Başbakan’da TV kapatma, yayın durdurma yetkisi; heykel kırdırma arzusu… Ahalide hoşuna gitmeyen yayını, kitabı kovalama belgesi. Biz de bu “ucube”ye demokrasi diyoruz. Çünkü, “parti kapatma”nın, “hak eden kızları başı örtülü diye üniversiteye sokmamanın” anti-demokratikliğini savunacak… Sonra, “kapatma, susturma, yasaklatma, kafanızdakine uydurma, dayatma”da iktidar otoritesi ve millet iradesi tesis edeceksiniz. Tabii kimi de, TV kapatmaya köpürecek; […]
Başbakan’da TV kapatma, yayın durdurma yetkisi; heykel kırdırma arzusu…
Ahalide hoşuna gitmeyen yayını, kitabı kovalama belgesi.
Biz de bu “ucube”ye demokrasi diyoruz.
Çünkü, “parti kapatma”nın, “hak eden kızları başı örtülü diye üniversiteye sokmamanın” anti-demokratikliğini savunacak…
Sonra, “kapatma, susturma, yasaklatma, kafanızdakine uydurma, dayatma”da iktidar otoritesi ve millet iradesi tesis edeceksiniz.
Tabii kimi de, TV kapatmaya köpürecek; parti kapatma için istidalar döşenecek!
***
Biz de inatla şunu yapacağız:
İlke, tutarlılık, hak, hukuk, adalet diye yırtınacak…
Yeri geldi mi o partilerin hukukunu, o kızların hakkını…
Yeri geldi mi her türlü ifade özgürlüğünü, elbet kişilik haklarını da, ama otoriter baskıya karşı demokratik hakları; tarihi yorumlama eleştirme, kurgulama özgürlüğünü; başka türlü düşünme, inanma ve konuşma hakkını savunacağız.
***
Biz kimiz, tam bilmiyorum…
Ama öyle yapacağız!
Çünkü, mengene arasında sıkışıyoruz.
Çünkü, her taraftan “biz” olamazsak, ufalanıyoruz.
Bir tarafta o tarihin, beri tarafta şu tarihin ezberleri, dokunulmazları.
Hakikat ihtiyacından çok kullara, kurumlara, kişilere tapınma geleneği.
Öğrenmekten ziyade ezber; tartışmaktan ziyade dayatma; eleştiriden ziyade otorite; özgürlükten ziyade sınır, zincir, fikri esaret!
Cumhuriyetçiliğin uyduruğu ile demokratlığın yalancısı arasında, ya daha sahici bir yol ile birbirinizi bulacak; yahut ikiyüzlülük kokuşmuşluğunun bir tarafı olarak, sadece rakip otoriterliklerin sidiklerini yarıştıracaksınız!
Oysa karşı çıkacaksan…
Oysa insana, onun ruhuna, haysiyetine titizleneceksen…
TV’deki dizinin konusuna, rollere değil;
Karşıtıyla yandaşıyla tüm “prodüksiyon” şirketlerinin ittifak yaptığı; “dizi setlerinde sıradan çalışanlara sıra dışı sömürü” üstüne, ister cumhuriyetçi, ister demokrat titizlen.
Titizleneceksen…
TV denen imaj ve kâr çarkında; medya şirketlerinde onca insanın yok stajyer, yok kadrosuz diye köleleştirilmesine; diziye miziye anormal para ve reklam akarken, medya çalışanlarının çoğunun yüzüne tükürülmesine titizlen.
Titizleneceksen…
Gerçeğini asla tam bilemeyeceğin, “tarih ve ezber sansürleri”nin insani hakikatlerini yamulttuğu Sultan haremine veya Mustafa kurgusuna öfkelenmeden önce…
Evlatlarınıza karşı “ekonomik sübyancılık” yapan, evet yanlış duymadınız; çocuk ve gençlik istismarını, sömürüsünü, köleleştirmesini; işyerinde emeğine tacizi, hakkına tecavüzü kurallaştıran şu kararlara karşı insana ve hukuka titizlen:
Mesela, “Turizm Sektörü”nde, çocukların, gençlerin “stajyerlik” süresini 2 aydan 4 aya çıkartıp işyerlerinin dört aylık “sezon” boyu adeta ücretsiz, aşırı mesailerde köle çalıştırıp sonra kolayca kovmasına dair “torba kanun parçası”na…
Mesela, Sağlık Meslek Lisesi öğrencilerinin, hastanelerde staj adı altında, çoğu zaman bir yemek bile verilmeden bedava emek diye istismarına…
Mesela, mesela, mesela…
Mutlaka bir yakınınızın da hakkının, ister muhafazakâr ve yeşil; ister cumhuriyetçi (ve nasılsa hem liberal) pembe piyasada gaspına titizlenin.
***
Oysa, bir başbakanın topluma görevi, önce bu haksızlıkları önlemektir, çoğaltmak değil!
“Otorite” eğer, kamu hakkını, kamudaki meşru hakları savunan “kamu otoritesi” değilse, sadece keyfi otorite olur…
“Halk” eğer hak değil, haksızlık, baskı, dayatma savunan bir kitle ise, “hak için halk” değil, o ya da şu otoritenin kitlesel baskı aracı kalır.
Allah aşkına…
İster cumhuriyetçi, ister demokrat olun…
Ama öncelikle “her türlü otorite ve baskıya karşı hak” gözetin…
… diye düşünüyorum ama…
Düşün düşün…