Sermaye sınıfı 20 yıldır emekçilere karşı tam bir savaş başlatmış durumda. AKP hükümeti ile bu saldırı tam bir cephe saldırısına dönüştü. Saldırının hedefi muharebe meydanından sürülmüş olan emekçi birlikleri tekrar toparlanamaz hale getirmek, direniş örgütlerini tamamen etkisizleştirmek, sınıf bilincine sahip emekçilerin morallerini bozmak, savaşma duygularını köreltmek. Torba yasa ve istihdam stratejisi ile savaşamaz hale getirilen […]
Sermaye sınıfı 20 yıldır emekçilere karşı tam bir savaş başlatmış durumda. AKP hükümeti ile bu saldırı tam bir cephe saldırısına dönüştü. Saldırının hedefi muharebe meydanından sürülmüş olan emekçi birlikleri tekrar toparlanamaz hale getirmek, direniş örgütlerini tamamen etkisizleştirmek, sınıf bilincine sahip emekçilerin morallerini bozmak, savaşma duygularını köreltmek.
Torba yasa ve istihdam stratejisi ile savaşamaz hale getirilen emekçilerin yeniden bir ordu (sınıf) olarak muharebe meydanına dönmesini engellemeye; güvencesizleştirme, esnekleştirme, bölüp parçalama yollarıyla emekçileri tek tek “çalışan bireyler” haline getirmeye çalışıyorlar. Güvencesizleştirilerek, yoksullaştırılarak korkak-ürkek birer canlı mertebesine düşürmeyi hedefliyorlar. 3 yıldır sıfır zamla çalışan bir işçi biraz mırıldanmaya cüret etse tam bir böcek muamelesi görüyor: “Nesiniz siz, sokaktan şimdi toplarım senin gibi 10 tane adam.” İşte bu kadar…
Sermayenin emeğe düşmanlığı öylesine esaslı ki, hiçbir zaman “tamam, düşmanı yendik, karargaha geri dönebiliriz” denmeyecektir. Çünkü sermaye tam 150 yıldır her gece işçi sınıfı tarafından gırtlağına çökülecek korkusuyla yaşadı. İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Halit Narin 12 Eylül darbesini o yüzden “Bugüne kadar işçiler güldü, bundan sonra biz güleceğiz.” diye pervasız bir utanmazlıkla karşıladı. Bu nedenle durmayacaklar. Muharebe meydanını terk etmemiz yeterli gelmeyecek onlara. Evlerimize kadar girip soframızdaki lokmaları azaltmaya devam edecekler, çocuklarımızın iyi bir eğitim, iyi bir sağlık hizmeti almasına engel olmaya çalışacaklar. Yeni buldukları kartlı sistemle parasını ödeyemediğimiz için susuz, yakıtsız bırakacaklar bizi. Bu da yetmeyecek derelerimize, ormanlarımıza fütursuzca el koyacaklar. Kentlerimizi rantiyeye peşkeş çekecekler. Bedenlerimizi, emeğimizi köleleştirdikleri yetmeyecek, ruhumuzu da parçalayarak ele geçirmeye çalışacaklar. Yoksulluk çürütür çünkü. Çürüyenlerimiz ya birer suçlu olup hapishanelere doldurulacak ya da birer gölge insan olarak varlıklarını sürdürecek. Bir kısmımız ya tarikata, cemaate sığınarak ya da AKP teşkilatına girip Tayyip’in fotoğrafı önünde secde ederek ayakta durmaya çalışacak. Kısacası bir daha bir araya gelemeyecek hale getirecekler yoksul emekçi halkları, bir daha bir ordu (sınıf) oluşturamayacak hale…
Evet cephe muharebesini kaybettiğimiz kesin! Şimdi yeniden bir ordu olmaya yönelmek için bulunduğumuz her yerden karşı saldırıya geçme zamanıdır. İşini kaybeden, ekmeği küçülen işçi, tarlasına traktörü sokamayan çiftçi, doğal yaşam alanları talan edilen köylüler, en temel haklarını kullanmakta zorlanan kent yoksulları, öğrenciler, borç batağı içinde yüzen vatandaşlar, iflas batağındaki esnaf, Kürtler ve Aleviler… Bütün haksızlığa uğrayanlar…
İşyeri direnişleri, güvencesizliğe karşı işçi hareketleri, HES’e karşı giderek büyüyen köylü hareketleri, öğrencilerin yumurtalı eylemleri… Bu hareketlerin hepsi kendi tarzıyla ve güçleriyle sermaye ordusunun kalbine vuruyor. Kalbine diyorum çünkü artık sermaye sınıfı için her saldırı hamlesi onun için ölümcül öneme haiz. Dereleri metalaştırmak, işçileri köleleştirmek zorunda. Çünkü artık bu saldırılardan alacağı her bir ganimet hayati öneme haiz onun için. Krizden çıkamaz halde. Çıktık derken yeni bir kriz dalgasıyla yeniden sarsılıyor. Bu nedenle elini attığı her alanda gördüğü direnç onu tahmin ettiğimizden daha fazla yıpratıyor.
Kentte, kırda, işyerinde, okulda, mahallede mücadeleyi sürdürenler kendi tarzlarıyla yeni bir mücadele stratejisinin taşlarını döşüyorlar. Birbirinden bağımsız gelişen bu dinamikler bir taraftan kendi gücünü büyütürken diğer taraftan ortak bir mücadele hattının oluşturulmasına yönelebilmelidir. Artık eskisi gibi bir parti veya sendikal örgütlülük önderliğinde bir mücadele hattı oluşturmanın (epeyce bir süre daha) imkanı olmadığı açık. Önümüzdeki süreç bütün mücadele dinamiklerinin kendi tarzlarıyla doğrudan sermaye iktidarına yönelmesine ve ortak bir mücadele hattının zeminlerini oluşturmasına hizmet edecektir. Bu süreçte devrimcilerin temel işlevi sermaye karşıtı daha fazla dinamiği ortaya çıkarmak, harekete geçmesini sağlamak ve ortak bir denize akmasına yardımcı olmaktır.