CHP’nin Kürt kökenli Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dimağı, Tunus’ta Devlet Başkanı Ben Ali’nin ülkesinden kaçmasına kadar varan olaylarla başlayıp, bugün Mısır’da Hüsnü Mübarek’in koltuğunu sallayan sokak gösterileri ile sarsılmış görünüyor. Kendi ülke sınırları içinde yaşanan gelişmelere kör, sağır ‘anamuhalif’ dimağların bir başka kıtadan da gelse isyan haberleri ile sarsılması da bir şeydir elbet. AKP iktidarını, […]
CHP’nin Kürt kökenli Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dimağı, Tunus’ta Devlet Başkanı Ben Ali’nin ülkesinden kaçmasına kadar varan olaylarla başlayıp, bugün Mısır’da Hüsnü Mübarek’in koltuğunu sallayan sokak gösterileri ile sarsılmış görünüyor. Kendi ülke sınırları içinde yaşanan gelişmelere kör, sağır ‘anamuhalif’ dimağların bir başka kıtadan da gelse isyan haberleri ile sarsılması da bir şeydir elbet.
AKP iktidarını, ”Menderes’in son döneminde bile yaşanmayan baskı” dönemine benzeten Kılıçdaroğlu, ”İnsanlar telefonla konuşmaya korkar halde. Böyle bir baskı varsa, baskıya karşı direnmek haktır. Mısır örneği de gösteriyor: Baskı devam ederse baskılara karşı direniş de artacaktır” diyor.
Günlerdir hatta aylardır Yüksekova’da sürmekte olan demokratik sokak protestoları, burada polisin ve askerin uyguladığı şiddet konusunda en ufak bir söz söylemeyen CHP Genel Başkanı Kahire sokaklarını yakından takip ettiği anlaşılıyor.
Cumhuriyetin yaşı kadar eski ve ‘köklü’ Kürt inkarına karşı, doğal hakların talebine dayalı başkaldırılar Kürt modern siyasal tarihinin kilometre taşlarındandır. Kürdistan’ın hangi şehrinde kimlerin yol göstericiliğinde olursa olsun, hepsinin ortak noktası yok sayılan, inkar ve imha edilmek istenen Kürt kimliğinin varoluş mücadelesi olmalarıdır.
Uzun yıllar Adnan Menderes’in Demokrat Partisi’nin Kürt illerinde birinci parti olmasının esvabı mucibelerinden biri, Kürt halkının onulmaz yaralarından olan 33 yoksul Kürt köylüsünün Van’da General Mustafa Muğlalı’nın bilgisi ve onayı dahilinde katledilmesi meselesini Meclis gündemine getirerek çözmesidir. Elbette CHP’nin kendi denetimindeki orduya dayanarak oluşturduğu elitist parlamenter diktatöryaya karşı o gün için daha çok özgürlük anlamına gelen, ”Yeter söz milletin” sloganının ”vaat ettikleri” de yabana atılamaz. İnönü’nün genel başkanlığındaki CHP’nin desteğiyle altmış darbesini yapıp Menderes’i asan ordu Kürtlerden de intikamını Sivas Kampları’nda aldı.
1925 Anayasası ile başlayan Kürt inkarı, o tarihten sonra oluşturulan tüm ceza yasalarıyla da koruma altına alınmıştır. Kürt başkaldırılarının acımasızca bastırılmasında, Kürt siyasal kadrolarının kendilerine karşı siyasal savunma hattı gibi işleyen mahkemelerce, onlarca yıllık hapislere mahkum edilmesi bu ”korumanın” gereğidir. Son olarak 82 Anayasası’nın ve ardından çıkarılan ceza yasaları, itirafçılık yasası, siyasi partiler yasası, seçim yasası da Kürt siyasal iradesinin, direnişinin parlamenter, legal temsilini engellemek üzere kaleme alınmıştır.
Türkiye’nin girmek için kapısında beklediği AB’ye üye hiç bir ülkede bulunmayan yüzde onluk seçim barajının legal Kürt siyasal muhalefetinin Meclis’te temsilini engellemek için çıkarıldığı bugün artık sistem partilerince de yüksek sesle dile getirilmekte. Devlet eli ile uygulanan tüm bu baskı ve yasaklamalara karşın her geçen gün yükselen Kürt siyasallaşması bugün Kürdistan’da ve Batı illerinde AKP karşısındaki tek toplumsal muhalif güç olarak duruyor.
CHP’nin Meclis Genel Kurulu ile sınırlı, ”ana muhalefetine” karşın Kürtlerin alanlara, sokaklara taşan muhalefeti AKP iktidarının sinir sistemini altüst ediyor. KCK operasyonu ile legal Kürt siyasal kadrolarını tasfiyeye kalkışan AKP Kürt illerinde hızla oy kaybediyor. Başbakan Erdoğan, yüzde on barajının uygulanmaması durumunda, partisinin tek başına iktidara gelemeyeceğini alenen itiraf ediyor.
Son olarak 12 Eylül Anayasa değişikliği referandumunu boykot ederek AKP’nin oyununu bozan Kürt muhalefetini görmezden gelen CHP’nin Mısır ve Tunus’u örnek göstermesi açık bir akıl tutulmasının devamıdır. Demokratik sokak eylemleri bahane edilerek bir yol kontrolünde başından vurulan Devrimci Yurtsever Gençlik Yüksekova Sözcüsü Sedat Karadağ’ın durumuna ilişkin en ufak bir girişimde bulunmayan CHP’nin ”isyanı” Mısır’da araması da ”muhalefet” anlayışının bir göstergesi olsa gerek. Karadağ, kurşunlanma sonucu bir gözünü kaybetmiştir ve halen bir hastanede tutuklu olarak tutulmaktadır.
Başta Yüksekova olmak üzere Kürdistan’ın ve Batı’nın bir çok ilinde Kürtlerin demokratik özerklik, ana dil hakkı ve AKP Hükümeti’nin anti-demokratik uygulamalarına karşı yürüttüğü sokak eylemleri varken CHP’nin bunu görmezden gelmesi izaha muhtaç bir durumdur. Kürdistan’ın bir çok yerinde devam eden toplu mezar kazıları konusunda da CHP’nin en ufak bir girişimi yoktur. Yüzlerce cinayetin sorumlusu Hizbullah’ı ise sadece birkaç hafta önce hatırladı CHP.
Zaten sokağa çıkmayan ana muhalefetin, Tekel işçilerinin grevi sırasında bir CHP milletvekilinin polis tarafından darp edilmesinin ardından tamamen meclise ”çekilerek” sokaklarda muhalefetten söz etmesi inandırıcılıktan uzaktır. Mısır’da sürmekte olan sokak eylemlerine imrenircesine göndermeler yapan Kılıçdaroğlu’nun kendi sokaklarına sırtını dönmesi elbette sıradan bir siyasal gaf değildir.
CHP’nin muhalefeti AKP iktidarı ile sınırlıdır. CHP yönetimi bugün yaşanmakta olan tüm sıkıntıların kaynağı olmakla birlikte AKP’yi yaratan ve AKP’nin de beslendiği bu sisteme muhalif değildir. Mevcut CHP sıkı sıkıya bu köhnemiş sisteme bağlıdır. Tek kaygısı o sistemin demokratikleşerek halk demokrasisinin inşa edilmesidir.
canerdem2126@gmail.com