BDP eşbaşkanı Demirtaş “Bir gazeteci yazılarıyla doğrudan bir hükümeti yıpratmayı, düşürmeyi hedefleyebilir. Bu meşrudur. Kimse bu yüzden terörist ilan edilemez” diyor… BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Salı günleri Meclis’te sakin bir ses tonu ve müstehzi bir gülümsemeyle yaptığı grup konuşmalarında, aslında çok sert muhalefet yapıyor. Soldan soldan. Haftalardır dikkat ediyorum, seçimler yaklaşırken BDP üst yönetiminin Kürt […]
BDP eşbaşkanı Demirtaş “Bir gazeteci yazılarıyla doğrudan bir hükümeti yıpratmayı, düşürmeyi hedefleyebilir. Bu meşrudur. Kimse bu yüzden terörist ilan edilemez” diyor…
BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Salı günleri Meclis’te sakin bir ses tonu ve müstehzi bir gülümsemeyle yaptığı grup konuşmalarında, aslında çok sert muhalefet yapıyor. Soldan soldan. Haftalardır dikkat ediyorum, seçimler yaklaşırken BDP üst yönetiminin Kürt sorunu ötesinde sol davaları sahiplenmek için özel bir gayreti var.
Belki de bu yüzden olacak, Demirtaş bu haftaki Meclis konuşmasının önemli bir bölümünü basın özgürlüğü ve muhalif gazetecilerin tutuklanmasına ayırdı, hükümeti “Abdülhamit dönemi” benzeri bir korku atmosferi yaratmak ve “muhalifleri susturmakla ” suçladı. Hatta bir adım öteye giderek, Ergenekon savcısı Zekeriya Öz’ün bir gün önce medyayı uyaran açıklamasına atıfta bulunarak, adeta alay edercesine “Savcıların yanlı tutumu tarafımızdan dikkatle izlenmekle ve hassasiyetle değerlendirilmektedir” dedi.
Ancak Ergenekon BDP için hassas bir konu. Bir yanda temsil ettikleri kitlenin “derin devlet” alerjisi var; diğer yandan aynı kitlenin yıllardır Ergenekon soruşturmasında sözü edilen usulsüzlükler benzeri uygulamalardan duyduğu rahatsızlık. (Halen hapisteki 64 gazeteciden 20’den fazlası, Azadiye Welat ya da Dicle Haber Ajansı gibi PKK çizgisine yakın yayın kuruluşlarında çalışıyor; çoğunluğu yazdıkları haberlerden dolayı “örgüt propagandası” yapmakla suçlanıyor.) Demirtaş’a, Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanması sonrası yaptığı sert çıkış ve Ergenekon konusundaki tutumunu sordum.
“Ahmet devrimcidir”
* Salı günü Türkiye’de “otosansür” olduğundan, gazetecilerin dinlendiğinden, düşünce özgürlüğü olmadığından söz ettiniz. Ancak hükümet ve Ergenekon soruşturmasını yürütenler, “Hayır bu insanlar gazetecilik faaliyetlerinden tutuklanmadı” diyor. Sizce nedir gazetecilik faaliyeti ve suç arasındaki ayrım?
Bakın çok net bir ayrım var. Bir gazeteci doğrudan bir hükümeti yıpratmayı, düşürmeyi hedefleyebilir. Açıkça böyle bir hedefi olabilir. Bu da gazeteciliğin bir parçasıdır ve meşrudur. Hatta bir gazeteci hayatını bir hükümeti düşürmeye de adayabilir. Bu da meşru ve yasaldır. Kimse “hükümeti düşürmeye çalıştı” diye bir gazeteciyi terörist olarak tanımlayamaz. Böyle bir terör örgütünün hükümeti devirmek gibi bir amacı varsa da, herhangi bir gazetecinin bu konudaki görüşlerinin bu amaçla örtüşmesi onu doğrudan terörist yapmaz.
* Ahmet Şık ve Nedim Şener’le tanışıyor musunuz?
Nedim’i tanımıyorum. Ahmet Şık’ı insan hakları derneği yöneticiliği yaptığım dönemden tanıyorum. Devrimcidir, sosyalisttir. İnsan haklarını araştırır. Bu gazeteciler AKP’yi ya da Gülen cemaatini teşhir etmek için bir çalışma yapmış da olabilir. Olabilir. Bu onları örgüt üyesi yapmaz.
* Son Meclis konuşmanızda Ergenekon savcılarına “Sizi izliyoruz…” diye uyardınız. Neden?
Muhalefete düşen, meseleye ideolojik bakmak değil basın özgürlüğü açısından bakmaktır. Ergenekon savcıları öyle hareket ediyor ki, kim ki AKP’yi yıpratmaya çalışırsa bunu Ergenekon olarak tanımlıyor. Oysa demokratik parlamenter sistemde muhalefet iktidarı devirmeye çalışır, bazı medya kuruluşları da bunu destekler. Bu parlamenter demokrasinin özüdür. Başbakan “basın muhalefet partisi gibi çalışamaz” diyor. Yani “Çalışırsa Ergenekondur, biz de içeri alırız” diyor. Burada olaya basın özgürlüğü açısından bakmak zorundayız. Mesele tutuklanan gazetecinin muhalif kimliği, hangi partiye yakın olduğu değil, bu son tutuklamalarla özellikle işin parlamenter sistemi tehdit eder boyuta gelmiş olmasıdır.
“Tutuksuz yargılansınlar”
* Peki ya ulusalcı çizgiye yakın gazeteciler? Bir çok kişi Nedim ve Ahmet tutuklandıktan sonra Ergenekon’u sorgulamaya başladı. Ama Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’la ilgili iddia ve suçlamalar da tartışmalı. Ne dersiniz?
Bakın Ergenekon denen bir örgütün medya ayağı olabilir. Bazı isimler bir örgütün medya ayağını oluşturabilir. İhtimaldir ki, adı geçen gazeteciler orda olabilir. Ama bu onların tutuklu yargılanmasını gerektirmez. Bunlar sadece iddiadır; sonuçta yazdıklarıyla suçlanıyorlar. Bırakalım tutuksuz yargılansınlar, kendilerini özgürce savunsunlar. Ya suçsuzlarsa?
* Gazeteciler açısından en sık gördüğümüz yargılama maddesi “örgütün amaçlarına hizmet etmek”…
TCK’nın 220’inci maddesi, bir örgüte üye olmasanız da yazdıklarınızla örgüte destek veriyorsanız örgüt üyesi sayılırsınız diyor. Dolaylı olarak amacına hizmet edince aynı cezayı alıyorsunuz. Bu madde ne zaman çıktı? AKP ve CHP bu maddeyi 2005’de birlikte çıkardılar. Bu madde daha önce yoktu. Ama şimdi çok sayıda KCK’li gibi CHP’liler ya da CHP’ye yakın gazeteciler de bu maddeden içerde.
* Dikkat, böyle konuşunca sizi de Ergenekoncu olmakla suçlayabilirler!
Geçenlerde uçakta üst düzey bir AKP yöneticisiyle karşılaştım. Bana açıkça “Grup toplantısında Ergenekon’u nasıl savunursunuz?” eleştirisi yöneltti. Basın özgürlüğüne sahip çıkmak, Ergenekon’a sahip çıkmakmış. Bunun mantığı yok. Biz “Derin devlet yok” demiyoruz. Ama AKP diyor ki “Türkiye’de bir biz varız, bir de Ergenekoncular. Ya bizdensiniz, ya da Ergenekon’dan” Biz ise diyoruz ki, hayır Türkiye’de bir Ergenekon var; iki, AKP var; ve üçüncü olarak da her ikisine de muhalefet eden geniş kesimler var. AKP aradaki büyük demokratik muhalif gücü Ergenekon’a yamamaya çalışıyor, aynı potada eritiyor. Bu algıyı yaratmakta etkili ama bu tezgaha gelmemek lazım.
“Ergenekon’un kuyruğu”
* Ergenekon ve Balyoz gibi soruşturmalar, Güneydoğu’da “derin devletle hesaplaşma” olarak algılanıyor. Söz ettiğiniz nüans ve hukuki kaygıların tabanda bir yankısı var mı?
Bölgedeki insanları tam da bizim duruşumuz etkiliyor. Ergenekonla hesaplaşmak önemli ama Ergenekon’da 2003 öncesi sorgulanmıyor. Oysa Kürt halkının asıl yaşadığı eziyet 2003 öncesinde oldu. Bölgede derin devletle hesaplaşıldığı şeklinde bir kanaat yok. Ergenekon’un sadece kuyruğu yakalandı. Bütün Türkiye’yi ve Kürtleri rahatsız eden ana gövdeye dokunulmadı.
Devletten mi öğreneceğiz gazeteciliği?
Dün ifade özgürlüğü için Galatasaray’dan Taksim’e yürürken anladık, Nedim ve Ahmet’in tutuklanması, beklenmedik bir koalisyon yaratmış bizim mahallede. Kimsenin hesaba katmadığı bir koalisyon.
92 meslek örgütünden oluşan Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun yürüyüşünde, normalde bir araya gelmesini hiç beklemediğiniz, hatta farklı siyasi eğilimleri olan gazeteciler aynı sloganda birleşti “Özgür basın susturulamaz.”
Meselenin özünde, “Gazetecilik nedir?” tartışması var. Halen hapiste 64 gazeteci var. Bunlardan 14 tanesi Ergenekon kapsamında tutuklu. Her ne kadar Başbakan Erdoğan “gazetecilik faaliyetlerinden tutuklu değiller” dese de, savcılar nezdinde bu isimleri “örgüt üyesi” yapan temel unsur, yazdıkları kitap ve yazılar.
Ve o yazıların Ergenekon’a doğrudun ya da dolaylı destek verdiği tezi.
Hrant Dink’in oğlu Arat, Ahmet Şık’a gönderdiği mektupta, “Bana ‘ Bir daha görüştüğümüzde bana tıpkı baban gibi sarılacak mısın yine? Çünkü babanı katleden ırkçı faşist zihniyetin üyesiymişim?’ diyorsun. Devletten mi