Çalışma yaşamında önemli olan işçinin güzel ölmesi değil, işçinin sağlıklı ve güvenli bir biçimde uzun yıllar ülke üretimine katkıda bulunmasıdır. Bu konuda daha başka acılar yaşanmadan bakanlık, işverenler ve işçi sendikaları ortak çaba sergilemelidir. Ankara’da Organize Sanayi Bölgesi olan OSTİM’de meydana gelen iki patlamada yirmi işçinin ölmesi, kamuoyunun dikkatinin ülkemizde sık yaşanan iş kazalarına bir […]
Çalışma yaşamında önemli olan işçinin güzel ölmesi değil, işçinin sağlıklı ve güvenli bir biçimde uzun yıllar ülke üretimine katkıda bulunmasıdır. Bu konuda daha başka acılar yaşanmadan bakanlık, işverenler ve işçi sendikaları ortak çaba sergilemelidir.
Ankara’da Organize Sanayi Bölgesi olan OSTİM’de meydana gelen iki patlamada yirmi işçinin ölmesi, kamuoyunun dikkatinin ülkemizde sık yaşanan iş kazalarına bir kez daha odaklanmasına neden oldu. Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) kayıtlı olan ve kuruma intikal eden verilere göre 2009 yılında 64 bin 316, 2010 yılında ise 72 bin 963 iş kazası yaşanıyor. Bunların çoğunun ölümle sonuçlanan iş kazası olduğunun altını çizmekte yarar vardır.
Türk mevzuatında kaza kavramı tanımlanmamıştır. Türk Hukuk Sözlüğü (TDK) kazayı, “bir irade sonucu olmaksızın veya umulmayan hal dolayısıyla bir kimsenin veya bir şeyin arızaya veya zarara uğraması” olarak tanımlamaktadır. Sorumluluk yönünden iş kazaları Sosyal Güvenlik Hukuku ve Bireysel İş Hukuku anlamında iş kazaları olarak ikiye ayrılmaktadır.
Bireysel İş Hukuku’nda iş kazaları 4857 sayılı İş Yasası’nın beşinci bölümü 77-89. maddelerinde İş Sağlığı ve Güvenliği başlığı altında düzenlenmiş ve işverenlere, işçilere önemli yükümlülükler öngörülmüştür. İş Yasası yönünden bir iş kazasından söz edebilmek için dört unsur gereklidir: 1- Kazaya uğrayan kişi sigortalı olmalı. 2- Sigortalı işçi dıştan gelen, istenilmeyen ve ani bir kazaya uğramalı3- Sigortalı uğradığı kaza sonucu zarara uğramalı. 4- Zarar ile kaza ve yapılan iş ile kaza arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır.
İş kazaları
İş kazası sonunda, koşulları varsa işverenin işçisine maddi-manevi tazminat ödeme ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun da hastane giderlerini ödeme, aylık bağlama sorumluluğu vardır.
Yukarıda iş kazaları ile ilgili olarak verdiğimiz sayılar sadece kayıt altındaki sektörde meydana gelen iş kazaları ile ilgilidir. Ülkemizde kayıt dışında çalıştırılan önemli bir işgücü vardır. Çalışma Bakanlığı’nın 2009 verilerine göre 21 milyon 277 bin olan toplam işgücünün yüzde 43.8’i kayıt dışında çalışmaktadır ve bu kesimde meydana gelen iş kazaları resmi istatistiklere yansıtılamamaktadır.
İş kazaları işyerlerinin üretim sürecini, işçinin üretkenliğini ve işçinin aktif çalışma yaşamını çok yakından ilgilendiren bir konudur ve endüstrimizin kanayan yarasıdır. Uluslararası sıralamada iş kazaları açısından Türkiye’nin yeri ön sıralardadır; bunun nedeni de işverenlerin ve özellikle Çalışma Bakanlığı’nın bu konuda gerekli özeni göstermemesidir. İşyerlerinde üretimin güvenli bir biçimde yapılabilmesi ve işçi sağlığı ve güvenliği için gerekli önlemlerin alınması maliyeti arttırıcı unsurlar olarak algılanmakta ve bu konuda yasaların, yönetmeliklerin öngördüğü önlemleri almaktan kaçınılmaktadır.
İşyerlerinin büyük bir çoğunluğunda işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından büyük eksikler vardır ve bu eksikler Çalışma Bakanlığı tarafından denetlenememektedir.
Denetim eksikliğinin temel nedeni Çalışma Bakanlığı’nın yeterli müfettiş kadroları oluşturamamasıdır. Bakanlığın verilerine göre ülkemizde altı milyonun üzerinde işyeri vardır ve tüm bu işyerlerini denetlemek üzere Çalışma Bakanlığı’nın, 2009 Çalışma Hayatı istatistiklerinde belirtildiği üzere, 587 iş müfettişi kadrosu vardır. Hele bu müfettişleri bilgi ve birikimden yoksun yandaşlardan oluşturma çabaları da dikkate alınırsa, ülkemizde iş kazalarının neden bu kadar çok olduğu ve neden bu kadar çok işçinin gereksiz yere öldüğü kolayca anlaşılır. Bakanlık sorumluluktan kurtulmak için 23.07.2010 tarihli 6009 sayılı yasa ile işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda taşeronlar aracılığıyla çözüm arama yoluna gitmiştir.
Çalışma Bakanlığı bu konuda hiçbir olumlu adım atamadığı, iş güvenliği konusunda yaygın eğitimi zorlayamadığı, işçi sendikaları ile bu konuda ortak çalışma projeleri üretemediği için, ölümler karşısında Sayın Bakan ancak “Güzel öldüler” diyebilmektedir.
Çalışma yaşamında önemli olan işçinin güzel ölmesi değil, işçinin sağlıklı ve güvenli bir biçimde uzun yıllar ülke üretimine katkıda bulunmasıdır. Bu konuda daha başka acılar yaşanmadan bakanlık, işverenler ve işçi sendikaları ortak çaba sergilemelidir.
Dr.Engin Ünsal
Tek-Gıda İş Sendikası Genel Başkan Danışmanı