Filistin İçin İsrail’e Karşı Boykot Girişimi, İsrail’in Gazze saldırısının yıldönümüne gelen 27 Aralık 2009’da solun ve emek örgütlerinin geniş katılım gösterdiği bir yürüyüşle İsrail’e Boykot kampanyasını deklere ettirdikten sonra, Türkiye açısından oldukça yeni bir muhalefet tarzıyla adından söz ettirmeye başladı. Özellikle kültürel alanda İsrail devleti ile ilişkili etkinliklerin boykot edilmesi yönündeki çağrıları anaakım medyada tartışma […]
Filistin İçin İsrail’e Karşı Boykot Girişimi, İsrail’in Gazze saldırısının yıldönümüne gelen 27 Aralık 2009’da solun ve emek örgütlerinin geniş katılım gösterdiği bir yürüyüşle İsrail’e Boykot kampanyasını deklere ettirdikten sonra, Türkiye açısından oldukça yeni bir muhalefet tarzıyla adından söz ettirmeye başladı. Özellikle kültürel alanda İsrail devleti ile ilişkili etkinliklerin boykot edilmesi yönündeki çağrıları anaakım medyada tartışma yarattı. Son olarak da Denizbank/Dexia ile ilgili açıklamaları ile gündeme geldi. Açıklamayı yayınlayan yayınlar banka avukatlarının yakın ilgisine maruz kaldı. Sendika.Org yayın durdurmayla tehdit edildi, Birgün muhabiri ikna turlarına çağrıldı. “Niye”sini anlamak için Boykotçulara kulak verdik. Açık adlarının yazılmasını istemeyen Boykotçular, Denizbank reklamlarına gönderme olsun diye, Robinson ve Cuma müstearlarını kullandılar…
Filistin İçin İsrail’e Karşı Boykot Girişimi, sinemacı Reha Erdem ve Semih Kaplanoğlu’nu İsrail’den aldıkları ödülleri geri vererek Boykot’a çağırdığında anaakım medyada günler süren bir tartışmayı tetiklemişti. Geçtiğimiz aylarda da Deniz Bank’ı boykot için yayınladığınız çağrı ses getirdi. Kamuoyunun pek de alışık olmadığı bir boykot türü bu. Ne yapmaya çalışıyorsunuz, neden bu hedefleri seçtiniz?
Robinson: Haklısınız boykot deyince sol cenah dâhil hemen herkes tüketici boykotunu anlıyor. Sanatçıların, akademisyenlerin boykota katılması veya boykot edilmesi alışıldık bir durum değil. Biz İsrail’in tam izolasyonunu hedef alacak şekilde tüm ticari, askeri, diplomatik, akademik ve kültürel ilişkilerin kesilmesini talep ediyoruz.
Yönetmen Reha Erdem ve Semih Kaplanoğlu da bu yılki Hayfa Film Festivali’ne katılarak ödül almışlardı. Biz de yayınladığımız açık mektuplarla kültürel boykota destek vererek aldıkları ödülleri iade etmelerini istedik. Bundan önce de Kudüs Film Festivali’ne katılan Kars Öyküleri adlı filmin yapımcısına filmini festivalden çekme çağrısı yapmıştık. Kültürel boykot etkisi kısa sürede hissedilen etkili bir yöntem. Neticede muhataplarınız genelde ünlü kişiler oluyor, bu şekilde yazılı ve görsel basında yer alma şansınız da artıyor.
Ayrıca örneğin bir askeri anlaşmanın iptali çabaları uzun erimli çalışmayı gerektirirken, kültürel ve akademik boykotta sanatçıların ve akademisyenlerin ikna olması ve boykota destek vermesi daha kısa sürede başarılabilir bir durum. Hem burada muhatabınız bir devlet değil, bir birey ve siz seslendiğiniz kişinin vicdanına seslenerek İsrail karşısında ahlaki bir tutum almasını istiyorsunuz. Hele ki İsrail gibi kendisini pazarlamayı iyi bilen bir devlete karşı kültürel ve akademik boykot tüm bu PR çalışmasını boşa çıkaracak bir silah.
Denizbank ile ilgili yazınızı yayınladığımız için Sendika.Org’a ve sunucu hizmetini aldığımız şirkete uyarılar geldi. Üstü kapalı olarak kapatılmak ve tazminat ödemekle tehdit edildik. Suçumuzu sorduğumuzda ise yanıt alamadık. Bizi nasıl bir suça teşvik ettiniz?
Robinson: Sizi olsa olsa ‘Filistin’le dayanışma suçuna’ teşvik etmişizdir (gülüşmeler). Bir şirketin hedef alındığı durumlarda genel olarak söylenen argümanlar iddiaların asılsız olduğuna ek olarak şirketin itibarını zedelediğinizdir.
Sondan başlarsak, demin de söylediğimiz gibi kamuoyunu boykota davet ederken sadece insanların vicdanlarına seslenip ahlaki bir tutum almalarını istersiniz. Bu çağrınızın kabul görüp görmemesi kamuoyunun takdiri ve tamamıyla vicdani bir mesele… Yasalarda ‘boykota çağrı’ şeklinde bir suç yok. Şirketler zorlama bir yorumla bu çağrının -ki düşünce özgürlüğü kapsamını da girer- itibar zedeleyici olduğunu iddia ediyorlar. Muhtemelen sizi de böyle tehdit etmişlerdir. Tabii hakkınızda yasal yollara başvuracaklarını da eklemişlerdir. Bir yıldırma, bir korkutma çabası. Mademki itibarlarına bu kadar düşkünler utanılacak/itibar zedeleyecek şeyler yapmasınlar. Bu güne kadar iddialarımızın gerçek olmadığına dair bir delil sunulabilmiş değiller. Zaten bu imkânsız. Denizbank/Dexia’nın işgali finanse ettiğine dair yazılı kanıtlar var. Kaldı ki Dexia da bunu ikrar etti. Ne diyelim işgali finanse etmekten utanılmıyorsa biz neden bunu dile getirip ‘boykot edin’ demekten çekinelim?
Cuma: “Denizbank’ın limanı İsrail” yazımızın altında faydalandığımız bütün kaynakları belirttik. Bunlardan birkaçı zaten şirket yöneticilerinin kendi sözleri. Dexia, Belçikalı İsrail’e boykot grubu İntal‘ın kampanyası neticesinde Batı Şeria’daki yasadışı İsrail yerleşimlerini finanse ettiğini açıkça itiraf etmek zorunda kaldı. Çünkü İsrail meclisi Kneset’in internet sitesinde yayınlanan raporda Dexia’nın finansör rolü açıkça ifade ediliyordu. Ancak bu olaydan sonra Dexia tarafından bu finansmanın söz konusu olmayacağı söylense de İsrailli kadın grubu Siyahlı Kadınlar tarafından o tarihten sonra da finanse edildiği ortaya çıkarıldı. Denizbank’ın bir Dexia kuruluşu olduğu her Denizbank şubesinde yazar. Peki o zaman yazımızdaki hangi noktaya itiraz etmişler de uyarı göndermişler? Bilgilerin doğru olmadığına dair açıklama getirdikleri herhangi bir tekzip var mı?
Anladığım kadarıyla Belçika’da yaşadıkları boykot olaylarından tecrübe kazanmışlar ve Türkiye’de de bu hareket başlar başlamaz ateş almaları bu yüzden olsa gerek. Sorunuza gelirsek sermayeye dokunmanın kendisi suç teşkil ediyor biliyorsunuz…
Denizbank’ı neden özel olarak hedef seçiyorsunuz? Tüketici boykotu çağrısı yapan İslamcı sitelerde çarşaf çarşaf şirket listeleri var. Sadece bir şirketi hedef almak ayıp olmuyor mu?
Robinson: Valla gönül isterdi ki tüm şirketleri boykot edelim ve kapitalizmi tamamen hayatımızdan çıkaralım. Ama bu güncel pratik açısından gerçekçi değil. Boykot gibi bir strateji izliyorsanız sonuç alınabilirlik önem arz ediyor. Tüm hayatımızın kapitalist/emperyalist üretim ilişkileri ile çevrili olduğunu düşünürsek her şeyi boykot etmek aslında hiçbir şeyi boykot etmemek anlamına geliyor. Bu sebepten birçok veriyi birlikte düşünüp en sonuç alınabilir/ en başarı kaydedilebilir bir hedefi seçmek gerekiyordu.
Cuma: Boykot, yatırımları geri çekme ve yaptırımlar yani BDS kampanyası yalnızca bir tüketici boykotu değil. Amaç uluslararası boyutta her alandan İsrail devletini izole etmek… Bunun yollarından bir tanesi de İsrail’de ya da İsrail ile iş yapan şirketleri boykot kapsamında ele alıp ekonomik zarara uğratarak İsrail gibi dışa bağımlılığı yüksek bir ülkeye bu yolla yaptırım uygulamak. Yani ekonomik boykot uygulanmasını sağlamak… Bunun dışında askeri ilişkiler, diplomasi, kültür ve akademi alanlarında da boykot çağrımız ve eylemlerimiz devam ediyor.
Dexia/Denizbank boykotu uluslararası bir kampanyanın parçası. Dexia kuruluşunun bulunduğu her ülkede boykot edilmesi kampanyanın başarıya ulaşması için çok önemli. Ayrıca Denizbank’ın Türkiye açısından başka bir önemi de var. Denizbank’ın Tarişbank’ı satın aldıktan sonra Türkiye tarımına çok büyük bir hızla girdiğini ve tarıma kredi veren bankalar arasında birinci sırada yer aldığını biliyoruz. Çiftçilerin özel bankalara muhtaç bırakılıp, toprağı üzerinden borçlandırılması ve daha sonra bu topraklara haciz konulması meselesi var. Şu anda bu hacizler başladı mesela.
Bu
gün bu banka, yarın bir başka banka ya da inşaat şirketi ya da enerji şirketi olur. Tekil bir hedef genel mesajı iletmenize yardımcı oluyor ve diğer potansiyel hedefler üzerinde bir basınç oluşturuyorsa çabanız başarıya ulaşmış demektir. Ancak en “Filistin dostu, İsrail karşıtı” geçinen çevrelerde dahi, İsrail ile ekonomik ilişkileri sürdürmek savunulabiliyor ki bu da daha çok işimiz olduğu anlamına geliyor.