Sömürünün, baskının, zulmün, zorbalığın olmayacağı bir dünyanın özlemiyle karanlık bir dönemin baskıcı ruhunu yırtabilmek için birlikte çıktığımız yolda senden sonra da asla tereddüt etmedik. Güzel ve ışıklı bir dünya için haklılığımızın verdiği güven ve cesaretimizde hiçbir eksilme olmadı. Hatta güneşi zapt etmeye çıkan umut kervanımız senden sonrada yoldaşların ve öğrencilerin büyük gayretiyle her geçen gün […]
Sömürünün, baskının, zulmün, zorbalığın olmayacağı bir dünyanın özlemiyle karanlık bir dönemin baskıcı ruhunu yırtabilmek için birlikte çıktığımız yolda senden sonra da asla tereddüt etmedik. Güzel ve ışıklı bir dünya için haklılığımızın verdiği güven ve cesaretimizde hiçbir eksilme olmadı. Hatta güneşi zapt etmeye çıkan umut kervanımız senden sonrada yoldaşların ve öğrencilerin büyük gayretiyle her geçen gün daha da büyüdü. Hiçbir zaman en değerli varlığımız canlarımızı ortaya koymakta şüpheye düşmedik. Her gün yeni ve daha korkunç acılar yaşadık. Her gün yoldaşlarımızın, dostlarımızın, acı haberiyle sarsıldık, yüreklerimiz dağlandı ama yine de hürriyet kavgamızdan geri durmadık. Yaşatılan tarifi imkânsız bütün acılara rağmen umudumuzu yitirmek bir yana, inatla kitaplarımızla, türkülerimizle, bayraklarımızla dalga dalga olduk, aydınlık olduk, yürüdükçe yürüdük karanlığın üstüne, meydanları zapt ettik.
O kahrolası cellâdın kör kurşunuyla yüreğin parçaladığı günden sonra insanca yaşanabilecek bir dünya için sürdürdüğümüz mücadele önce sıkıyönetimlerle yok edilmek istendi. Devrimciler bu mücadeleden vazgeçip yansız ve edilgen kalmadılar. “Beni ilgilendirmez!” diyerek taş altında yaşayan kurbağa gibi de olmadılar. Canları pahasına mahallerde, okullar da işyerlerinde büyük bir cesaret örneği gösterip direndiler. Böylece emek verdiğin mücadelemiz engellenemedi.
Ne var ki; Sevgili Usta, kavga büyüdükçe, sayılarımız çoğaldıkça, meydanları daha bir doldurdukça emperyalizm ve onun işbirlikçisi yalaka burjuvazi sadık uşaklarıyla, CIA sıyla MİT iyle KONTRAGERİLLA sıyla 12 EYLÜL 1980 de üzerimize çullandı. Gözleri önünde doğup büyüyen hürriyet kavgacılarını durdurabilmek için kan kustular. Bu güzelim memleketin her köşesinde namlulardan sicim gibi ölüm yağdı. Devrimciler için sürek avları başlatıldı. Binlerce insanımız hain pusularda kahpe kurşunları ile katledildiler. Senin yüreğini yakan, bizim de yüreğimize basarak geçen o kurşunlar onlarca yoldaşımızın, canımızın da yüreğini yaktı. Yüz binlerce insanımız gözaltına alındı. CIA kamplarında eğitim gören işkenceciler okulları, yurtları, işyerlerini işkence haneye dönüştürdüler. Kendilerinden olmayan herkese her güzelliğe, her türlü kötülüğü yapmaktan geri durmadılar. İnsanlarımız fişlendi sayısı yüzlerce, binlerce olan davalar açıldı.
Yenildik Usta! Spartaküsler gibi, Komüncüler gibi, Şeyh Bedrettin gibi…. Emperyalist uşaklar devrimcilerin “gömleklerinde sildiler kılıçlarının kanını.” ” Yağmur çiselerken” Ankara’da İstanbul’da İzmir’de Adana Antep ve diğer mahpushanelerin avlularında, yoldaşlarımız bir bir darağacına çekildiler.17 sindeydi Erdal’ımız. Sen de tanırsın Veysel’i. O da senin öğrencindi. Bir çatışmada göğsünden yaralı olarak ele geçirildi. Ama o Usta’sının emanetine hiç leke sürmedi. Ağır işkenceye rağmen işkenceci katilleri fena halde sinirlendirdi. Bununla da yetinmedi sandalyesini tekmeleyerek cellâtlarını dehşete düşürdü. Tek isteği vardı yol üstüne kazılacak yumruklu yıldızlı bir mezar. Ne var ki Usta faşistler Veysel’in mezarını kaybettiler.
Sevgili Usta;
Bilesin ki emperyalist uşakların kurup sürdürdükleri kanlı ve zorba diktatörlük sensiz geçen bütün bu yıllar boyunca da akıl almaz baskı ve yalanlarla devam etmektedir. Emperyalist tekeller kolaylıkla buldukları işbirlikçileri aracılığıyla bütün dünyayı olduğu gibi bizim ülkemizi de açık pazar haline getirdiler. Bütün dünyayı savaş alanı ilan ettiler. Bütün dünya halkları gibi bizim halklarımızda derin acılar yaşadı. Düzenlerine itiraz edip baş kaldıranları korkunç bir kıyıcılıkla yok ediyorlar. Sindirmek ve yok etmek için akla hayale gelmedik işkenceler, yalanlar, yıkımlar ve katliamlar sürdürüyorlar,
Bilgili ve yürekli kardeşimiz;
Sen iyi bilirsin karanlığın aydınlığı da yanında taşıdığını. Sen mutlak umutsuz durumun olmadığını da bilirsin. Şimdiler de gençlerimiz yeniden umut olmaya itiraz etmeye karşı çıkmaya başladılar.
Bilesin ki Usta, gençlerimiz, işçilerimiz, köylülerimiz yeniden umutlarını güçlendirerek yeniden kavga türkülerini söyleyeceklerdir. Karanlık tünelin sonunda senin savunduğun dünyanın ışığıyla aydınlanacağız.
Korkunç işkence karşısında yoldaşlarından ve davandan asla vazgeçmediğini biliyoruz. Bir amaç için yaşamanın ve bir amaç için ölmenin ne demek olduğunu gösterdin. Tıpkı daha önce faşizme karşı sürdürülen hürriyet kavgasın da bayraklaşan Denizlerimiz, Mahirlerimiz, İbolarımız gibi. Yüreğimizi senin büyüdükçe büyüyen yüreğinle birleştirdik. Seni zihnimize, kalbimize, yüreğimize, kazıdık unutmayacağız.
Sevgiyle anıyorum…
* Devrimci Yol militanı Necdet Erdoğan Bozkurt “Maraş Katliamı’nı Protesto Mitingi” çalışmaları sırasında İskenderun’da gözaltına alınmıştı. 26 Aralık 1980’de İskenderun Kaymakamlığı’na götürülerek işkenceden geçirildi. 31 Aralık 1980’de ise işkencede kalbinden vurularak katledildi. Onu vuran katil polis iki gün sonra “kaçarken vuruldu” dedi.
Devrimci mücadeleye 1974 yıllarında omuz veren Necdet davaya olan kesin bağlılığıyla tanınıyordu. Yoğun enerji ve disipliniyle birçok devrimciye önderlik etmişti.