Erdoğan’ın Kıbrıslılara “höykürmesi”, “camdan okumamak”tan kaynaklanan bir densizlikten mi ibaret; yoksa yine şekeri mi çıktı? Erdoğan’ın hakaretlerini, “urun kellelerini” hezeyanını “teknik” nedenlerle izah etmek yanıltıcı. Erdoğan’ın öfkesi esaslı ve çok katlı gerçeklere dayanıyor. Birincisini körler dahi görüyor: AKP, anayasa referandumunda MHP’ye yaptığı çıkarmayı, haziran seçimlerinde yenileme niyetinde. Bu yüzden “ırkçılık” yapmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. […]
Erdoğan’ın Kıbrıslılara “höykürmesi”, “camdan okumamak”tan kaynaklanan bir densizlikten mi ibaret; yoksa yine şekeri mi çıktı? Erdoğan’ın hakaretlerini, “urun kellelerini” hezeyanını “teknik” nedenlerle izah etmek yanıltıcı.
Erdoğan’ın öfkesi esaslı ve çok katlı gerçeklere dayanıyor.
Birincisini körler dahi görüyor: AKP, anayasa referandumunda MHP’ye yaptığı çıkarmayı, haziran seçimlerinde yenileme niyetinde. Bu yüzden “ırkçılık” yapmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Eh bu memlekette ırkçılığın bir kaç büyük “korkuluğu” var: Kürtler, Ermeniler, Rumlar… Irkçılık bahsinde Kıbrıs da en gözde temalardan. Bir vesile bulup “Kıbrıs fatihi” rolü kesmek her zaman işe yarar.
Ama bu “öfke patlaması” niye?
Erdoğan’ın öfkesi şekerden değil, Mısır’dan patladı.
Tam “diktatöre karşı Mısır halkının yanında” kurumlanıyordu ki, Kıbrıs’ın Türk halkı, tarihinin en büyük işgal karşıtı hareketine girişti. “Göç Yasası”na karşı hareket, 250 bin nufusu olan Kıbrıslı Türklerin 50 binini alanlara taşıdı. İşçi sınıfı ve ilerici-sol-devrimci güçlerin damgasını taşıyan hareket, Erdoğan’ı bir anda Tahrir Meydanı’nın hamiliğinden alıp, Mübarek’in yanına oturtuverdi.
Tunus’tan Mısır’a yayılan isyan ateşinin, Kıbrıs’a sıçraması gerçekten de Erdoğan için tam anlamıyla bir kabustur. Çünkü böyle bir hareket, Erdoğan’ın, Ortadoğu halkları ile iktidarları arasındaki ilişkilerin büyük tablosundaki gerçek yerini gizlenemez hale getirecek bir “aydınlığa” yol açacaktır.
Daha önce de bir kaç kez yazdım: Kıbrıs, Türkiye’deki sömürge faşizminin can damarlarındandır. Türkiye kontrgerillasının doğum yeri olan ada, dün olduğu gibi bugün de kontrgerilla ağlarının arka bahçesi durumundadır. Kontrgerillanın “arka bahçesi” meyve ağaçları ve çiçeklerle değil, kumarhaneler, batakhaneler, kara para aklama kurumlarıyla doludur. Bu “arka bahçe” kontrgerilla ilişkilerinin parasal ve operasyonel gereksinimlerinin karşılanmasında oldukça önemli bir yere sahiptir. Ve bu ağlara artık AKP de bir iktidar merkezi olarak dahildir.
Bulduğu her fırsatta Kıbrıs Türklerine hakaretler yağdıran Kıbrıs işlerinden sorumlu Devlet Bakanı MHP kökenli Cemil Çiçek’in AKP’nin MHP operasyonunda önemli roller üslendiği biliniyor. Çiçek’in temmuz ayında Kıbrıs’ta açılışını yaptığı “Las Vegas ayarındaki” “beş yıldızlı otel”in yukardaki “hane”lerden hangisi olarak hizmet vereceği şimdilerde tartışılıyor. Bu tartışma nereye bağlanırsa bağlansın, MHP’den AKP’ye geçişleri sağlayan “dip akıntıları” içinde Kıbrıs’ta kurulan ilişkilerin de yer aldığı anlaşılıyor.
Ama “maalesef” dünya emekçilerin elleri üzerinde dönüyor! Emekçiler de en olmadık zamanda bu gerçeği adamın gözüne sokuveriyorlar.
Kıbrıs’taki karanlık ağların imalatı boyunca Kıbrıs Türk toplumunun iktisadi altyapısında yaratılan tahribat, neoliberalizm koşullarında “yaşamla bağdaşmaz” bir nitelik kazandı. Göç yasasına karşı Kıbrıs’lı Türkler’in isyanı, neoliberalizme karşı bir emekçi isyanı olmanın yanında, Kıbrıs’ı “kontrgerilla arka bahçesi” haline getiren “işgal yönetimine” karşı bir “ulusal isyan” olarak da ortaya çıktı.
Meğer Türkiye işçi sınıfının da “nefesi kuvvetliymiş”! Daha bir hafta önce Ankara’da “gazladığı” emekçilerin “Erdoğan sonun Mübarek olsun” bedduası, bir hafta sonra Kıbrıs halkının ayağa kalkışıyla tutmaya başladı sanki.
Kısacası Erdoğan gerçekten öfkeli. Tam işleri yoluna koymuşken; tam kontrgerillanın iktidarına çöreklenmişken; tam bu iktidarı vasıtasıyla “Anadolu Gericiliği”ni kendi etrafında bloklaştırma yolunda ilerlemişken, işgalin nimetlerinden faydalanmaya başlamışken, Kıbrıs halkı “Çek git!” diyerek meydanları doldurup “oyun bozanlık” etti.
Neoliberal işgalciye karşı halk direnişi Kıbrıs halkının eşit ve özgür “birliği”nin yeni temeli olarak ortaya çıkmaya başladı. Ve Ortadoğu’nun “mazlumdan yana”, “halkçı”, “demokrat” lideri Erdoğan’ın iktidardaki yüzü, “işgalci”, “halk ve emek düşmanı”, “faşist”, “otoriter” gerçekliği ortaya dökülüverdi.
Tam da sürgünden “paketlenip” Tunus ve Mısır’da sofraya oturtulan Müslüman Kardeşler’in “model”i olarak Genişletilmiş Ortadoğu Projesinin “eş başkanlığı”na yeşillenmişken olacak iş miydi şimdi bu!
Hay Allah! Bak sen şu emekçinin yaptığına…