Sendikamız SES’in 3 yıl sonunda yapacağı Genel Kurul Seçimleri hazırlıkları sürerken; gittiğimiz Akhisar Şube temsilcilik seçimlerinde, üyelerimizin hafta sonu olmasına rağmen soğukta bizi beklemelerini düşünüyorum birkaç gündür. Başkanımızın gerçekçi bir o kadar da umut dolu konuşmasını dinleyen üyelerimizin aydınlık yüzleri beni buruk bir sevince sürüklüyor.İşte sağlıkta yaşanan tüm yıkıma, baskıya, angarya ve keyfi kayırmalarla bozulan […]
Sendikamız SES’in 3 yıl sonunda yapacağı Genel Kurul Seçimleri hazırlıkları sürerken; gittiğimiz Akhisar Şube temsilcilik seçimlerinde, üyelerimizin hafta sonu olmasına rağmen soğukta bizi beklemelerini düşünüyorum birkaç gündür. Başkanımızın gerçekçi bir o kadar da umut dolu konuşmasını dinleyen üyelerimizin aydınlık yüzleri beni buruk bir sevince sürüklüyor.İşte sağlıkta yaşanan tüm yıkıma, baskıya, angarya ve keyfi kayırmalarla bozulan çalışma barışına rağmen onlar ‘çocuklarımız için diyorlar.Emekliliğe yakın olanlara ‘sendika mücadelesinde, hak aramada emeklilik olmaz’ diye takılıyorlar diğerlerine. Onlar sokakta, mahallede, yolda kısaca hayatın her alanında haksızlıklara itirazı olanlar. Farkındalıklar yaratıyorlar. Başkanımız Galileo örneğini hatırlatıyor bizlere. Hani şu öldürülmekten kurtulması için ‘dünya dönmüyor’ diye tehdit edilip emredenlere inat’ben dünya dönmüyor desem de dünya dönmeye devam edecek’ diyen Gaileo. Evet biz işte o dünya dönüyor diyenleriz. Hem de baş döndürücü bir hızla dönüyor.
Onu döndürende aslında emeğimizin ta kendisi ve onun yarattığı değişimler.
Ama gel gör ki dünyayı tersine döndürmeye çalışanlar da var elbet. Ülkemizde bunlardan fazlasıyla mevcut.
İşte açıklanan 0,21 enflasyon oranları, büyüyen ekonomimiz(!), insanların artan hayat standartları. Tamamen toz pembe bir tablonun mimarları bizler adına düşünüp, bizler adına da karar veriyorlar. İtiraz olunca da ‘siz bilmezsiniz biz bülürüz’ezberini tekrarlıyorlar.Mutluluk pozlarının zoraki gülümsemelerle, riyakar sırıtışlarla süslüyorlar.
Oysa dünya çalışanlar, emekçiler tarafından bakıldığında hiçte öyle söylendiğim gibi dönmüyor.
Tıkanan sistemin, dökülen cilasının altında bu sefer bizlere hiçbir zaman sağlanamayan Adalet Sistemi kalıyor.
Benim çok sevdiğim sloganlardan biri de ‘AKP sağlığa zararlıdır.’ sloganı. Bu aralar hep dilime bu slogan gelip takılıp kalıyor. Gerçekten artık akıl sağlığımız, vicdanlarımızla, gönül gözümüz tehlikede. Sanki tüm toplum olarak bir akıl tutulması yaşıyoruz. Gerçeklerin tüm çıplaklığıyla görünmesi iliklerimize kadar işliyor, bizler üşüyoruz. Sığınacak bir liman bulamıyoruz, çalacak kapımız yok.
Hani bir reklam var ya. Sigaranın zararlarını anlatan. Süngere benzetilen akciğerler, sigara içince simsiyah katranla doluyor. Şu anda bize acilen lazım olan bu ve bundan önceki sag iktidarların bize verdiği zararı gösteren böyle bir bir film.
İnsanların yaşama hakkını elinden alanlar, katliamlara imza atanlar dooğru ve zamanında yargılayamadsığımız için serbest bırakıldılar. Şimdi aramızdalar.Ülkemiz bu açıdan bakıldığında bir özgürlükler cenneti adeta.Düşünce suçlularından esirgenen aflar, diğer suçlular olunca tekrar tekrar adam öldürülsünler diye dısarı bırakılıyor.
Olayların diğer bir çarpıklığı da bu sistemin asıl yaratıcıları da mağdurlarla bir olup şikayet ediyorlar, suçlu arıyorlar, sızlanıyorlar. Kah Yargıtay suçlu oluyor, kah HSYK. Anayasayı değiştirecek çoğunluğa sahip olan iktidarın güçlü devlet adamları(!) bir günde çıkardıkları 65 yaş emeklilik yasasını, torba yasalarını unutup, acizi oynuyorlar bizlere.
Sahi sizin hiç babanız öldü mü diyor biri, çoçuğunuz vuruldu mu, geleceğiniz kurşuna dizildimi, umutlarınıza tecavüz edildi mi?
Bir tarafta 15 yıldır yargının önüne çıkaramadığı ensesine tek bir polis kurşunuyla vurulan babanın adalet arayışı, diğer tarafta Cumartesi Annelerinin sevdiklerinin kemiklerine bile razı oldukları adalet.
Sahi Adalet sen nerdesin? Elma dersem çık armut desem çıkma!
Perde kapanmıyor bir türlü. Ve içimizin kaldıramadığı, akıllardan çıkmayan işkenceler ve katliamlarla adam öldüren Hizbullah cinayetleri. Dönemin OHAL valilerinden Ünal Erkanın gazetecilerin sorusuna cevaben ‘ha onlarmı. Onlar bizim kontrolümüzde’ dediği Hizbullah.
Bir dönem Hizbulkontra diye anılanlar. Onlar da aramızda.
Yaptıkları tüm işkence ve katliamlar yanlarına kar kalmışcasına kahraman gibi karşılanıyorlar. Babaları, eşleri, çoçukları güpe gündüz vurulanlar, işkenceyle öldürülenler, betonlara gömülünler. Tüm toplum olarak sanki boğazımıza domuz bağı geçirilmiş gibi can çekişiyoruz.
Nerdeyse çocuklarımıza ‘Türkiye de yaşamak sağlığa zararlıdır’ diyeceğim. Dünya sahi hep böyle adaletsiz mi dönecek? Hani bataklığın kurutulmamasıyla çoğalan sivrisinekler misali. Bizler bir süre sonra bataklığı unutup sineklerden şikayet ediyoruz. Oysa bu adaletsizlikler, kuyuya attığımız cesetler, geçiken küf kokulu adaletle bizler insanlığımızı yitiriyoruz. Kendi kuyumuzu kazıyoruz. En insani taleplerimizi kanla bastıranlar artık bu adaletsizliğin sorumluluğunuda alsınlar.
Yoksa bizler hep şarap içmek için üzüm gibi ezilmeye devam edeceğiz. O insanlar ki ezildikçe reyhan gibi, fesleğen gibi, lavanta gibi kokmasını bildiler.
Bizler ancak bu dünyadaki adaletsizliğin, sistemin yaydığı kokuşmanın kokusunu; emekleriyle dünyayı herkes için yaşanacak güzellikte bir yer yapmaya çalışan, kokularıyla güzelleştiren insanları çoğaltarak bastırabiliriz.