Mesele dergisinde, “Sarı Türk Solu: Toplumsal Kökeni, Temel Özellikleri ve Siyasal İşlevi” başlıklı yazısında Mehmet Uğur, Taraf gazetesi, Birikim dergisi ve Bilgi Üniversitesi çıkışlı liberal solcuları tanımlamak için “Sarı Türk Solu” ifadesini kullanıp bu kavramı şu şekilde açıklıyordu [1]: “Entelektüel veya siyasal düzeyde sistem-karşıtı muhalif duruş yerine, saygınlığı orta sınıf duyarlılığına hitap etme yeteneğine bağlı […]
Mesele dergisinde, “Sarı Türk Solu: Toplumsal Kökeni, Temel Özellikleri ve Siyasal İşlevi” başlıklı yazısında Mehmet Uğur, Taraf gazetesi, Birikim dergisi ve Bilgi Üniversitesi çıkışlı liberal solcuları tanımlamak için “Sarı Türk Solu” ifadesini kullanıp bu kavramı şu şekilde açıklıyordu [1]:
“Entelektüel veya siyasal düzeyde sistem-karşıtı muhalif duruş yerine, saygınlığı orta sınıf duyarlılığına hitap etme yeteneğine bağlı duruşlar moda. Bütün bunların ötesinde toplumsal, siyasal değişimin politik kırılmalarla değil, iyi eğitilmiş yönetenlerin reform kabiliyetine bağlı olduğunu kabul eden bir anlayış hakim. Tabii ki bu durumda ehlileştirilmiş bir solun hem ortaya çıkması hem de sisteme entegre edilmesi düne göre çok daha mümkün.”
An gelir! Onsuz 10 yıl Ahmet Kaya etkinliğinden sonra yukarda alıntılanan kavrama bir yenisinin de eklenmesi gerekiyor.
Sarı Kürt Solu.
Saygınlığı, orta sınıf duyarlılığına hitap etme yeteneğinin ifadesini, çağrı metninde de bulmak mümkün. “Kalbiyle orada olmayı arzu eden herkesi, cömert yüreğimize yakışır bir soylulukla karşılayıp, ağırlayacağız.” Bu arzuyu yeterince yüreğinde duymamış olacak ki, sayın başbakan, Ahmet Kaya’nın sayın eşi Gülten Kaya’nın tüm özverili çabalarına rağmen hava muhalefeti yüzünden etkinliğe son anda katılmaktan vazgeçmiştir. Birikim çevresinin eski, Taraf gazetesinin yeni yazarı Ümit Kıvanç’a çektirilen belgesel, sayın Gülten Kaya ve çevre dostlarının refandumdaki “evetçi” tutumları ve başbakan dahil devlet erkanının katılımına gösterilen özel ilgi ve alaka, Kürt’süz Kürt açılımının yeniden, nasıl pazarlandığının örneğini oluşturmuştur. Gelinen süreçte Türk ve Kürt sarı solcularının yeni işbirliklerinin örnekleri kimseyi şaşırtmasın.
Toplumsal belleğin siyasal bir mücadele alanı olduğu bilinir. Toplumsal hafıza kayıpları da siyasi mücadele ve önderliğin yok edildiği koşullarda anlaşılır bir gerekçedir de. Ama varolan siyasallığın her geçen gün eskiyi ve gelmekte olanı hatırlattığı koşullarda, yani geçmişin-anın ve geleceğin iç içe geçtiği koşullarda Türk ve Kürt Sarı Solundan gelen orta sınıf duyarlılığı, insan hayatına yönelik şiddete taraflı olmayı ifade eder. Türk ve Kürt sarı solcularının, Kürt sorununu mevcut Kürt siyasi mücadelesini yok sayarak çözmeyi amaçlayan tutumları, ortaklaştıkları yöntem anlamında yeni bir gelişmedir. Türk ve Kürt orta sınıf entelijansiyası, her iki halkın yoksullarına karşı tarihsel blokta birleşmiştir. Bu yeni ve önemli bir gelişmedir. Ahmet Kaya etkinliği bu bakış acısıyla yeniden düşünülmelidir.
Etkinliğin düzenlendiği günde Demokratik Özerklik talebinin en çok sahiplenildiği Yüksekova’da DTP’nin gençlik yapılanması Demokratik Yurtsever Gençlik sözcüsü Sedat Karadağ’ın, askerler tarafından, indirildiği araçtan seçilerek kafasına kurşun sıkıldığı anlarda, Başbakanın Hakkari valisi Muammer Türker kendisine ulaşan bilgilere göre Karadağ’ın üzerinde taşıdığı tabanca ile kendini vurduğunu açıklıyordu…
Tarih ve toplumsal bellek, sınıfsal bir müdahale alanıdır. Kimlik siyaseti üzerinden tanımlanacak olan toplumsal mücadeleler, tarihin özellikle çözümsüzlük anlarında orta sınıf entelektüellerinin elinde deforme ve konsolide edilmiştir. Türk ve Kürt siyasetinin ezilenler cephesinden sınıfsal bir bakışla yeniden tanımlanması zorunludur. Bu noktada Foti Benlisoy’un, “Ahmet Kaya’yı Nasıl Anmalı” yazısında ifade ettiği görüş son derece önemlidir. “Ahmet Kaya, mezarında Kürtsüz Kürt açılımının, neoliberal-demokratikleşmenin hizmetine sokulmak isteniyor. Tarihimizi ve belleğimizi bu küstah düşmanın yağmasına teslim etmemek, ölülerimizin egemenlerin zafer alayında yerlerde sürüklenmesine karşı çıkmak basbayağı siyasal bir görevdir.”[2]
İnsan, yaratıkların şerefli olanıdır…
Bir şiiri bile var…
İnsan
eşref-i mahlûkattır derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı
geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından
geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı
kararmış rakamların yarıklarından sızarak
bu söz yüreğime kadar alçaldı
damar kesildi, kandır akacak
ama kan kesilince damardan sıcak
sımsıcak kelimeler boşandı
aşk için karnıma ve göğsüme
ölüm için yüreğime sürdüğüm ecza uçtu birden
aşk ve ölüm bana yeniden
su ve ateş ve toprak
yeniden yorumlandı.[3]
Dipnotlar:
1. Mesele, Aralık 2010
2. Birgün, 11 aralık 2010
3. amentü… -İsmet Özel