Bundan önce bu sitede çıkan ‘BİR ADİL YARGI MASALI’ başlıklı yazımda, adaletin kişilerin ve toplumun öznel istemlerinin de ötesinde, toplumun nesnel koşullarının (üretim tarzının ve üretim ilişkilerinin) bir türevi olarak gerçekleştiğini anlatmış, bu ilişkilerdeki çarpıklığın adaleti de çarpıklaştıracağını somut örneklerle anlatmıştım. Bu yazımda da ‘YARGI BAĞIMSIZLIĞI’ masalının nasıl bir şey olduğunu tartışmak istiyorum. Kitle ile […]
Bundan önce bu sitede çıkan ‘BİR ADİL YARGI MASALI’ başlıklı yazımda, adaletin kişilerin ve toplumun öznel istemlerinin de ötesinde, toplumun nesnel koşullarının (üretim tarzının ve üretim ilişkilerinin) bir türevi olarak gerçekleştiğini anlatmış, bu ilişkilerdeki çarpıklığın adaleti de çarpıklaştıracağını somut örneklerle anlatmıştım. Bu yazımda da ‘YARGI BAĞIMSIZLIĞI’ masalının nasıl bir şey olduğunu tartışmak istiyorum.
Kitle ile iktidar arasındaki ilişkileri ‘KİTLE ve İKTİDAR’ adlı dev yapıtında, iktidarları kılcal damarlarına, DNA’larına kadar araştıran Elias Canetti, şöyle yazar: “İnsanları yönetmek isteyen herhangi biri, bu insanlar onun önünde hayvanlar kadar iktidardan yoksun kalana kadar onları önce aşağılamaya, haklarını ve direnme kapasitelerini onları kandırarak ellerinden almaya çalışır. Onları hayvan gibi kullanır ve onlara söylemese bile, onların kendisi için hayvanlar kadar az değer taşıdığını kendi içinde her zaman açıkça bilir; yakınlarıyla konuşurken onlardan koyun ya da sığır diye bahseder… Artık işe yaramaz hale geldiklerinde tıpkı kendi dışkısından kurtulur gibi, yalnızca evinin havasını kirletmemelerini sağlayacak şekilde onlardan kurtulur.”
Ergenekon Davası toplumumuz için bir AYRAÇ işlevi görmeye başladı. Bu davanın belki de en iyi yanı bu oldu. Dava etrafındaki gelişmeler, konuşmalar, duruşlar toplumumuzun tek tek bireylerinin ve tabakalarının yüzüne tutulan bir ayna sanki; ama herkes kendi yüzüne değil de karşısındakinin yüzüne baktığından hep, yaygara diyeceğim bu kuru gürültüden toplum adına ne yazık ki olumlu hiçbir şey çıkmıyor; tam tersine taraflar kutuplaşıyor, bir anlaşma zemininden hızla uzaklaşıp giderek katılaşıyorlar.
İktidar karşıtları bağırıyor: “Yargı siyasallaşıyor! AKP iktidarının güdümüne giriyor!”, diye. İktidar ve yandaşları daha yüksek perdeden bağırıyor: Yargı işini yapıyor, yargı bağımsızdır, Biz ona karışmıyoruz.
Burada bağıranların bir kısmı gerçekten kendisini demokrat falan sanırken (ki bunlar demokrasinin sadece kendi ve kendi gibi düşünenlerin hakları olduğunu sanıyorlar, yani onlar için demokrasi böyle bir şey), bir kısmı da, ki bunlar daha çok iktidardakiler, işi ‘gürültüye’ getirerek iktidar alanlarını genişletiyor, neoliberal saldırılarına hız veriyorlar.
İktidar karşıtları kuşkusuz ‘Yargı siyasallaşıyor’ diye feryat edeceklerdir; ama yargı zaten siyasaldır; her zaman siyasaldı, dünyanın her yanında siyasaldır; Hammurabi’nin, tanrıların gönderdiğini söyleyerek ilan ettiği kanun maddelerinden önce de siyasaldı. Daha açık söylemek gerekirse yargı siyasi iktidarın iktidar etme araçlarından birisi ve en önemlisidir. Çevremizde olup bitenlere şöylece bir bakıvermek yeter. Yargıyı iktidarının bir aracı haline getirmeyi AKP keşfetmedi, ilk AKP de yapmıyor. İnsanlar, topluluklar halinde yaşamaya başladıklarından beri böyle bu.
“Yargı siyasallaşıyor, yani iktidarın güdümüne giriyor”, diyenlere sormak gerekiyor: AKP iktidarından önce yargı bağımsız mıydı? Yani dünyanın görüp görebileceği en adil yasalar; en iyi yetiştirilmiş, dünya nimetlerinden elini ayağını çekmiş, vicdanından başka ses duymayan, uzaydan gelmiş en adil yargıçların önüne konularak, “her şeyi bildiğiniz gibi yapın”, denmiş de şimdi mi bundan vazgeçiliyor?
AKP iktidarından önce de hükümetler vardı; ama o hükümetler iktidar değil, gerçek iktidar olan, başını ordunun çektiği bürokratik diktatörlüğün elindeki iktidar araçlarından sadece birisiydi. O dönemde yüksek yargı önemli konularda o iktidarın istemleri doğrultusunda kararlar alırdı. Mahkemeler önlerine gelen siyasi davalara bakarken sadece önündeki kanun maddelerine değil, siyasi otoritenin de gözünün içine bakarlardı. Aksini söylüyor ya da düşünüyorsanız geçmişte birçok yazar, şair, ressam, sendikacı, sosyalist vb’nin hayatlarının büyük bir kısmını hapishane köşelerinde geçirmelerini açıklayamazsınız. “Yargı Bağımsızlığını Yitiriyor”, derken, daha önce bağımsız olduğunu düşünüyor ya da var sayıyorsak bu konuda AKP ile koşut düşündüğümüzü, olaya aynı mantıkla baktığımızı kabul etmek zorundayız.
Eskiden hangi partinin kapatılacağını Genelkurmay belirliyordu; şimdi ise AKP belirleyecek. Sizce hangisi daha demokratik?
AKP hükümetinin önceki hükümetlerden en önemli farkı hükümet olması yanında iktidar da olmasıdır. Bu nedenle toplumda iktidarını güçlendirecek, sürekli kılacak dönüşümleri yapmaktadır. Yani bizim gibi kısıtlı bir demokrasiye sahip bir ülkede iktidar olmanın gereklerini yapmaktadır ve doğallıkla demokratik olmayan her yöntemde olduğu gibi bu amaçla birçok şeyi kırıp dökmekten çekinmemektedir. Bilgisi, deneyleri ve formasyonu ile sınıfında otorite kuramayan bir öğretmenin bağırıp çağırarak, önüne genel öğrencisine tokat, arkasındakine tekme atarak sınıfı susturması gibi, AKP’ de, Ergenekon, Balyoz vs. gibi davaların içini boşaltarak bu davaları iktidar alanını genişletmek, yani toplumu sindirmek için kullanıyor. Bıkıp usanmadan “yargı bağımsızdır”, diye bağırmaları bundan. Önceki iktidar da benzer şeyleri yapmıştı: 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbelerinde darbe gerekçesi olarak şeriat, anarşi gösterilir, arkasından sistem muhalifi aydın, sanatçılar ile sosyalist ve emekçi liderlerine saldırırlardı. Şimdi yapılan aynısıdır: “Faili meçhul cinayetler aydınlatılacak”, diye yola çıkıldı; ama arkasından muhaliflere saldırılmaya başlandı.
Kaç yıldır aydınlanan bir cinayet oldu da ben mi bilmiyorum acaba?
İktidarlar yargı üzerindeki denetimini iki yoldan gerçekleştirir: Birincisi, iktidarların yasama gücünden kaynaklanır. Kanun yapıcı (bu şef olur, kral olur, padişah olur, diktatör olur, parlamento olur, kongre olur vs.) kim ya da ne olursa olsun, uygulanmasını istediği yasaları yargının önüne koyar. Der ki örneğin komünizm ve şeriat propagandası yapanlara 15 ila 20 yıl arasında ceza verilecek; grev yapanlara 5, elebaşlarına on yıl, yürüyüş yapan öğrencilere 5 yıldan başlamak üzere vb. Bu tür olaylar önüne gelen yargıcın “olmaz böyle şey, bu insan haklarına aykırıdır” deme hakkı yoktur, vicdanı başka türlü dese bile yasayı uygulamak zorundadır; aksi halde kendisine kapıyı gösteriverirler. İktidar yasaları koyarken adaleti değil, hizmetinde bulunduğu sınıf, zümre veya tabakaların çıkarı ile kendi iktidarını düşünür. Baklavacıdan birkaç kilo baklava yürüterek nefsini körleten gençlere yıllarca hapis cezası verilirken, devleti soyan ya da büyük vergiler kaçıranlara pek yaptırım uygulanmaz. Bu ülkede banka batıranlara bir bakıvermek yeter. Baklavayı gariban çalar, bankayı zengin batırır çünkü.
Özetle, toplumun belli kesimlerinin çıkarını koruyacak olan yasalarla ‘bağımsız ve adil bir yargı’ya ulaşma olasılığı daha yolun başında ortadan kaldırılmaktadır.
İktidarların yargı üzerindeki denetimlerinin ikinci kaynağı güçleridir. İktidarın elinde polis ve ordu gibi zora başvurmada kullandığı bir gücü vardır. İktidar güç demektir; güç korku salar, zulmeder, her şeyi baskı ve denetim altında bulundurur. Yargıçlar da insandır; onların da yaşama içgüdüleri, beslenme içgüdüleri vardır; korumak, kollamak zorunda olduğu yakınları vardır. Bu nedenle bir kanunu yorumlarken iktidarın istemlerinden ayrı düşünmesi kolay değildir. Örneğin şu andaki iktidar AKP’de değil de CHP ya da MHP’de olsa, aynı mahkemeler Ergenekon Davasını açabilir, açsalar bile kuvvet
komutanlarını tutuklatıp, gazetecileri içeri tıkabilirler miydi? Aynı yasaların farklı dönemlerde farklı kişi ve kurumlara farklı uygulanması bundandır; yani iktidarın gücünden çekinilmesindendir. 12 Eylül döneminde, bırakın askeri mahkemelerin kararlarını, kimi sivil mahkemelerin kararlarının araştırılıp hukuk kitaplarına konulmasında ülke ve demokrasi adına büyük yararları olacaktır.
Kısaca iktidarın kitleler üzerinde Demoklesin Kılıcı gibi salladığı güçlerden birisi güvenlik güçleri ise, diğeri de yargı sistemidir. Bu güçler, demokrasi ile idare edildiği söylenen kapitalist ülkelerde daha gizli, daha uzaktan, ince bir şekilde, acıtmadan yürütüldüğü halde, çoğu ülkede apaçık, hoyratça kullanılır.
Bütün iktidarlar daima yargının bağımsız ve adil olduğunu yineleyip dururlar, bu yinelemeler yargının bağımsız ve adil olması ile ters orantılı olarak artar. Fransa Kral’ı XVI Luis de, Abdülhamit de, Süleyman Demirel de, Turgut Özal da, Hayat Dönüş katliamının sorumlularından zamanın adalet bakanı Hikmet Sami Türk de, Hüsnü Mübarek de, Kaddafi de ülkelerindeki yargının adil ve bağımsız olduğunu ikide bir yineleyip dururlardı. Yargının bağımsız ve adil olduğu ne kadar çok yinelenirse yargı ile yolu kesişmemiş kitlelerin çoğunda böyle bir inanç oluşur ki, bu da iktidarın gayri meşru yaptırımlarının üstünü örter.
AKP iktidarı son yıllarda geri dönüşü olmayan dönüşümlere imza atıyor. Denebilir ki 12 Eylül Özal döneminin bir benzerini yaşıyoruz. Bu dönüşümlerin sonuçları yavaş yavaş ortaya çıkacak. IMF’yle müzakerelere oturulmama nedeni IMF’nin dışlanması değil, tüm dediklerinin ve diyeceklerinin harfiyen, hatta fazlasıyla uygulanmasıdır. Batının son gazeteci tutuklamaları ile gösterdiği tepki, kimi demokrat kişi ve kurumları ayrık tutarsak, özü itibariyle kamuoylarına karşı göstermelik bir tepkidir. Aslında o ülkelerin yöneticileri, uluslararası tekellerin ülkemizi bir ağ gibi sararak giderek yerleşmelerinden gayet memnunlar. Otomotiv, bankacılık, telekomünikasyon, enerji, perakende vb. gibi birçok sektörün büyük bir kısmını ele geçirdiler. Sırada yeraltı ve yerüstü zenginliklerimiz var ancak halkımız bu zenginliklerimize diğerlerine olduğundan daha duyarlı.
Geçmiş özelleştirmelerin, dönüşümlerin kalıcılaşması, yeni dönüşüm ve özelleştirmelerin sessizce yürütülebilmesi için baskıya ve zora gereksinim duyuyor AKP. Tepkilerin oluşmadan önlenmesi onlar için çok önemli.
İktidarlar eğlence ya da laf olsun diye baskı yapmaz. Eşitlik, dürüstlük, şeffaflık ve adil bölüşüm olan bir yerde baskıya gereksinim olmaz. Baskı ve zulüm, artan dolar milyarderleriyle orantılı olarak gittikçe fakirleşen halkların tepkisini önlemek içindir ve bize benzeyen Ortadoğu, Afrika ve çoğu Asya ülkesinde yapılan budur. AKP iktidarı niçin bunlardan farklı olsun ki…
Yargı görece adil ve bağımsız bir yapıya kavuşturulamaz mı? Kuşkusuz kavuşturulur; ama bunu iktidarlardan beklemek saçmalıktır. Bu ancak ayakları yere basan bir demokrasi mücadelesi ile olur ki bu ayrı bir yazının konusudur.