“Her devrim kendi evlatlarını yer” derler. Açıkçası “medyada Radikal devrim” sloganıyla tanıtılan Radikal gazetesinin bu kadar çabuk karışacağını kimse öngörmemişti. Bu değerlendirmeyi yazdığım sırada Radikal Ankara Temsilcisi Murat Yetkin, yazısı gazetede yayımlamadığı için Ankara’dan İstanbul’a doğru yola çıkmıştı. Aynı şekilde Sırrı Süreyya Önder’in de yazısının yayımlanmadığı, kendisinden yeni bir yazı istendiği ve o da yazmayınca […]
“Her devrim kendi evlatlarını yer” derler. Açıkçası “medyada Radikal devrim” sloganıyla tanıtılan Radikal gazetesinin bu kadar çabuk karışacağını kimse öngörmemişti. Bu değerlendirmeyi yazdığım sırada Radikal Ankara Temsilcisi Murat Yetkin, yazısı gazetede yayımlamadığı için Ankara’dan İstanbul’a doğru yola çıkmıştı. Aynı şekilde Sırrı Süreyya Önder’in de yazısının yayımlanmadığı, kendisinden yeni bir yazı istendiği ve o da yazmayınca köşesinin boş kaldığı öğrenildi. Üstüne üstlük Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can da cuma günkü yazısını yazmamıştı. Radikal üç eksik veya cezalı oyuncuyla sahadaydı.
Bu noktaya nasıl gelindi?
Her şey geçtiğimiz hafta başladı. Hem de gayet insanı bir olay yüzünden. Başbakan, Dolmabahçe’de rektörlerle görüşürken, öğrenciler dışarıda demokratik taleplerini dile getirmek isteyince, ileri gittikleri gerekçesiyle ileri demokrasiyle tanıştılar. Nasıl tanıştıklarını biliyorsunuz zaten. İnsan olan hiç kimsenin sessiz kalamayacağı şeyler yaşandı. Nitekim pek çok yazar da sesini çıkarmadı. Gazeteleri ön sayfadan vermeye bile değer görmezken üstüne basa basa yazanlar oldu.
Radikal şiddete, radikal destek!
Medyamızda “Radikal bir devrim” yapıp ‘sol değerleri üstlenme’ iddiasıyla yola çıkan ve yolu BirGün’den geçmiş üç değerli yazarı (Koray Çalışkan, Özgür Mumcu, Sırrı Süreyya Önder) kadrosuna katmış Radikal’in buna sessiz kalması beklenemezdi. Nitekim sesler yükseldi. Ama o da ne, arada bir çatlak ses ve ona cesaret veren bir Genel Yayın Yönetmeni yazısı da vardı. Akif Beki, kendi gazetesinin polisi şiddetini eleştiren manşetine itiraz ediyor, ortadaki apaçık polis şiddetine rağmen, öğrencileri haksız bulan bir yazı yazıyor, aynı gün Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can da polisin orantısız şiddetine karşı, ‘orantısız eylem’ diye bir şey uydurup, yaşananlardan aklı sıra öğrencileri de sorumlu tutuyordu. Oysa bol bol biber gazı, tekme ve cop yiyen öğrencilerin ellerinde pankartlarından ve taleplerinden başka hiçbir şey yoktu.
Sessiz kalmayanlar
Akif Beki’ye ilk itiraz Murat Yetkin’den geldi. Radikal’in deneyimli Ankara Temsilcisi Yetkin, bu kadarına dayanamamıştı. Yeni Şafak’ta Fehmi Koru bile polisi haksız bulurken, kendi gazetesinden bir yazarın polisi desteklemesi üzerine teklif getirdi: “Akif Beki’yi verelim, Fehmi Koru’yu alalım.”
Sessiz kalmayanlardan biri de Radikal’in BirGün kökenli yazarlarından Koray Çalışkan’dı. Çalışkan, “Öğrenciye demokrasi öğretmeye kalkmadan önce gazetecilik öğrenilmeli” diyerek Beki’yi sert bir dille eleştiriyordu. BirGün kökenli bir başka arkadaşımız Özgür Mumcu da lafını esirgemiyor, “Polis radyosu açık kalmış, parazit yapıyor” sözleriyle Akif Beki’ye polis radyosu muamelesi yapıyordu. Başka bir yazar Bener Onar, benim Köşe Vuruşu’nda da sık sık andığım benzetmeyi kullanıp Akif Beki için “Radikal’in sağ beki” yakıştırmasını yapıyordu. Akif Beki, tüm bu yazıları kendine yönelik şiddet olarak yorumladı ve cevapladı. Murat Yetkin’e yine bir cevap hakkı doğmuştu.
Yuvarlağın köşeleri
Eyüp Can, tüm bu yazılardan yola çıkarak Radikal’de demokrasi olduğunu iddia ediyor ve bu yüzden toplantı masasını özellikle yuvarlak yaptırdığını belirtiyordu. Hatta sadece pazar günü Radikal’in genel yayın yönetmenliği yapan Çınar Oskay’ın da sert bir yazı yazacağını söylüyordu. Acaba dün o yuvarlak toplantı masasında neler oldu? Murat Yetkin ve Süreyya Önder’in yazıları yuvarlak masa için fazla mı köşeli geldi? Çınar Oskay’ın pazar günkü Radikal’de sakladığı iddia edilen itirazı yayımlanacak mıydı? Bu soruların cevaplarını peyderpey alacak, aldıkça da aktaracağız.
Önder ve Yetkin ne yazdı?
Yazının girişinde de belirttim; Radikal’in böylesi insani bir olaydan dolayı karışması gayet manidar. Ortada polis dayağıyla bebeğini kaybeden bir insandan, yerlerde sürüklenen, coplanan ve üzerlerine sanki böceklermiş gibi gaz sıkılan insanlardan söz ediyoruz. İnsan olan herkesin itiraz edeceği bir manzara bu. Hele ki, ortada ‘Radikal Devrim’ yaptığını iddia eden bir yayın varsa. Sırrı Süreyya Önder’in ve Murat Yetkin’in yayınlanmayan yazısında yukarıdaki eleştirilerden başkaca ne olduğu sorusu önemli. ‘Radikal Devrim’ elbette iddialı ve hoş, ama bir o kadar da boş reklam sloganı. İlla ki, ‘Radikal Devrim’ yapın filan gibi romantik bir söylem içinde değilim. Ama “gazete olarak ele alınmak” için Sırrı Süreyya Önder’in ve Murat Yetkin’in yayımlanmayan yazılarını yayımlamakla yükümlüsünüz. Yoksa istediğiniz kadar ilanı ters basın, gazeteyi değil tabloid cep boyutuna indirin bu maya tutmaz. Okur bunu er geç fark eder, siz de Sağ Beki’niz ve ona uygun yeni hedef kitlenizle yola devam edersiniz.