Patron yok, CEO yok, her işe burnunu sokan bir genel yayın yönetmeni yok, çarşaf çarşaf reklamlar yok, şirketlerin PR haberleri yok. Alman gazetesi Tageszeitung’unkisi böyle bir gazetecilik… Rudi Dutschke Caddesi 23 numara, üzerinde uzun penisli bir erkek heykelinin yer aldığı bina! İki aydır bir gazetecilik programı kapsamında bünyesinde bulunduğum, Almanya’nın bağımsız gazetesi Tageszeitung, kısa adıyla […]
Patron yok, CEO yok, her işe burnunu sokan bir genel yayın yönetmeni yok, çarşaf çarşaf reklamlar yok, şirketlerin PR haberleri yok. Alman gazetesi Tageszeitung’unkisi böyle bir gazetecilik…
Rudi Dutschke Caddesi 23 numara, üzerinde uzun penisli bir erkek heykelinin yer aldığı bina! İki aydır bir gazetecilik programı kapsamında bünyesinde bulunduğum, Almanya’nın bağımsız gazetesi Tageszeitung, kısa adıyla taz’ın Berlin’deki adresi böyle. 1960’lı yılların Alman öğrenci lideri Rudi Dutschke’nin isminin taz’ın bulunduğu caddede yer almasının ve penisli heykelin hikâyesini sona bırakalım. Asıl mevzumuz taz deneyimi. Öğrenelim…
Taz’ın kökleri 1970’li yılların Almanya’sındaki sol hareketlere dayanıyor. Gazetenin doğuş sürecini, o dönemde sol hareket içinde aktif olarak yer alan, günümüzdeyse taz’ın yazarlarından olan Helmuth Höge’den dinliyoruz: “Almanya’da 1977 sonbaharında RAF (Kızıl Ordu Fraksiyonu) üyelerinin yaptığı eylemler, liderlerinin hapishanede ölü bulunması gibi olaylarla ortaya çıkan kriz sürecine ‘Alman Sonbaharı’ diyoruz. Bu dönemde tüm sol üzerinde baskılar artırılmıştı. Medya da sola saldırıyordu. Sol hareketler bunun karşısında Ocak 1978’de Berlin’de bir kongre düzenledi. Kongrede alınan kararlardan biri de sol bir gazete kurmak oldu.”
Başka bir dünya, başka bir gazete mümkün!
Bunun üzerine 1978 yılında gazetecilerden değil, hemen hemen tamamı politik aktivistlerden oluşan bir grup genç yaparak öğrenme anlayışıyla bu alternatif gazeteyi çıkarmak için kolları sıvadı. Tageszeitung (Günlük Gazete) adı verilen ve bir süre düzensiz aralıklarla yayınlanacak gazetenin ilk sayısı aynı yılın 22 Eylül’ünde okurla buluştu. 17 Nisan 1979’daysa gazete günlük çıkmaya başladı. Bu arada taz’la birlikte aynı dönemde ortaya çıkan Yeşiller hareketiyle taz arasında bir yoldaşlık ilişkisi de gelişmeye başladı.
Daha en başından itibaren taz hem muhalif tavrıyla hem de organizasyon biçimiyle ana akım medyadan ayrılıyordu. Gazetenin arkasında bir sermaye grubu yer almıyor, herkes aynı ücreti alıyor, bölüm şefleri bulunmuyor, işe geliş ve gidiş saatlerini çalışanlarını kendileri belirliyordu.
Taz’ın bugünkü özgün yapısı olan kooperatif yapısıysa Berlin duvarı ve reel sosyalizmlerin yıkılmasından, sol hareketlerin dibe vurmasından sonra gelişti. Taz’ın ait olduğu kooperatifin başındaki isim olan ve 25 yıldır gazetede görev yapan Kony Gellenbeck anlatıyor: “Berlin duvarı çökmüş, politik hareketler güçsüzleşmiş ve taz’da çok büyük bir kriz ortaya çıkmıştı. Taz’ın piyasada varlığını sürdürmeye yetecek kadar parası yoktu. Gazetenin içindeki yapısı da artık sürdürülemez hale gelmişti. Bir sürü insan gitmeye başlamıştı. Kurumu sağlamlaştırmamız gerekiyordu. Çok büyük tartışmalar oldu. Bir kesim insan gazeteyi büyük bir yatırımcıya satmayı diğer tarafsa bağımsızlığı savunuyordu.”
Tartışmalar üzerine gazete çalışanları bir kongrede bir araya geldi ve gazetenin geleceğini belirleyecek kararı aldı. O kongrede yer alan, gazetenin kuruluşundan birkaç ay sonra taz’ın teknik servisinde çalışmaya başlayan ve o gün bugündür de çalışan Doris Benjack anlatıyor: “Biz bir grup çalışan olarak gazetenin bir yatırımcıya verilmesine karşı çıktık ve bir kooperatif kurulmasını istedik. Kongrede hararetli tartışmalar yaşandı. Gazetedeki editörlerin büyük çoğunluğu yatırımcı seçeneğini savunurken teknik servis gibi yerlerde çalışanlar daha sol bir tavır aldı! Sonuçta oylamayı büyük çoğunlukla biz kazandık ve kooperatifleşme kararı çıktı.”
Üreten de yöneten de onlar
Taz 1992’den bu yana Benjack’ın bahsettiği oylama sonucu ortaya çıkan kooperatif tarafından yönetiliyor. Gazete bugün gücünü sermayeden bağımsız bu yapısından alıyor. Gellenbeck’in verdiği bilgilere göre kooperatifin yaklaşık 10 bin üyesi bulunuyor. Taz’a destek olmak isteyen biri 500 Euro vererek şirketten bir hisse alıyor, isterse daha fazla hisse sahibi olabiliyor. Hisse sahipleri her yıl eylül ayında bir araya gelerek bir kongre düzenliyor, temsilcilerini seçiyor ve gazetenin durumunu tartışıyor. Ancak onların gazetenin yayın politikası üzerinde bir etkileri bulunmuyor. Taz’da çalışan herkes de otomatik olarak kooperatif üyesi oluyor. Gazetenin yönetimi üç yılda bir çalışanlar arasından oylamayla seçilen üç temsilci ile sürekli görevde bulunan iki profesyonel yönetici tarafından yürütülüyor. Gazetenin yayın çizgisinin belirlenmesindeyse her çalışanın söz hakkı bulunuyor.
Tüm birimlerde yaklaşık 250 kişinin çalıştığı taz’da çalışma tarzı da ana akımdan epey farklı. İlk yıllarından farklı olarak taz’da artık bir genel yayın yönetmeni ve servis şefleri bulunuyor. Ama ne büyük şef ne de servis şefleri anladığımız türdeki şeflerden. Bizdeki patronlardan farklı olarak gazeteye Range Rover’ıyla değil bisikletiyle gelen Genel Yayın Yönetmeni Ines Pohl kendi görevini şöyle tanımlıyor: “Benim buradaki yetkim çok sınırlı. Ben kendimi büyük bir orkestranın şefi olarak görüyorum, insanların kendi çabalarıyla en iyi sesi çıkarmalarını sağlamaya çalışıyorum. ‘Bunu yap, şunu yap’ diye insanlara yaklaşan bir yönetici değilim. Sert bir şekilde insanlara ne yapmaları gerektiğini söylemekten ziyade sürece başkanlık etmeye çalışıyorum. Burada insanlarla çok yakın çalışıyoruz.”
Pohl, gazetenin editoryal bağımsızlık konusundaki tavrını ve çalışma şartlarınıysa şu sözlerle anlatıyor: “Biz basın özgürlüğüne adanmış durumdayız çünkü üzerimizde politik veya ekonomik baskı yapan gazete sahipleri yok. Kendi gazetemizin sahibiyiz. Buradaki herkes çalışmak istediği şekilde çalışıyor. İnsanlar için birçok olanak var, sen de gördün. Diğer medyalar ne yazdığınla ilgili seni çok kısıtlar. Burada insanlar ne yapmak istiyorsa onu yapıyor. Burası aynı zamanda çok yaratıcı bir yer. Her departmanda birer küçük think-thank var aslında.”
Taz, ana akım gazetelere bakıldığında 60 bine yakın günlük satışıyla çok büyük bir gazete değil. Ancak etkisi satış rakamlarıyla paralel değil, çok daha fazla. Her şeyden önce taz Almanya’da farklı kesimlerce ne yazdığı merak edilen bir gazete. Ayrıca kimselerin yazamadığı konuları yazabildiğine inanılıyor. Gazetedeki birçok yazıdaki mizahi ve iğneleyici dil ana akımın kuru haber dilinden bıkmış okurlara nefes aldırıyor. Mizanpaj oyunları çok beğeniliyor. Taz göçmen kökenlilere en sıcak yaklaşımı gösteren gazetelerden biri olarak biliniyor. Kültür-sanat haber ve yazılarına geniş yer vermesiyle Almanya’daki ama özellikle de Berlin’deki kültürel ortamda görmezden gelinemeyecek bir etkisi ve prestiji bulunuyor. Özetle ana akım açısından küçük ama mide bulandırıyor!
1978’le 2010 arasında ne kadar mesafe var?
Kuruluşunun üzerinden 30’u yılı aşkın bir süre geçmesinden sonra taz hakkında hem gazete içinde hem de gazete dışında farklı eleştiriler bulunuyor. Taz’ı eskisi kadar radikal bulmayanlar kadar gazeteyi daha liberal bir çizgide görmek isteyen okurlar da var. Gazetenin tüm süreçlerini bilen Helmuth Höge kendi kişisel görüşlerini şöyle açıklıyor: “Başta tam olarak bir politik projeydi, sonra bazı şeyler değişti. Aynı dönemde Yeşiller ortaya çıktı ve Taz biraz Yeşiller’in yayını gibi oldu. Ama tabii ki resmi bir ilişki yoktu. Zamanla bazı konulara yaklaşım değişti. Küçük bir örnek vereyim. Ekolojik ürünlere bakılırken ürünün iyi olup olmadığına bakılır oldu ama o ürünün hangi şartlarda işçiler tarafından üretildiğiyl
e ilgilenilmiyordu. Ayrıca ben baştaki hedeflere uygun olarak daha analitik bir yayını tercih ederdim. Kültür sayfalarında başlarda solda yaşanan entelektüel tartışmalara yer verilirdi ya da Foucault’dan, Deleuze’den çeviriler yapılırdı. Şimdiyse sadece piyasa ürünleriyle (film, müzik vs…) ilgili haberlere yer veriliyor. Bir de Taz bugün genç gazetecilerin gelip ilk yazılarını yayınlayıp kısa süre sonra da sonra büyük medya kurumlarına geçtikleri bir yer oldu.” Höge bunları söyledikten sonra yaptığı eklemeyle aslında Taz’ın hala ne kadar özel bir gazete olduğunu da göstermiş oluyor: “Bu eleştirilerimi hem gazete içinde hem de gazetenin sayfalarını rahatlıkla dillendirebiliyorum!”
Genel Yayın Yönetmeni Pohl ise 1978’den bugüne yaşanan değişimle ilgili şunları söylüyor: “Evet, taz değişti. Gazetecilik standartlarına göre başta gerçek anlamda bir gazete değildi, bir broşür gibiydi. Farklı politik gruplar bunu kullanırdı. Şimdi gazetecilik standartlarını takip ediyoruz. Bu bakımdan ana akıma girdik. Basın etiğini takip ediyoruz. Bir haberle ilgili iki kaynağınızın olması zorunluluğu, görüşler ve haber metinleri arasında ayrım yapma gibi kuralları uyguluyoruz. Başlarda bu çok farklıydı. Taz’ın bir gazeteden ziyade hala bir mücadele yayını olmasını isteyenler var. Ama ben gazete olmamızın iyi olduğunu düşünüyorum aksi taktirde yaşama şansımız olmaz.”
Pohl, Yeşiller Partisi’yle ilişkilerininse mesafeli olduğunu belirtiyor: “Büyük bir örtüşme var. Birçok okurumuz Yeşiller’e oy veriyor. Yeşiller Partisi taz’la aynı yıl kuruldu. Ama Yeşiller Partisi’nin gazetesi değiliz. Yeşiller hakkında son derece eleştirel yazılar da yazıyoruz. Onlar koalisyondayken yaptık, şu anda da yapıyoruz.”
Rudi Dutschke Caddesi ve penis vakaları
Başta bilgisini verdiğimiz cadde ismine ve heykele değinecek olursak… Rudi Dutschke Almanya’da 60’ların sonundaki öğrenci hareketlerinin en önemli lideri. 1968 yılında silahlı saldırıya uğradığında o güne kadar Dutschke ile ilgili provokatif haberler yapan Axel Springer’e (Bugün Doğan Grubu’nun iş ortaklarından) ait Bild gazetesi de bu olaydan sorumlu tutuluyor. Saldırıdan sonra gazete binası önünde protesto gösterileri yapılıyor, Axel Springer Yayınevi’ne saldırılıyor, araçları ateşe veriliyor. Mayaları gereği taz’la Bild her zaman kavga içinde oluyor. Dutschke’nin vuruluşunun 25. yıldömündeyse hem taz hem de Axel Springer binasının yer aldığı cadde olan Kochstrasse’nin bir bölümünün adı taz’ın girişimleri sonucu değiştirilerek Rudi Dutschke Caddesi’ne dönüştürülüyor. Böylece taz Bild’e çok da sağlam bir köşeden sıkı bir gol atmış oluyor. Penis vakasıysa dillere destan. 2002’de taz’da Bild’in Genel Yayın yönetmeni (Ertuğrul Özkök’ün kankası) Kai Diekmann dahil tüm Bild çalışanlarının penis büyütme operasyonu geçirdiğine dair mizahi bir yazı yayınlanıyor. Bunun üzerine Diekmann mahkemeye başvuruyor ve dava sonucunda taz yazıyı arşivinden çıkarıyor. Olayın kamuoyuna ‘mal olması’ üzerineyse Diekmann ve penisini tasvir eden bir sanat eseri, Ines Pohl’ün cinsiyetçilik tepkisine rağmen taz personelinin talebiyle gazete binasının Bild’i gören cephesine asılıyor. Ve bugün, eski Doğu-Batı Berlin arasındaki geçiş noktalarından Check Point Charlie’ye gelen turistlerin bu geçiş noktasından hemen sonra fotoğrafladıkları bir başka manzara ortaya çıkmış oluyor.