Uzun yıllar insan hakları savunuculuğu, eylemlerinde öne çıkmış hukukçu arkadaşımız, askeri darbelerle hesaplaşma, demokratikleşme adına AKP iktidarını uzunca bir süre destekleyip “yetmez ama evet”çiler arasında yer almıştı.. Referandum öncesi tartışmalarda hâlâ AKP’nin öncelikli amacının üst yargıyı ele geçirmek değil, demokratikleşme, askeri darbelerle hesaplaşma ağırlıklı olduğunu savlıyordu.. Önceki gece referandum sonrası yargıda yaşanan gelişmeleri, bağımsız yargı, […]
Uzun yıllar insan hakları savunuculuğu, eylemlerinde öne çıkmış hukukçu arkadaşımız, askeri darbelerle hesaplaşma, demokratikleşme adına AKP iktidarını uzunca bir süre destekleyip “yetmez ama evet”çiler arasında yer almıştı.. Referandum öncesi tartışmalarda hâlâ AKP’nin öncelikli amacının üst yargıyı ele geçirmek değil, demokratikleşme, askeri darbelerle hesaplaşma ağırlıklı olduğunu savlıyordu.. Önceki gece referandum sonrası yargıda yaşanan gelişmeleri, bağımsız yargı, hak hukukun işleyişi, tutukluluğun işleyişi üzerinden tartışmaları.. iktidar icraatlarının katkıları ile geldiğimiz noktayı değerlendirirken, bir hukukçu olarak tepkisini anlatabilmek üzere birçok kez “şeytani plan” vurgulaması yaptı..
Hukukçu arkadaşımızın önyargılarını altüst eden “şeytani plan” vurgulamalarında, hak-hukuk, adalet, yargının işleyebilmesi, siyasi iktidarın sorumluluğu üzerinden son günlerde altı çizilmek zorunda kalınan tüm gerçeklerin, atılan adımların zamana, sıraya dizilişleri de vardı… Yıllardır davaların yığılmasına, hak ve hukuku ortadan kaldıran yıllara sarkmasına yol açan nedenler ortada: Savcı-yargıç kadrolarındaki açıklar ortada dururken AKP iktidarı referandum öncesi atamalara direnmişti. Oysa şimdi şok yaratan tahliyeleri gündeme getiren yasa da, AKP iktidarının çıkardığı, yürürlüğünü belirlediği bilinen bir sonuçtu. Yargılamanın işlemesinde, her aşamadan doğrudan sorumlu iktidar, referandumla çizilen sınırlarda yetki aşımı yaparak HSYK’yi ele geçirdikten sonra ancak yargıdaki büyük kadro açığını gündeme alıyor.
Bir adım ötesi, siyasi davalarda, AKP iktidarına karşı Ergenekon tutukluları örnek, tutukluluk süresini 10 yıla çıkarabilecek yoruma yol açan yasa düzenlemesi de Meclis değişikliği de, AB, demokrasi normlarına aykırı olarak aynı iktidarın eseriydi…
Referandumun 12 Eylül’le, askeri darbelerle hesaplaşma, demokratikleşme sosunda asıl amacı olan, “katı laik cumhuriyet savunuculuğu yaptıkları varsayılan üst yargıda reformu gerçekleştirme” sloganı çürümüş, referandum sonrası iktidar icraatları ile “bağımsız yargı oluşturma amacı ile ters gelişmeleri açığa çıkarmış, iktidarın derdinin yargıya müdahale, yargıyı ele geçirme olduğunun” sayısız atağını ortaya koymuştu.. İşin vahameti yargı bağımsızlığı kaygılarını ikinci plana atan, yargının işlemez, davaların sonuçlanamaz, hak, adalet, hukuku ortadan kaldıran konumunda, İktidar bile bile, göz göre göre suç ortağı.. İnsanlık dışı cinayetlerin suçlularını sokağa çıkaran, AKP iktidarına karşı varsayılan düşünce suçlularını, aydınları içerde bırakan hukuk katliamlarının sorumlusu..
Gerçekler dudak uçuklatıcı… İktidar bile bile 3 bin kadar açık kadronun zamanında doldurulmasına ayak sürümüştü. İstediği gibi el koyamadığı atamalar yerine, denetim altına alacağı referandum sonrası düzenin kurulmasını, istediği gibi kadrolaşabilme koşullarının yaratılmasını beklemeyi yeğlemişti. İktidar adına açıklamalar, tekziplerde tabii ki bu tez kasıtlı, propaganda olarak değerlendirilip yalanlanıyor, şiddetle yalanlanacak… Ancak sadece başsavcılığın elinde tutukluları kapsayan 1227 dosya, henüz açılamamış 50 bin dosya duruyorsa… Dünyanın hiçbir ülkesinde örneği olmayan karar bekleyen 1 milyon 869 bin dosya varsa… Yüksek mahkemelere temyiz mahkemeleri konumunda görev yaptırılıyorsa.. Hukukun işleyebilmesi için temyiz görevinin bizde henüz kurulmamış ara mahkemelere verilmesi, üst mahkemelerin içtihat geliştiren mahkemeler konumuna dönüştürülmeleri gerekiyorsa.
Bitmiyor, yargının işleyişinde önemli kurumlardan Adli Tıp’ta iş yığılması, bir yıl sonrasına gün verecek konuma düşmüşse, 100 bin üzerinde dosya birikmişse… Yargılamanın anahtar kurumu poliste delil toplamalar, iddianamelerin hazırlanması belgeleri çok yetersiz kalıyorsa… Bilirkişilik kurumları sağlıklı işlemiyorsa… Yargılamanın her aşamasında ek bilgi, belgelerin toplanmasında süreçler çalışmıyorsa…
İşte iktidarın siyaseten ucuza kaçıp, kendi sorumluluğunu, ağır suçlarını saklama adına, üst yargıyı suçlamaya kalkıştığı Hizbullah davasından çarpıcı veriler… Adli Tıp’tan 5 yıllık bir gecikme var. Yargılamanın 9.5 yıllık süreci mahalli mahkemede geçmiş. Dava sayısız dosyası ve belgesi ile 5-6 ay önce ancak üst yargıya gelmiş. İktidar önceden bilme, önlemlerini alma noktasında olduğu bu davadaki tahliyelerden üst yargıyı nasıl suçlayabiliyor?
Türkiye ekonomik, sosyal, siyasal sorunları ile doğrudan bağlantılı, suç ve yargılama sayılarında dünya ortalamalarının birkaç katı dosya, suçlu adayı ile yüz yüze kalırken, yargı kadrolaşmalarında birkaç katı alt düzeylerde… Dudak uçurtan siyasi polemik ise, AKP iktidarından gelen “istenirse birkaç saatte sonuç alınabilir” çıkışı. AKP’nin hak-adaletin işlemesi kaygısı olmayınca, AB’ye uyum zorunluluğu kapsamında olan ara mahkemeleri kendi kararı da gündeme gelmiyor. HSYK’yi ele geçirmiş, AKP iktidarının seçimler öncesi acelesi, yüksek yargı başta, yeni kadrolaşmalarını fırsat bu fırsat gerçekleştirebilmek.