Yumurtanın gücü onun tetiklediği tartışmaların toplumda yerleşik algıların gri bölgesinde yer almasından geliyor. Yumurta medyada, toplumun yerleşik algılarında ve egemen siyasetçilerin dilinde “işte bu doğru” denilemeyecek kadar aykırı ve “işte bu yanlış” denilemeyecek kadar da meşru durumda. Yumurtanın yarattığı tehdit onun doğru ya da yanlış olarak etiketlenmesinin zorluğunda yatıyor. Toplumsal algıların gri bölgeleri elbette iktidar […]
Yumurtanın gücü onun tetiklediği tartışmaların toplumda yerleşik algıların gri bölgesinde yer almasından geliyor. Yumurta medyada, toplumun yerleşik algılarında ve egemen siyasetçilerin dilinde “işte bu doğru” denilemeyecek kadar aykırı ve “işte bu yanlış” denilemeyecek kadar da meşru durumda. Yumurtanın yarattığı tehdit onun doğru ya da yanlış olarak etiketlenmesinin zorluğunda yatıyor. Toplumsal algıların gri bölgeleri elbette iktidar ve toplumsal muhalefetin de kapışma alanları. Bu gri bölgeyi siyaha çevirmeye çalışan AKP’li siyasetçiler, altlarındaki zeminin kaymakta olduğunu bilerek de olsa yumurtayı, kasaturayla, molotofla aynı şiddet kefesine koymaya çalışıyorlar. Bu şiddetin bıçak ve silahların kullanıldığı bir şiddet biçimine gebe olduğu korkusunu yaymaya çalışıyorlar. Toplumun iktidara bağımlı ve belki “ilkesel olarak” şiddet karşıtı liberal kesimlerinde karşılık bulabilecek bu tür siyasi manevraların gençlik üzerinde aynı etkiyi oluşturmayacağı açıktır. Aksine gençlik hareketi, kendisine yönelen baskı politikalarının görünürlüğü ve haksızlığından da güç alarak, gençliğin yumurta üzerine yapılan tartışmalarda bir taraf olmasını sağlayabilir. Gençlik hareketi, toplumsal algının gri bölgelerinin beyazlaşması yani “işte bu doğru” dedirtmesi ve bu algıların mahrem bölgeleri olan siyahların da grileşerek yeni tartışmalara gebe olabilmesi için avantajlı bir konumu elde etti.
Liberal demokrasi anlayışı, şiddetsizliği ve kimseyi rahatsız etmeden yapılan muhalefeti över ve bunun ülkenin ileri demokrasisinin bir göstergesi olduğunu söyler. Egemen siyasetçiler ve sermaye sahipleri, dünyayı tüm dünya halklarını yok sayarak yeniden düzenlerken, halkların hakkı olan şey, televizyon karşısından izlemek ve büyük vahşetlere oturduğu koltuktan hayıflanmaktır. Ama eylem, liberal demokrasinin onu sıkıştırmaya çalıştığı kaplardan çıkmanın yolunu her zaman bulmuştur. 1960’larda ABD üniversitelerinde eğitim sisteminin eleştirisi üzerinden gelişen öğrenci muhalefeti, şiddetsiz eylemi bir ilke olarak kabul etmişti. Fakat Vietnam savaşı için ABD’nin genç yoksullarının askere kayıt günleri başladığında, bir kuşağın felaketine sürüklenmesini durdurmak için protestonun yetmediği bir döneme girildi. Artık üniversiteliler devlet binalarını işgal etmeye ve polisle çatışmaya girmeye başlamıştı. Tarihin gençlik hareketini getirdiği nokta gençliği savunmak ve büyük bir şiddete karşı koymak adına devletin uygulamalarını fiilen durdurmak ve kendine özgü bir şiddet biçimini geliştirmekti. Basit bir protestodan, iktidarın uygulamalarını durdurmaya odaklanmış fiili eylemlere geçiş, gençliğin mevcut duruma müdahale etme aciliyetini hissetmesiyle gerçekleşebilir. Üniversitenin AKP eliyle piyasacı ve gerici dönüşümü, gençlik içerisinde böylesi bir aciliyetin oluşacağı zemindir. Günümüzde gençliğin tepkisini temsil eden ve iktidar politikalarını fiili olarak engelleyen yeni siyaset aracı neden yumurta olmasın?
Şiddetsizliği, her çeşit şiddete yeğ tutan anlayış, şiddetin farklı biçimleri ve şiddeti uygulayan farklı özneler arasında ayrım yapma ihtiyacını pratikte duymaz. Şiddetsizlik ahlak ve gelişmişliğin simgesiyken, şiddet uygulamak ilkellik olarak düşünülür. Şiddete ilkesel olarak karşı olmak, şiddetin uygulanma gerekçeleri hakkında düşünmemektir ve sırf bu yüzden dahi ahlaki olduğu iddia edilemez. İlkesel şiddet karşıtlığı, İsrailli askerlerin silahlarıyla, taş atan Filistin’li çocukların şiddetini özdeşleştirir. Oysa şiddet, bazıları için kurumsallaştırılmış ve toplumun her bireyi üzerinde baskı uygulama yöntemiyken, bazıları için doğrudan bu baskıya direnme, bir varoluş ve özgürlük sorunudur. Bu bakımdan farklı şiddet türleri olduğu gibi kullanım amacına ve sonuçlarına göre haklı olarak tarif edilebilecek bir şiddet biçimi de vardır. Buna paralel olarak, yumurtalı eylemlerin içerdiği şiddetle, iktidarın gençlik üzerine sistematik olarak uyguladığı şiddetin arasındaki geniş açının teşhiri, yumurta atmanın meşru zeminini hazırlayabilir. Yumurta eylemlerinin şiddetinden yakınan egemenler, üniversitelere copları ve kalkanlarıyla ortaçağdan kalma bir şiddet orkestrasını andıran çevik kuvvetle girmektedirler. Gençlik hareketinin önündeki bir diğer zorlu engel, gençlik kitleleri için yumurta atmanın gençliğin varoluş ve özgürlük sorununa bir yanıt olduğunu kavratmaktır. Gençliğin var oluş ve özgürlük sorunlarıysa öncelikli olarak üniversitenin piyasacı ve gerici dönüşümünden kaynaklanmaktadır.
Sivil polisin üniversiteye girmesine dair “demokratik olarak alınmış” YÖK kararı, sivil polisin yetkilerini kullanarak üniversitede öğrencilere uyguladığı her türlü şiddetin de dayanağı olacaktır. Bu bakımdan böyle bir kararın alınmış olması ve bu kararı alabilecek YÖK gibi bir darbe kurumunun üniversitenin öznelerinden bağımsız ve onlara karşı çalışabilmesi şiddetin kendisidir. Üniversiteyle ilgili tüm kararları Dolmabahçe’de olduğu gibi öğrencilerden bağımsız olarak alan ve bunları üniversitenin özneleriyle tartışmak için değil, açıklamak ve kabul ettirmek için üniversiteleri ziyaret eden siyasetçiler ve sermaye temsilcileri, yumurtalı eylemleri kınayıp, düşüncelerin şiddetsiz ifade edilmesini istemektedirler. Oysa üniversitelilerin karar süreçlerinden dışlanması, iradesizleştirilmesi ve sözlerinin geçer akçe olmaması, onların suçudur. Yumurta gençliğin topyekûn dışlanmasına meşru savunmasıdır. Ve bu yüzden öğrencilerin sözü artık yumurtadır.
Tepki biçim değiştiriyor: Siyasal talepli yumurta
Dolmabahçe eyleminin ardından polis şiddetinin aşırı ve gençlik eylemlerinin demokratik olup olmadığı üzerinden gelişen tartışmalar, genelde gençliğe meşru bir hareket alanı oluşturmakla sonuçlandı. Hükümetin anti-demokratlığını eleştiren köşe yazarları ve haber yorumcularının görüşleri, eylemcilere orantısız güç kullanıldığı ve polisin, disiplinli kurmaylarının sözünü dinlemediği noktasında ortaklaştı. Şiddetin mağduru konumuna sıkıştırılan öğrencilerden beklenen bir-iki simgesel eylem ve basın açıklaması yapıp, ülke gündeminde yapay demokrasi tartışmalarına malzeme olup, kendilerine ait hiçbir talep ve düşünceyi tartıştıramadan çekilmekti. Ankara SBF’deki yumurtalı eylem, gençliğin kıstırılmaya çalıştığı mağdur kimliğini yırttığının işaret fişeği oldu. Üniversitenin gündemleştiği bir zamanda gençlik mağdur olarak değil, düşüncelerini ve tepkisini eylemiyle taşıyan bir özne durumuna geldi.
Dolmabahçe toplantıları esnasında gençliğe yönelen saldırılara karşı biriken tepki, kendi dere yatağını SBF’deki yumurta eylemi sayesinde buldu. Gençlik hareketinin farklı öznelerinin üniversitenin gerici-piyasacı dönüşümüne, YÖK’e ve AKP’ye karşı geliştirdiği çok parçalı hareketlenmenin tek çatı altında bir kimlik kazanması, “üniversitelilerin cevabını” ifade eden yumurta eyleminin tepkiyi bastıran tıpayı kaldırmasıyla gerçekleşti. Yumurta eylemiyle, gençlik hareketinin AKP’yi hedefleyerek üniversite etrafında gelişen siyasal sürece müdahalede bulunması, gençlik hareketinin bütünlüklü bir görünüme sahip olmasını da sağladı. Bu bakımdan yumurtalı eylemlerin etkisi yalnızca içerdiği şiddetin aykırılığından değil, hedef göstermede ve ideolojik netliği ifade etmede başarılı olmasından da kaynaklanmaktadır.
Yumurta eylemini yapanların üniversiteyi temsil etmediğini anlatmak için her türlü marjinalleştirme taktiğine başvurulsa da, gençlik hareketinin meşru zeminine ve ha
klılığına gölge düşürülemedi. Çünkü bu eylem gençliğin demokratik hak ve özgürlüklerine yapılan bir saldırının içinden dolaysızca doğmuştur. Çünkü bu eylemin ardında yalnızca pankart açıp, slogan atan bir grup değil, tepkisi biriken üniversitelilerin kendisi var. Bu eylemin dolaysız görünümü ve üniversiteli kimliğini temsil etmedeki kabiliyeti, sürecin rotasını çevirip, rüzgârı arkasına alan militan inisiyatifin eseridir.
Fakat yukardan işleyen siyasetin tarafı olmak adına militanlığı azımsayan bazı sol özneler, solda pasifliği hakim kılmaya ve bu militan inisiyatifin başarısını yok saymaya çalışıyorlar. Egemenlerin gençlik hareketini beyinsiz olmakla suçladığı, yumurta eyleminin terörist saldırı olarak kodlandığı bir dönemde, “Yumurtanın AKP’yi devirmeye yetmeyeceği” gibi olmayan bir iddiaya cevabın ve “Erdoğan’a fikirli cevap” vermenin alternatif bir siyaset tarzı olarak öne çıkarılmasının, eylemi yanlışlayarak egemenlerin ekmeğine yağ sürdüğünü görmemektedirler. Bir basın açıklamasına “Yumurtamız, sopamız yok, Başbakan’a söyleyecek sözümüz var” diye başlamak yumurtayı Tayyip’in yaptığı gibi başka şiddet araçlarıyla denk tutmak, yumurta atanları sözü olamayanlar olarak nitelendirmek, gençlik hareketinin yarattığı simgesel araçları, solun zararına olacak biçimde, dar kaygılarla karalamaktır. Yumurta eylemlerini, solun “konuşturmamak” üzerine siyaset yapması olduğunu ifade etmek, eylemle düşünceleri birbirinden ayırmak gibi egemen siyasetin en bilindik stratejisini yinelemek anlamına gelir. Bu ifade yumurtanın taşıyıcısı olduğu düşünceleri ve düşüncelere açtığı olanakları görememek ve pasifleştirilmiş kadroları tutmaya dayanan faydacı bir yaklaşımdır.
Yumurta, gençlik hareketinin yarattığı dalganın bir noktada sivrilmesine, simgesel bir politik ifade biçimini almasına yol açtı. Şiddet, demokratik haklar, özgürlükler ve üniversite konularında medyadaki yoğun düşünsel yığın, yavaş yavaş gençliğin tepkisel eyleminin içerdiği politik tavır ve talepleri sorguluyor. Bu durum geçici bir tepkisellik, gençliğin heyecanı olarak düşünülen bir eylemin, insanların algısında siyasal bir biçim alma olasılığını da artırıyor. Yumurta yalnızca bir öfkenin değil, gençliğin üniversiteye dair net taleplerinin de bir taşıyıcısı olma yolunda ilerliyor. Bu talepler, harekete bir süreklilik kazandırarak, referandumun ardından AKP’nin üniversiteye yönelen saldırısına karşı örülen tepki barikatını, üniversiteye yönelecek her yeni saldırıda yeniden kurmayı kolaylaştırmaktadır.
Her ne kadar, Egemen Bağış “gene geleceğim” diyerek ayak sürüse de gençlik hareketi yumurtalı eylemleriyle AKP’lilerin ve sermayedarların yüreğine korku salmayı başarmıştı. SBF eyleminin ardındansa, Yusuf Ziya Özcan’ın ağzından AKP’lileri üniversitelerden uzak durmaya davet eden bir geri çekil borusu öttürüldü. Yumurta eylemlerinin ilk fiili kazanımı, AKP’yi üniversitelerden geri çekilmek durumunda bırakmak oldu. Şimdi daha büyük kazanımlar için gençlik hareketi bir adım ileri atıyor. Yumurta eylemlerinin nedenlerini sorgulama döneminin artık geride kaldığını açıklamak için, üniversitenin siyasi bir öznesi olmanın özgüveniyle gençlik hareketi AKP’ye ültimatomunu belirlediği iki koşulla veriyor: AKP, gençliğe saldırıları için özür dileyecek ve harçlar kaldırılacak.
Gençlik hareketi yumurtayı;
1. Üniversiteye dair hiçbir uygulamada kendi düşüncelerinin izi bile olmadığı için, söz ve karar hakkını almak için atıyor. Üniversitelerde ve üniversiteye dair tüm kararlarda görüşü alınmayan ve asıl olarak susturulmuş olan öğrencilerdir.
2. Mevcut durumun anti demokratikliğini ortaya çıkarmak ve beraber hesap sorulabileceğini gençlik kitlelerine göstermek için atıyor. Siyasetçilerin ve sermayecilerin katıldığı toplantılar, sahte bir demokrasi gösterisine dönüşürken, üniversiteleri piyasalaştıran ve gericileştiren uygulamalar meşrulaştırılıyor.
3. Üniversitenin gerici ve piyasacı dönüşümüne dur demek için atıyor. Üniversitenin kadrolaşmalarla siyasi iktidara tabi olmasına, sermayenin bilimi çıkarları için manipüle etmesine engel olmanın yolu yalnızca sözlerden değil, fiili bir direnişten geçiyor.
4. Kendilerine uygulanan baskı ve şiddete karşı hesap sormak için atıyor. Afiş astığı, basın açıklaması yaptığı için okuldan uzaklaştırılan ve hapis cezasına çarptırılan, her gün düşüncelerini susturmaya çalışan ÖGB ve polislerin saldırısına uğrayan öğrencilerin attığı yumurta, üniversiteleri baskı ve denetim mekanizmalarından kurtarmak ve düşünce özgürlüğüne kavuşturmak içindir.
5. Gençliğin önemli bir bölümünün eğitim hakkı engellendiği ve geleceksizleştirildiği için atıyor. Yüz binlerce gencin öğrenimine devam edememesinin sebebi olan eğitimde paralı uygulamalar. Öğrenimine devam edebilenlerse KPSS, formasyon, işsizlik ve güvencesiz, kayıt dışı çalışma koşullarıyla geleceksizleştiriliyor.
6. Gençliğin mağdur değil özne olduğunu hatırlatmak için atıyor. Gençlik, kendilerine sunulan bir üniversitenin pasif kullanıcısı değil, üniversitelerin siyasal talepleri de olan birinci derecede öznesidir.
7. Yalnızca bir protesto olarak değil, talepleri kabul edilmedikçe siyasetçileri ve sermaye sahiplerini üniversitelere fiili olarak sokmamak için atıyor.
8. YÖK’ü kaldırmak, eğitimi parasız yapmak için atıyor.
Bu yazı Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Devrimci Gençlik Dergisi’nin Aralık 2010 23. sayısında yayınlanmıştır.