“Bu kriz o kriz” derken (Cumhuriyet, 27/08/2007) kastettiğimiz her şeyi, geçen hafta toplanan Dünya Ekonomik Forumu (DEF), Davos zirvesindeki tartışmalarda, TV ekranlarına yansıyan olaylarda görmek olanaklıydı. Bu yıl Davos zirvesinin başlığı da zaten “Yeni Gerçeklik, ve paylaşılan normlar” idi. Bildik “gerçeklik”, onun içinde paylaşılan normlar eskimiş. Şimdi yeni bir “gerçeklik var”, “Davos Man” artık hangi […]
“Bu kriz o kriz” derken (Cumhuriyet, 27/08/2007) kastettiğimiz her şeyi, geçen hafta toplanan Dünya Ekonomik Forumu (DEF), Davos zirvesindeki tartışmalarda, TV ekranlarına yansıyan olaylarda görmek olanaklıydı. Bu yıl Davos zirvesinin başlığı da zaten “Yeni Gerçeklik, ve paylaşılan normlar” idi. Bildik “gerçeklik”, onun içinde paylaşılan normlar eskimiş. Şimdi yeni bir “gerçeklik var”, “Davos Man” artık hangi normların paylaşıldığından emin değil.
“Yeni gerçeklik”
Aslında bu “yeni gerçekliği”, biz bu köşede bir süredir çeşitli yönleriyle tartışıyoruz. Bu nedenle, bu kez ben sözü, The Guardian‘dan, kendini “Liberal Enternasyonalist” olarak tanımlayan Timothy Gardon Ash’a bırakmak istiyorum (26/01/2011). Eğer, “Liberal Enernasyonalist de ne demek?” diye soracak olursanız, Ash, özgürlüklere, insan haklarına inanan biri olarak 1990’larda dönemin iyimserliğini paylaşıyormuş; yazısında, bize Bush’un Savunma Stratejisinden (2002) “demokrasinin, serbest girişimciliğin, insan haklarının, siyasi ekonomik özgürlüklerin korunmasıyla” ilgili bölümü de aktarıyor. Özetle Ash 1990’ların Kosova’da, 2003’de Irak tipi “demokratikleşme” maceralarını savunmuş biri. Bu nedenle “Liberal Enternasyonalist” deyimini, “Liberal Emperyalist” olarak da okuyabilirsiniz.
Davos zirvesinden yazan, Ash, Batı Kapitalizminin mali krizde ayakta kalmayı başardığını, ancak bunun, “topallayan, yaralı, ağır bir borç, eşitsizlik, yaşlı bir nüfus, ihmal edilmiş bir alt yapı, toplumsal hoşnutsuzluk ve gerçekçi olmayan beklentileri sırtında taşıyan bir kapitalizm” olduğunu, Batı kapitalizminden başka kapitalizmlerin de yükselmeye başladığını saptıyor. Ash’a göre, sonuç, yeni bir dünya düzeni değil, yeni bir “dünya düzensizliği”. İşte “yeni gerçeklik” böyle bir şey. Yine Ash’a göre bu “yeni gerçeklik” içinde yeni normlarda anlaşmak çok zor olacak.
CNN‘den Paul Armstrong’da Davos’ta, bu “yeni gerçeklik” üzerine yazarken “Küresel ekonomik kriz, bizim kapitalist sistemin, fay hatlarını öyle bir şiddette ortaya çıkardı ki, en iyimserler bile tam bir ekonomik toparlanmanın ne zaman gerçekleşebileceğini söyleyemiyor” diyordu.
Ancak, bu “yeni gerçeklik” konusunda en kapsamlı çözümleme, Eurasia Group yönetim kurulu başkanı Ian Bremmer liderliğinde, Thomas Barnett, Robert Kagan, Dimitri Trenin, Volger Perthes, Wang Jisi gibi önemli araştırmacıları içeren 25 kişilik bir panel tarafından, Davos zirvesi için hazırlanan, Jeopolitik Riskler Üzerine Küresel Gündem başlıklı rapor sunuyordu. Rapor, Uluslararası gücün Doğu’ya kaymaya başladığını, bu “yeniden dengelenmenin”, bir lidersizlik, belirsizlik ortamında yaşandığını, uluslararası ekonomik rekabetin sertleşmeye, devletlerin ekonomik gücünün yeniden hissedilmeye başladığını saptıyor. Rapor, yerel güçlerin yükselmeye başladığını, ancak, bunların düzen getirecek beceriden yoksun olduklarını vurguluyordu. Rapora göre yüksek işsizlik, artan yoksulluk, hem gelişmiş hem de gelişmekte ola ülkelerde “tepkisel milliyetçiliği” güçlendiriyor. Ayrıca enerji kaynakları üzerinde keskinleşen bir rekabet söz konusu. Çin’in Avrupa piyasaların girmesi, AB devletleriyle yeni mali, ekonomik, siyasi ilişkileri geliştirmesi de yeni bir istikrarsızlık unsuru oluşturuyor. Bu koşullarda orta büyüklükte devletlerin olduğu kadar, “haydut” devletlerin de pazarlık gücü, manevra alanı genişliyordu. İran’ın nükleer enerji altyapısına yönelik Suxnet virüsü, gittikçe daha merkezileşen ağlar dünyasında “siber savaşın” yoğunlaşmaya başladığını gösteriyor. Financial Times‘dan Gillian Tett’e göre Ortadoğu’daki karışıklıklar, “eski kesinliklerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini” gösteriyor. Bu balgamda Reuters de Davos’ta toplananların gıda fiyatlarındaki artışların, toplumsal karışıklıklara, isyanlara, hatta savaşlara yol açmasından korktuğunu aktarıyordu.
“Davos Man” ve “Yeni Ortaçağlar”
Parag Khanna, daha önce de aktardığım gibi, bu “yeni gerçekliği”, “Yeni Ortaçağlar” kavramıyla tanımlamaya çalışıyor. Ben, üretim tarzları arasındaki büyük farkları göz önüne alarak, Khanna’nın analojiyi fazla zorladığını düşünüyorum. Ama, Andreas Ross Sorkin’in “Davos Man” ile ilgili gözlemleri (New York Times, 24/01/2011) beni Khanna’nın savlarına doğru itiyor.
Sorkin, Davos toplantısına katılmanın, en alt düzeyde fiyatının (DEF’na üyelik ve bilet) 71,000 dolar olduğunu aktarıyor. Eğer genel toplantıların ötesinde, kimi özel dar kapsamlı toplantılara katılmak isterseniz, ödemeniz gereken miktar 150,000 dolara, yanınızda bir konuk getirmek isterseniz, 301,000 dolara yükseliyor. Toplantıya en üst seviyede “Stratejik Ortak” olarak katılabilmek için gereken miktar 622,000 dolar. Son forumda, yalnızca Çin ve Hindistan’dan yeni stratejik ortak kabul edilmiş, o da en büyük 250 şirketten birinin genel müdürü olmak koşuluyla. Davos’ta kalmak için özel bir villa kiralamak isterseniz, haftalık 140,000 doları, araba kiralamak istiyorsanız, 10,000 doları, özel jetle gelmek isterseniz 70,000 doları, Zürihten Davos’a, helikopterle gidip gelecekseniz, bir gidiş dönüş için 6,800 doları gözden çıkarmanız gerekiyor.
Şimdi, bunları akılda tutarak, Khanna’nın Wall Street Journal‘da yayımlanan, “Davos: Yeni Ortaçağlar Kongresi” (24/01/2011) başlıklı yazısına geçebiliriz. Khanna’nın “Yeni Ortaçağlar” savı, 1000 yıl öncesinin Avrupa’sı ile bu günün dünyası arasında kurduğu bir paralelliğe dayanıyor (bir özeti için: Bkz, Dünya Ekonomisine Bakış, 17/01/2011).
Khanna, WSJ’deki yazısında, dünya sisteminin Westefalya anlaşması (ulus devletler) öncesi dönemin özelliklerini sergilemeye, diplomasinin, yönetimin ve hegemonyanın çok katmanlı bir özellik kazanmaya başladığını savunuyor. Davos’ta toplanan seçkinlerin, en üst dilimi (Gates, Soros, Buffet gibi tipler) 1000 yıl öncesinin Medici klanına benziyor. Sivil Toplum örgütleri, Bono gibi ünlüler ise yine o dönemin “Sadaka düzeni”nin (Mendican Orders) önderlerini anımsatıyor. Dün, seçkilerin ortak bir dil vardı, Latince konuşuyorlardı; bu gün İngilizce genel bir dil haline gelmiş. Güç dün bu katmanlar ve çeşitli iktidar noktaları arasında dağılıyor, özel savaş şirketleri, dev ticaret şirketleri birbirleriyle rekabet ediyordu, sömürgecilik dönemi başlıyordu. Khanna’ya göre, bu gün Davos, bu “yeni gerçekliğin” tüm güç odaklarını bir araya getiriyor, onlara aralarında diyalog kurma, resmi olmayan yollardan, devletlerin kurallarına takılmadan sorunları çözme olanağı sağlıyor. Sanırım o dönemin serflerinin bu günkü karşılığını da 200 milyon işsiz ile emekçilerden orta sınıflara kadar uzanan geniş bir çalışanlar kesimi oluşturuyor.
Sorun şu ki, bu kesim Tunus’tan, Mısır’a Arnavutluk’a, Avrupa’daki öğrenci olaylarına ve grevlere kadar, artık eskisi gibi yönetilmek istemiyor. Tam da yönetenlerin artık eskisi gibi yönetemez olduğu bir dönemde. Bence “yeni gerçekliğin” en temek özelliğini de işte bu oluşturuyor…
31 Ocak 2011