27 Ocak 2011 Hitabettiğim genç protestocuların bana verdikleri hayranlık duygusu içindeyim: Adaletsizlik ve öfkenin birleştirdiği Mısırlılar uysallaştırılamayacaklardır Benim için unutulmaz bir gündü. Salı günü, tüm Mısır çapında, özgürlük istemiyle, ve polisin dehşet dolu şiddetine cesaretle karşı durarak sokakları dolduran yüz binler gibi, ben de, Kahire sokaklarını dolduran göstericilere katıldım. Rejimin güvenlik aygıtında birbuçuk milyon asker […]
27 Ocak 2011
Hitabettiğim genç protestocuların bana verdikleri hayranlık duygusu içindeyim: Adaletsizlik ve öfkenin birleştirdiği Mısırlılar uysallaştırılamayacaklardır
Benim için unutulmaz bir gündü. Salı günü, tüm Mısır çapında, özgürlük istemiyle, ve polisin dehşet dolu şiddetine cesaretle karşı durarak sokakları dolduran yüz binler gibi, ben de, Kahire sokaklarını dolduran göstericilere katıldım. Rejimin güvenlik aygıtında birbuçuk milyon asker var ve rejim bunları tek bir görev için eğiterek eğitimlerine milyonlarca dolar harcıyor. O tek görev de: Mısır halkı üzerine baskıyı eksik etmemek.
Kendimi, benzer tek noktalarının göz kamaştırıcı cesaretleri ve rejimi değiştirmek konusundaki kararlılıkları olan binlerce genç Mısırlının ortasında buldum. Çoğu, geleceklerinden umudu kesmiş üniversite öğrencileriydi. İş bulamıyorlard, dolayısıyla evlenemiyorlardı da. Yatıştırılması olanaksız bir öfke ve derin bir adaletsizlik duygusu ile harekete geçmişlerdi.
Her zaman bu devrimcilerin bende uyandırdıkları hayranlık duygusu içinde olacağım. Söyledikleri herşey, keskin bir politik bilincin ve ölüme-meydan-okuyarak arzuladıkları özgürlüklerinin göstergesi. Benden de birkaç şey söylememi talep ettiler. Halka hitaben yüzlerce konuşma yaptığım halde bu seferki başkaydı: bir uzlaşmayı anımsatan hiçbir şeyi duymak istemeyen bir ruh hali içindeki ve konuşmayı sık sık “Hüsnü Mübarek Defol!” ve “Halk rejimin düşmesini istiyor!” sloganlarıyla kesen 30,000 göstericiye sesleniyordum.
Kazanımlarından ötürü kendileriyle gurur duyduğumu, böylece, protestocuların, baskı dönemini sona erdirdiğini söyledim ve dövülsek de, tutuklansak da, korkmadığımızı ve onlardan güçlü olduğumuzu kanıtladığımızı ekledim. Dünyadaki en şiddetli baskı araçlarının rejimin ellerinin altında olduğunu, fakat bizim daha güçlü bir şeye sahip olduğumuzu: o şeyin de cesaretimiz ve özgürlüğe olan inancımız olduğunu vurguladım. Kalabalığın buna cevabı, kitlesel olarak: “Başladığımız şeyi bitireceğiz!” oldu.
Doğu Avrupa’da birçok yıl bulunmuş ve oradaki özgürlük hareketlerini yaşamış biri olan İspanyol gazeteci bir arkadaşım, “Deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki, bu kadar çok ve bir o kadar da kararlı insan kalabalıkları sokaklara çıkıyorsa rejim değişikliği yalnızca bir an meselesi,” diyordu.
Mısır halkı neden ayaklandı? Bu sorunun cevabı, rejimin doğasında bulunmakta. Zorbalık rejimi, halkları özgürlüklerinden edebilir ancak karşılığında onlara kolay bir yaşam sunar. Demokratik bir rejimse, yoksulluğa çare bulamayabilir ancak halk, özgürlüğünü ve onurunu korumanın tadını çıkarır. Mısır rejimi, özgürlükleri ve onurları dahil halkın herşeyini elinden aldı ve halkın günlük gereksinimlerini dahi karşılamadı. Yüzbinlerce gösterici, tam da hakları yok sayılan milyonlarca Mısırlının temsilcileri olmaktan öte bir konuma sahip değil.
Mısır’da halkın reform talepleri, Tunus’daki isyandan ilham alsa da, Tunus’daki ayaklanmalardan çok daha önce başladı. Şimdi halk, güvenlik aygıtının diktatörü sonsuza kadar koruyamayacağını açıkça gördü. Şimdi bizim, isyan etmek için Tunuslu kardeşlerimizden daha fazla nedenimiz var: Mısır’da daha çok kişi yoksulluk altında acı çekiyor ve diktatörümüz, iktidarının dizginlerini daha uzun süreden beri elinde tutuyor. İçine düştüğü korku, Ben Ali’yi, Tunus’u terketmesine yol açacak noktaya getirdi. Tunus protestolarının başarısını biz de tekrarlayabiliriz; Kahire sokaklarındaki insanlar da aynı Fransızca slogan haykırdılar, “Defol Mübarek!” Ve bugün, isyan,Yemen gibi diğer Arap ülkelerine de ulaştı.
Otoriteler daha şimdiden, taktiklerinin protestocuları durduramayacağının farkına vardılar. Göstericiler, güvenilir, bağımsız bir haber kaynağı olan Facebook aracılığıyla örgütlendiler; devlet bu kaynağı bloke edince de, halk, devlet kontrollarını atlatacak yeni yollar bularak daha akıllı olduğunu kanıtladı. Güvenlik güçlerinin uyguladığı şiddet her iki taraf için de risk oluşturuyor: Suez’de göstericiler, kendilerine ateş açan polise karşı ayaklandı. Tarih, sıradan polisin de, bir noktadan sonra, kendi vatandaşlarını öldürmesi için aldığı emri uygulamayı reddettiği örneklerle dolu.
Daha sıradan yurttaşlar bile bugün polise meydan okuyor. Genç bir gösterici, salı günü polisten kaçarken, sabahın 4’ünde, bir apartmana girdiğini ve tesadüfî bir zile bastığını anlatıyor. Yüzünde aşikâr bir korku ifadesiyle 60 yaşlarında bir adam kapıyı açıyor. Gösterici, adamdan kendisini polisten saklamasını istiyor. Adam göstericinin kimliğini gördükten sonra onu içeri davet ediyor. Genç adama yiyecek birşeyler hazırlaması için üç kızından birini uyandırıyor. Hep beraber yemek yiyip, çay içip, eskiden beri dostlarmışçasına sohbet ediyorlar.
Sabah, yakalanma tehlikesi ortadan kalktığında, adam, genç protestocuya sokağa kadar eşlik ediyor, onun için bir taksi durduruyor ve genç protestocuya para teklif ediyor. Genç adam parayı reddediyor ve kendilerine teşekkür ediyor. Kucaklaştıklarında, yaşlı adam: “Beni, kızlarımı ve tüm Mısır halkını savunduğnuz için, asıl teşekkür etmesi gereken benim,” diyor.
Mısır baharı böyle başladı. Yarın ise Mısır, gerçek bir savaşa sahne olacak.
[ The Guardian’da yayınlanan bu yazı Hatice Aksoy tarafından, Sendika.Org için çevrilmiştir]