyesine oturttu. Hiçbir şekilde uzlaşmaya gitmedi ve kendisine avantajlar sağlayacak anlaşmalar yapma yoluna sapmadı. Kendisinin de belirttiği gibi kafasının içindeki özgürlükten asla taviz vermedi. UCM’yi, kendisi gibi emperyalizme koşulsuz teslim olmayı reddeden politik liderlerin cezalandırılmasında kullanılan gerici bir politik araç olarak gördüğünü açıkça beyan etti. Miloseviç’in savunmasını zayıflatmak için, savunma, aralıksız saldırılarla taciz edildi. En sonunda da, Mahkeme, 2006 yılının başlarında, Miloseviç’in Moskova’daki bir kalp hastalıkları kliniğinde tedavi olmasını reddederek, Mahkeme’den sağ çıkmamasını garantiledi.
Eski Yugoslavya’daki savaşlar sırasında medyanın büyük çoğunluğu, hiçbir eleştiriyle karşılaşmadan, mutlak Sırp-karşıtı bir tutum içindeydi. Yargılama süreci sırasında gazetecilerin davranışını nasıl buldunuz?
Basın hiçbir zaman yargılamanın içeriği ile ilgilenmedi. Savcıların iddialarını ispatlayamayacaklarının açığa çıkması ve Miloseviç’in Hırvatların ve Bosnalı Müslüman tarafların ve daha sonra Kosova-Arnavutluk tarafının Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından silahlandırıldığını ortaya çıkarmasından sonra da, mahkeme alelacele sessizliğe gömüldü. Sırbistan’ın saldırgan imajının, sendeletilmesine izin verilmedi. Yargılamanın Kosova bölümü devam ederken bir Alman tanık allak bullak olduğunda Alman medyası bunu bildirmedi bile. Bir eski-ordu subayı olan ve NATO saldırısı başlayana kadar bölgede görevde olan Dietmar Hartwig, Kosova’daki Avrupalı gözlemcilerin başında bulunmaktaydı. Kendisi, terörün, Sırplar değil, bizzat Kosova Kurtuluş Ordusu (UÇK) tarafından uygulandığına tanık olduğunu belirtmiştir. Ve yerli Arnavutlar, Berlinger Zeitung gazetesinden Bo Adam’a, Racak’ta* öldüğü iddia edilen “masum sivil Kosovalıların” gerçekte, savaşta ölen Kosovalı askerler olduğunu söylemişlerdir.
Genellikle, haberleri değerli kanıt oluşturan Germinal Civicov hariç, savaş mahallinde hiçbir gazeteci bulunmuyordu.
* Ocak 1999’da, Kosova’nın Racak bölgesinde, Kosova Bağımsızlık Ordusu komandolarıyla Sırp polis ve ordusu arasında yaşanan savaşta ölen Kosovalı askerler, kasten, tam tersine, siviller olarak yansıtılmış ve bu yalan, Batılı politikacılar ve Batı medyası tarafından savaşa yol açacak olan Sırp-karşıtı propagandayı teşvik malzemesi olarak kullanılmıştır; Almancadan çeviren John Catalinotto’nun notu.
[Bu makalenin Almanca orijinali 11 Mart 2011’de Junge Welt’te yayımlanmış ve daha sonra John Catalinotto tarafından İngilizceye çevrilerek 16 Mart 2011’de Global Research’te yayımlanmıştır. Global Research’teki İngilizcesinden Hatice Aksoy tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]