Generallerin hazırladığı ama ABD’den izin alınamadığı için uygulanamayan ‘Balyoz’ darbe planına ilişkin, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin almış olduğu kararla eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek ve eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın ve halen görevde olan Genelkurmay Muhabere ve Elektronik Bilgi […]
Generallerin hazırladığı ama ABD’den izin alınamadığı için uygulanamayan ‘Balyoz’ darbe planına ilişkin, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin almış olduğu kararla eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek ve eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın ve halen görevde olan Genelkurmay Muhabere ve Elektronik Bilgi Sistemleri (MEBS) Başkanı Koramiral Kadir Sağdıç, Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu’nun da içerisinde olduğu 162 kişi hakkında tutuklama kararı çıkartıldı.
Ortaya çıkan tabloyu iki boyutuyla değerlendirmek mümkün. Birincisi generallerin tutuklanmasına ilişkin atılan adımın özellikle Ortadoğu’nun değişik ülkelerinde gelişen halk ayaklanmasının mevcut rejimleri devirmeye başlaması sürecine denk gelmesi bir tesadüf değildir. Amerika, Ortadoğu’da kaybolan prestijini yeniden kazanmak için halkların değişim istediğinden yanaymış gibi bir politika izliyor ve 30 yıl bütün gücüyle desteklediği Mübarek’i istifaya zorladı.
Ortaya çıkan politik durum aynı zamanda bölgede yeni bir sürecin başlangıcı olarak görülmektedir. ABD, halen İslamcı AKP iktidarını bölgesel ilişkilerde bir model ülke olarak sunmaya çalışıyor. Her ne kadar İsrail-Türkiye ilişkilerinde bir kısım sorunlar olsa da, bölgenin dizayn edilmesinde AKP’ye rol biçmek istiyor. AKP ise bu rolünü oynamak için iç dengenin bütünlüklü olarak kendisinden yana olması gerektiğini Obama rejimine bir kez daha hatırlatmış bulunuyor.
İkincisi, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan ‘Anayasa Refarandumu’ ile İslamcı AKP; politik iktidar stratejisini çok daha güçlü bir şekilde uygulamaya başladı. Önceliğini HSYK yapısındaki değişikliğe verdi ve burada kendi gücünü bir biçimiyle tesis etti. Daha sonra Anayasa Mahkemesi’nin yapısını yeniden düzenledi ve kendisine yakın kişileri atayarak bir bakıma dengeyi sağlamlaştırdı. İslamcı AKP’ye karşı en çok direnen Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay yapısında değişiklik taslağı hazırlanarak İslamcı Cumhurbaşkanına sunuldu. Büyük bir olasılıkla imzalanarak yürürlüğe girecek.
Milli Güvenlik Kurulu Sekreteri, MİT Müsteşarı, Emniyet Genel Müdürü ve Polis Teşkilatı, YÖK başkanı ve yönetimi, Anayasa Mahkemesi Başkanı ve yeni atanan üyeler, HSYK Başkanı ve yeni üyelerinin önemli bir kesimi İslamcılara yakın olan kesimlerdir. Yargıtay ve Danıştay yapısına ilişkin yapılan yeni düzenlemeyle bu süreç tamamlanmış olacak. İslamcı iktidara karşı direnen ve Kemalist rejimin birkaç temsilcisinden biri olan Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker ve Danıştay Başkanı Mustafa Birden de işlevsiz hale getirip istifaya zorlanıyor.
İslamcı AKP, hem bölgesel gelişmeleri hesaba katarak hem de özellikle yargıda kendi iktidar gücünü sağlama alarak ordu ile ilişkilerini yeniden düzenlemeye karar verdiği anlaşılıyor. Denge politikasını terk ederek kendi lehine çevirmeyi ve Kemalist orduya karşı psikolojik bir saldırıya yönelerek bir biçimiyle edilgenleştirme taktiğine başvurmaya başladı.
AKP Grup Başkanvekili Suat Kılıç’ın, “Türkiye’nin demokrasisine kasteden, Türkiye’nin hükümetini ortadan kaldırmaya çalışanlar elbette yargılanacak, delillerle birlikte suçlulukları ispat edildiği takdirde elbetteki ceza yasalarındaki karşılığı ne ise o karşılığa maruz kalacaklar” biçimindeki değerlendirmesi, Genelkurmay ile oluşturulan denge politikasının terk edilmesine yönelik ilk işaret olarak algılanabilir.
İlginçtir, İslamcı AKP ile ordu arasındaki kritik dengeler Dolmabahçe Sarayı’nda kuruluyor. Tutuklama kararının ordu içerisinde ciddi bir tepkiye yol açtığı kesin. Genelkurmay Başkanı Koşaner ile Erdoğan arasında yapılan kritik ikinci Dolmabahçe görüşmesinin karşılıklı ilişkilerde yeni bir denge oluşturmasına yönelik olduğu da çok açık.
İslamcı AKP, Kemalist rejimin en güçlü kurumu olan ordunun yumuşak karnını biliyor: Kürtlere daha çok saldırmak. Generallerin tutuklanmasına ilişkin karara karşılık olarak Kürtlere karşı savaşın daha üst boyutta sürdürülmesi rüşvetini verebilir. Kara Kuvvetleri Komutanı ile 2. Ordu Komutanı’nın Kürt bölgesine yaptığı seferi, bu sürecin bir işareti olarak görmek gerek.
Bölgesel dengelerin kendisinin alehine olduğunu bilen ordu politik güç kaybını durdurmanın yollarını arayıyor. Kürt sorununda alacağı ödülle kesinlikle yetinmeyecek olan ordu hem yeni avantajlar yatamak hem de prestijini kurtarmak için çok daha farklı planları uygulayabilir.
Bölgesel dengeler yeniden oluşturulurken, iç politik gelişmeler her an yeni süprizler yaratabilir.