Sayın: Fikri Türkel, Taraf gazetesindeki “EKOL” köşenizde “Küresel Her Olay Önce Tarımı Etkiliyor” başlıklı yazınızı okudum. Okuduktan sonra yazmak istedim. Sayın: Fikri Türkel, Doğanın dengesi önce insanların tarıma başlamasıyla bozuldu. İnsanlar yaşam alanlarına çeşitli üretimler yapma girişiminde bulunmaya başladıkları andan itibaren doğadaki diğer canlıların yaşam alanlarına ilişkin sınırlamalara da girişmiş oldular. İnsanların ekim yaptıkları alanlardaki […]
Sayın: Fikri Türkel,
Taraf gazetesindeki “EKOL” köşenizde “Küresel Her Olay Önce Tarımı Etkiliyor” başlıklı yazınızı okudum. Okuduktan sonra yazmak istedim.
Sayın: Fikri Türkel,
Doğanın dengesi önce insanların tarıma başlamasıyla bozuldu. İnsanlar yaşam alanlarına çeşitli üretimler yapma girişiminde bulunmaya başladıkları andan itibaren doğadaki diğer canlıların yaşam alanlarına ilişkin sınırlamalara da girişmiş oldular. İnsanların ekim yaptıkları alanlardaki döngüde yaşayan canlıları “zarar” veriyor bahanesiyle engellemeye başladılar, çeşitli önlemler almaya başladılar. Alınmaya çalışan her önlem doğanın döngüsüne zarar verdi.
Örneğin şimdiki uygulanan endüstriyel üretim tarzı yerine doğayla barışık, doğanın döngüsüne saygılı yöntemle daha fazla verim elde etmek mümkün. Bunu izninizle sizin yazdığınız yazınız üzerinizden yapmak istiyorum.
“Dünyanın herhangi bir yerindeki gelişmeler sadece diplomatik ilişkilerimizi değil öncelikle tarımı etkiliyor.”
Doğru. Kesinlikle katılıyorum
“Mısır karışınca petrol fiyatlarını tetiklemesinin yanı sıra pamuk ve iplik fiyatlarını da etkiledi.”
Fırsatları değerlendirme “sanatı” olan ticaretin kuralları bunu gerektiriyor! Bu açıdan yaklaşıldığında bu yaklaşım da doğru…
“Konu sadece pamuklu veya siyasi olaylarla ilgili değil. Geçen yıl Rusya’daki orman yangınları bazı tarım ürünleri ihracatını durdurdu ve dünyadaki tarım ürünü arzı ve fiyatlarının değişmesine sebep oldu.
Orman yangınları ve kuraklık nedeniyle Rusya söylediğiniz gibi ihracatı durdurdu. Doğru. Ancak fiyatların değişmesine tek neden bu yaşanılan felaketler olmadığını bir iktisatçı olarak benden daha iyi bilebileceğinizi düşünüyorum.
Küresel kapitalizm aşamasında tahıl gibi temel gıda maddelerinin dünya borsalarında ticarete konu edilmesiyle birlikte küresel tarım ve gıda tekellerinin dünya ticaretinde oluşturduğu hegemonyayla böylesi felaketleri ranta dönüştürmek için fiyatı yükselttikleri biliniyor. Buna çoğu zaman “spekülatörler fiyatları yükseltiyor” denmektedir.
Yalnız Rusya ihracatı durdurma kararı aldığında dünya buğday stoku 191 milyon ton idi. Yani dünyanın fazlası vardı, hem de bol miktarda. Dünyanın fazlasının olduğu bu zamanda insanların açlıktan ölüyor olması başka bir konuda ele alınabilir.
Her felaket, beklentileri değiştiriyor. Pakistan ve Brezilya’daki seller de benzeri tetiklemeyi yaptı. Yine Avustralya’daki geçen yıl ki kuraklar gibi fırtınalar da etkileyecek gibi görünüyor.”
Küresel iklim değişikliğinden tarım sektörü etkilendiği kadar etkileyendir de.
Şöyle ki; endüstriyel tarım (kimyasal gübre, kimyasal ilaç vb ile üretim) yöntemleriyle üretim yapılmasının yanı sıra, gıdanın imalatı ve pazarlama sürecinin küresel iklim değişikliğine toplam katkısı yüzde 47-57 arasında değişmektedir. Kuraklık, sel, fırtınalar vb felaketlerin nedeni bilindiği gibi küresel iklim değişikliğidir.
Oysa hayvan yetiştiriciliği ile bitkisel üretimin bir arada yapılmasının yanında yerel tohum, yerel üretim ve yerel pazar sistemine geçmekle küresel iklim değişikliği %47-57 oranında azalır.
Geviş getiren hayvanların küresel ısınmaya neden olduğu bilgisi yaygın biçimde ulu orta kullanılmakta; yanılsama yaratacak biçimde kamuoyuna propaganda edilmektedir. Geviş getiren hayvanların iklim katili olduğunu söyleyenler bile var
Evet, endüstriyel üretim tarzıyla üretilen hayvanların iklim katili olduğu doğrudur! Ancak özgür hayvanlar küremizi ısıtmaz, aksine soğutur. Çayır ve meralara bıraktıkları gübreleriyle toprağın humus oranını zenginleştirirler.
Yani, inekler, iklim katili değildir, iklimin katili endüstriyel hayvan üretimi olan şirket hayvancılığıdır. Özgür inekler küreyi soğuttuğu gibi gezegenimizin huzur sigortasıdır!
İnekler karbon dioksitten 25 kat daha zararlı olan metan “geğirir” ler. Ama en yüksek tarımsal emisyon monokültürel (tek ürün üretiminde) üretimde kullanılan kimyasal (sentetik) gübreden kaynaklanmaktadır. Yani kimyasala dayalı endüstriyel tarımdan kaynaklanmaktadır.
Kimyasal gübreler yapım aşamasında çok enerji sarf eder ve sonrasında iklime karbon dioksitten 25 kat daha fazla zarar veren nitrous oxide salarlar.1
Endüstriyel hayvancılıkta elde edilen ürünlerin besin değeri ile merada beslenen hayvanlardan elde edilen gıdaların besin değeri aynı değil. Doğal beslenen hayvanlardan elde edilen gıdaların besin değeri bakımından daha zengin olduğu bir başka gerçek.
“Tarım deyince akla gübre geliyor. Dün Ekonomi Gazetecileri Derneği yöneticileri olarak, Türkiye’nin en önemli tarım şirketlerinden biri olan Gübretaş’ın Genel Müdürü Mehmet Koca’yı ziyarette bulunduk.
Gübretaş, Tarım Kredi Kooperatiflerinin bir kuruluşu. Yani sahibi ve ortakları çiftçiler. Ancak köylü ile çiftçiyi karıştırmamak gerekiyor.”
Elbette çiftçi ile köylüyü karıştırmamak lâzım. Tarım Kredi Kooperatifleri’nin ortakları çiftçiler. Yalnız sözde sahipleri çiftçiler. Çünkü bu kooperatifler devlet vesayeti altında kooperatiflerdir. Dünya ölçeğinde bu tür yönetilen kooperatifler, demokratik kooperatifler sınıfına girmez.
“Dünya Bankası, 2003 yılında bir rapor hazırlayarak TKK kapatılmasını istedi. Ancak birlikler bu süreçte yeniden yapılanarak pek çok kârlı kuruluş kurdu ve sağlıklı birer yapı oluşturdu.”
Dünya Bankası’nın isteğiyle Birlikler hakkında 4572 sayılı bir Birlikler Yasası çıkarıldığı doğrudur.
Çıkarılan Yasa ile;
• Yeniden Yapılandırma kurulları oluşturuldu. Kurullar, Birlik yönetimlerinin üzerinde daha yüksek yetkilerle donatıldı. Kooperatif arsalarının satılmasında, işçilerin işine son verilmesinde, entegre tesislerinin şirketlere dönüştürülmesinde Yeniden Yapılandırma Kurulları belirleyici hale getirildi.
• Kooperatiflere ait fabrikaların üç yıl içerisinde şirketlere dönüştürülmesi öngörüldü. Böylece Birlik fabrikalarının özelleştirilmesinin önü açıldı.
• Birliklerin devlet veya diğer kamu finans kurum ve kuruluşlarından herhangi bir mali destek almasına ve devlet bankalarından kredi sağlamasına engel konuldu.
• Birliklere banka kurma yasağı getirildi.
Tarım Satış Kooperatifleri çiftçilerin üretimden pazarlamaya kadar zincirin halkalarına egemen olduğu kuruluşlardı. Ancak devlet vesayetindeydi. Çiftçiler TSKB’lerinin demokratik olmasını ve devlet vesayetinden çıkarılmasını hep istiyorlardı.
Yabancı büyük tarım ve gıda tekellerinin Dünya Bankası aracılığıyla üretimden pazarlamaya kadar zincirin halkalarına kooperatifin egemen olduğu sistemi istemediler. Çünkü TSKB bu haliyle küresel tarım ve gıda şirketlerinin Türkiye’nin tarım ve gıdasının egemenliğinin önünde set oluşturuyordu. Yasa bu yapıyı dağıtmaya kurgulu çıkarıldı.
Devlet vesayetini açıklamakta yarar var. TSKB’nin yönetimleri çiftçi ortakları tarafından seçiliyordu. Çiftçilerin seçimle belirlediği bu yönetimlerin üzerine Ticaret Bakanlığı tarafından Genel Müdür atanıyordu. Atanan Genel Müdür, ürünlerin kaça alınacağına, ne kadar ürün alınacağına, alınan ürünlerin ne kadarının işlenerek ne kadarının işlenmeden satılacağına ve kaça satılacağına karar veriyordu. Yani kararları veren dönemin hükümetleri oluyordu. İşte bu şekilde işleyen mekanizmalarla TSKB’leri zarar ettirildi ve borçlandırıldı. TSKB’ni borçlan
dıran hükümetler yasa çıktıktan sonra neden oldukları borçları silmediler. Borçları silinmeyen bu Birliklere yeterli DİFİF kredisi de açılmadı. Borçları silinmediği, bilançosunda gözüktüğü için de TSKB başka bankalardan kredi de alamadı ve hepsi batmak üzere…
TSKB bu çıkarılan yasa ile sadece kredi bulamamakla kalmadı. Yasadaki, Yeniden Yapılandırma Kurulları IMF’nin Türkiye ile kurduğu ilişkinin benzerini kurdu. Nasıl ki IMF’ şu KİT’i özelleştirirseniz kredinin bu bölümünü serbest bırakırız diyorduysa, Yeniden Yapılandırma Kurulları da işçilerinizi çıkarırsanız, arsalarınızı satarsanız, marketlerinizi satarsanız, entegre tesislerinizi A:Ş’lere dönüştürür, özelleştirilmelerinin önünü açarsanız o zaman biz de borçlarınızı sileriz diyerek TSKB’lerini tabela örgütü haline getirme çabasına girdiler. Başka bir deyişle çiftçilerin üretimden pazarlamaya zincirin halkaları küresel gıda ve tarım tekellerinin lehine kırılmasını/koparılmasını üstlenmişti adeta…
TSKB ne reva görülen durum TKK’ne görülmedi, korundu. TSKB’ni batıran 4572 sayılı kanunu çıkaran 57. (DSP-MHP-ANAP) hükümeti TSKB’ne ayrı TKK’ne ayrı uygulayan ise AK PARTİ hükümetidir.
“Koca ile sohbetimiz, dünya olaylarından tarım politikalarına geldi. Artık dünyada her şey birbiriyle ilişkili bir süreci yaşıyor. Türkiye’de tarımın önem kazanması ve stratejik özelliğini arttırmasıyla sektördeki şirketler de büyük ivme kazanıyor”
Evet dünyada her şey birbiriyle ilişkili. Küreselleşmenin en kestirme tanımı: Dünya Türkiye’dir, Türkiye dünyadır! Küresel dünyamızın baş aktörleri de küresel şirketler.
Küresel şirketler, tarımın şirketleşmesini, çiftçiliğin ortadan kalkmasını istiyor.
Beş yıl evvel 30 milyon dolarlık bir şirket değeri olan Gübretaş, bugün bir milyar borsa değerine ulaştı. Dahası İran’da Razi petrokimya’yı alarak uluslararası bir oyuncu durumuna da geldi”
Gübretaş büyüyor. Doğru?
TEKEL’de büyümüştü. Örgütlülüğü ile Türkiye’nin en ücra köşesine kadar ulaşmıştı. TEKEL içki bölümü önce yerli şirkete sonrada ellerimizin arasında küresel şirkete uçtu. TEKEL’in sigara bölümü de küresel şirkete satıldı/devredildi. Üzüm üreticilerinin durumu ile tütün üreticilerinin durumunu bir an için gözümüzün önüne getirelim.
TKK’da büyüyor. Bütün kırsal alana yayılıyor. Uluslar arası bir oyuncu oldu. Ya yarın TEKEL’in başına gelen TKK’nın da başına gelirse. Önce yerli bir holdinge veya konsorsiyuma satılırsa oradan da kendi elimizle/iliğimizle büyütüp beslediğimiz TKK küresel bir tarım veya gıda şirketine satılırsa tarım ve gıdada bağımsızlığımız kalır mı? Çiftçinin hali pür melali ne olur? Bizim TKK’dan beklentimiz küresel bir aktör olması değil, küresel aktörlerden bizi koruması.ve kollamasıdır.
Peki, TKK’nın bugünkü işleyişine bakalım.
1-TKK, üyelerine/ortaklarına risturun payı dağıtıyor mu?
2-TKK, bu kadar büyürken şirketlere karşı koruma amaçlı kurulmuş olan TKK’nin ortakları neden yoksullaşıyor.
3-TKK’nin faiz oranlarıyla özel bankaların çiftçilere açtığı faiz oranlarının düzeyi nedir? Kaç ortağı özel bankalara muhtaçlıktan icralıktır.
4-TKK’inin ortaklarının kaçı TKK’ya borçludur.
5- Ortakları borç içinde yüzerken TKK’nin büyümesinin nedenleri nedir?
6- TKK Gübretaş’ı aldıktan sonra ortakları olan çiftçilerin denetimine ne kadar açık. Kararları kimler alıyor.
7- Borsa değerinden bahsediyorsunuz. TKK başarısı borsa değerine göre değil refah düzeyini yükselttiği/yükseltebildiği çiftçilerin miktarı ile ölçülür veya ölçülmesi gerekmiyor mu?
8- TKK ortakları ayrılmak istediğinde üye olduğu andan itibaren aktüerya hesabı yapılarak mı ödeme yapılıyor, yoksa, 40 yıl önce kendisinden alınan 50 kuruşu 40 yıl sonra 50 kuruş olarak çıplak (faizsiz) mı ödeniyor?
Şirketleşen hiçbir şey, hiçbir kurum çiftçinin malı olamaz. Çiftçiler birikmiş paylarıyla buraya ortak edilir. Çiftçinin ortak olduğundan haberi bile yoktur ki, hakkını arayabilsin. Arayamaz. Çiftçi yeni şirkete hazır müşteri yapılır ve sadece “geri dönüşümsüz” aidatları alınır.
TKK bu anlamıyla/yönetilme politikasıyla çiftçi için Denizbank veya başka bir özel bankadan ve şirketten farkı yoktur, olamaz da. Tek farkı köylere kadar yaygın olan şubeleriyle yerel hizmet vermesidir.
“Önümüzdeki yıllarda başka ülkelerde de yeni ataklarını görebiliriz. Şimdilik büyümenin ve yapılanmanın olgunlaşmasını bekliyor.
İran’daki şirketten büyük ihracat gerçekleştiriyor ve Gübretaş’ın kârlılığı da buradan geliyor. Gübretaş, tarımda etkin bir oyuncu olabilmek için Manisa’da tarım ilacı şirketi, nakliyat için gemi sahipliği, RORO seferleri, depolama gibi pek çok şirket kurdu.”
Anadolu’da “bana faydası olmayan kilisenin papazını neyleyim” diye bir söz vardır. Bu haliyle TKK’nın Cargil, Monsanto, Dupont gibi diğer şirketlerden biz çiftçiler ve ortakları için ne fakı var?
“Türkiye tarımı için bunun anlamı nedir?”
Bu soruyu tam yerinde soruyorsunuz. Cevabını biz verelim: Kocaman bir HİÇ!
“Eğer bir vizyonunuz varsa bunun lojistik ve felsefi altyapılarını da yapmanız gerekiyor.”
Evet, kooperatifler dünyanın her tarafında şirketlere alternatif olarak kurulan ekonomik kuruluşlardır. Bir yandan TKK büyüyor, bir yandan da çiftçiler iflas ediyor. Bu ne yaman bir çelişkidir, böyle! Ayrıca bu durum TKK’nın büyümesinin kaynağını göstermiyor mu?
İnanın hiç bilmeyen bir insanı da TKK’nın başına koysanız, her yıl milyonlara varan insandan düzenli aidat alan, onlara piyasa düzeyine yakın üretim girdisi satan ve ortaklarına kâr payı dağıtmayan bir kuruluş kartopu misali büyümüyorsa/büyütemiyorsa zaten para sokağa kürekle saçılıyor demektir.
“Mesela,Türkiye’de tarımda yanlış gübre kullanımı var. Bazen yetersiz bazen de yanlış ve fazla kullanım gerekiyor. Bölgesel olduğu kadar toprak analizi yapılarak gübre kullanılması gerekiyor.”
Türkiye tarımında yanlış gübre kullanımı olduğu doğrudur. Buna katılıyorum. Çünkü bu konuda kamu öncülük, önderlik, öğreticilik görevini yapmamaktadır. Ancak şunu rahatlıkla belirtebiliriz ki, kimyasal (sentetik) gübre kullanmak/kullandırtmak en önemli yanlıştır.
Gübre deyince de akla azot, fosfat ve potasyum geliyor.Her üçü bakımından Türkiye yeterli değil. Yani hammadde olarak dışarıya bağlıyız. Amonyum üretimi bakımından da doğalgazın pahalılığı Türkiye’yi dışa bağımlı kılıyor. Bu sebeple Türkiye’deki gübre kuruluşları uluslar arası oyuncu olmak zorunda.Aksi taktirde rekabetçi ürünler yani gübre üretebilmeleri imkânı görünmüyor.
“Gübretaş, ilk defa Toprak Verimliliği Haftası hazırlıyor. En gelişmiş tarım alanlarının olduğu Trakya hakkındaki veriler bile durumun içler acısı halini ortaya koyuyor:
• Bölgenin yüzde 82,4’ü organik maddece fakir topraklar.
Toprağı organik madde bakımından fakirleştiren sentetik-kimyasal gübrelerdir.
• Yüzde 28’inde tuzluluk, yüzde 73’ünde hafif tuzluluk problemi bulunmaktadır.
Toprakta tuzluluğun nedeni (eğer yanlış sulama yapılmıyorsa) de yine sentetik-kimyasal gübredir.
• Yüzde 15,2’sinde potasyum eksikliği görülüyor.
Türkiye toprakları genel olarak potasyum bakımından zengindi. Azalmasının nedenini yetkililerin açıklamaları gerekmektedir.
• Yüzde 80.6’sında çinko noksanlı