Bu yaratılan dil ezberi bozmuş, yumurta lekesi asıl lekeyi egemenlerin ceketinden alıp rejimin kirli karakterine yapıştırmıştır. Siz egemenlere ceket alıp götüren mahalle kabadayılarına aldırmayın. Onlar ceketsiz kalmaz endişelenmeyin. Ama bizler, sizler daha fazla tutsak yaşayamayız. Daha fazla özgürlük için daha fazla tavuk, hindi, bilimum kümes hayvanı gözyaşı dökülecekse bırakın dökülsün, onların gözyaşları umudun ve sevincin […]
Bu yaratılan dil ezberi bozmuş, yumurta lekesi asıl lekeyi egemenlerin ceketinden alıp rejimin kirli karakterine yapıştırmıştır. Siz egemenlere ceket alıp götüren mahalle kabadayılarına aldırmayın. Onlar ceketsiz kalmaz endişelenmeyin. Ama bizler, sizler daha fazla tutsak yaşayamayız. Daha fazla özgürlük için daha fazla tavuk, hindi, bilimum kümes hayvanı gözyaşı dökülecekse bırakın dökülsün, onların gözyaşları umudun ve sevincin gözyaşlarıdır…
Destanımızda yalnız onların maceraları olsun istiyorlar… Koçi Bey Risalesi’nde Muhteşem Süleyman’ın Devleti-ali Osmaniye’nin hazinesini boşalttığını söylediğinde kellesini kaybetmişti. Piri Reis Osmanlı donanmasının değil Hint Okyanusu’na Akdeniz’e bile ulaşamayacağını söylediğinde boğdurulmuştu. Anadolu’da çiftbozan isyanları olarak da tanımlanan köylü isyanları en sert kıyımlarla susturulmuştu. Onlarca ‘Kürt isyanı’nının da çözümü askersel çözümlerde aranmıştı, nitekim öyle de yapıldı. Cumhuriyet kuruldu rejim değişti ‘kültürel kesinti’ gerçekleşti ama ‘ideolojik devamlılık’tan kimse vazgeçmedi. Devlet kendisini eleştiren, ona isyan eden kendi halkına karşı her zaman despot, her zaman faşizan yöntemleri uygulamayı uygun gördü. Tarih ve sosyoloji açısından bakıldığında köklü ve uzun geçmişi olan despot rejimlerin devlet geleneklerinin rejimin ana karakterini değiştirecek bir toplumsal harekete izin vermediğini görürüz. Çarlık Rusyası gitti ama Sovyetler Çarlık rejimini dönüştürmede başarısız oldu. Binlerce yıllık Çin devlet geleneği Mao ile değişmedi. Kendi halkından korkan, devletini eleştiren bireysel veya toplumsal hareketlere karşı anti-demokratik yollar meşru oldu. Cumhuriyet tarihi bir anlamda bu değişimin-dönüşümün zorluklarının tarihidir. İktidarlar ‘seçimle gelen krallıklar’ gibi rejimin karakterini değiştirmede başarılı olamadıkları gibi gönüllü de olmadılar. Halkından korkan, yoksul halkı emekçiyi uluslararası sermayeye artı değer transfer etmede kullanmak dışında, bir tür gönüllü kompradorluk rejimini sürekli kılmaya gayret etmek dışında yer alan bir siyasal iktidar göremedik cumhuriyet tarihinde. Bu ‘halk korkusu’ iş vergilendirmeye gelince aslan kesilen, hak ve hukuk mücadelesine gelince puhu kuşu gibi uğursuzlaşan rejimin ana karakteri olmuştur.
Bir ideolojik-politik belirleme yaparken sosyal bilimlerin göstergeleriyle hareket edip, bir ülke rejimine faşist ya da komprador ya da despot demek aslında çok kolaydır. Elinizde bunu destekleyen onlarca tarihi olay, belge ve bilgi varken aksini söylemek zaten ‘tarihin arka odası’nda doktorculuk oynamaya benzer. Körün fili tarif etmesi gibi doktorculuk oynamak yerine, doktorun reçetesine uymak asıl kurtuluştur. Peki nedir bu kurtuluşun özündeki tarihi sosyolojik metodoloji?
“Eksiklik kendi özümdedir.” Türküde de dediği gibi kapitalizmi eleştirmek, faşizm tespiti yapmak ya da Kemalizm’i yok saymak, “Paradigması iflas etmiş işte!” demek kolaycılıktır. Marx Alman İdeolojisi’nde sanırım şu anlama gelen bir şey söyler: “Egemen sınıf düşünceyi de belirler.” Bizim düşüncelerimizi belirleyen hakim sınıf, hakim kültür sosyalistlerin de teorik-politik çözümlemelerinde hakim değil midir? Dilimizin sınırları dünyamızın sınırları değil de nedir? Politika üretirken, bir ideolojiye sahip çıkarken Ya da onu eleştirirken hangi argümanların, hangi kavramların, sözün özü hangi dilin yaratmış olduğu edebiyatı kullanıyoruz? Elbette ki egemenlerin. Çünkü egemen kültür alt üst fark etmez tüm yapıların içine işleyen, bir anlamda sızan kendi dilini biz doğar doğmaz kulağımıza fısıldar, zorunlu eğitimle kaynaştırır, zorunsuz keyfi eğitimle de -yani üniversitelerle- pekiştirir. Biz anti-kapitalist, Marxist, anarşist, yeşilci-çevreci, hayvansever vb. olduğumuzu sandığımız bu dünyada ürettiğimiz kelime ve kavramların uyguladığımız metodolojinin bize ait olmadığını anlayana kadar SSK -tabii o kadar şanslı olabilirsek-emeklisi oluruz bile. Ya da onu bile beklemez ‘kısa dönem solculuğumuz’u Anadolu’nun herhangi bir üniversitesinde, kampüsünde tamamlar bazen sakıncalı bazen eli sopa tutulu bir şekilde bitiririz.
Egemenlerin diliyle eleştirmek, onların bize öğrettiği ve kullanmamızı istediği sözcük ve kavramlarla yaratılmış olan dünyamızın sınırlarında yaşamak bize koymaz. Ta ki birileri çıkıp mikro-iktidarlardan bahsedene kadar. Birileri çıkıp sosyalist de olsanız egemenlerin diliyle konuştuğumuzu bize hatırlatana kadar. Bu ‘egemenler’in bize ‘bağışladığı’ dünyada protesto etmek, şikayet etmek, derdimizi tasamızı çok yetkili ve sevgili makam sahibi kişiliklere aktarmak elbette ki hukukun normları çerçevesinde… Siz buna -çocuklar için kum havuzu yaptık yaz kış içinde oynasınlar gözümüzün önünde olsunlar- anne baba refleksi ile oyun alanları yaratmak demez, demokrasi dersiniz. Ta ki çocuklardan biri havuzdaki kumdan bir avuç alıp gözünüze sokana kadar.
Bu göze kaçan ve can yakan kum sizi birden faşist yapar, çünkü onların dilini dolayıp bir taraflarına sokmuşsunuzdur. Onların anlam dünyaları ve bizim için yarattıkları dili elinizin tersiyle iterek kendi dilinizi yaratmışsınızdır. Kum havuzundan kafasını dışarı çıkaran her çocuk gibi artık yalnızsınızdır. Ama bu yalnızlık size koymasın. Her göze kaçan kum tanesi, her ceket pisleten yumurta akı sizin özgürleşmenizdir. Sizleri özgür birer adam yapacak olan şey o havuzdaki kum Ya da tavuğun kıçındaki yumurta kadar gerçektir. Yumurtaları heba ettiğinizi düşünmeyin, tavukların bu işe bozulduğunu ise hiç hesaba katmayın. Onların ellerinden alınmış ve alınır satılır bir nesneye dönüşmüş ‘potansiyel yavruları’nı kahvaltıda yemeniz ile ‘egemenler’in ceketini kirletmeniz tercihinde onlar açısından hiçbir fark yoktur, inanın. Hatta yılbaşlarında kıyıma uğrayan hindiler, sözde bayramlarda kurban edilen koyunlar, öküzler size yavrularını vermeye hazırdır artık. Çünkü bu sizin özgürleşmeniz kadar onların da özgürleşmesi anlamına gelir. Özgürce yaşanan bir gelecek tasavvurunda tavuklar yeni nesil yavruları için şimdiki potansiyel yavrularını ‘şehit’ vermekten korkmayacak, çekinmeyeceklerdir.
Bu yaratılan dil ezberi bozmuş, yumurta lekesi asıl lekeyi ‘egemenler’in ceketinden alıp rejimin kirli karakterine yapıştırmıştır. Siz ‘egemenler’e ceket alıp götüren mahalle kabadayılarına aldırmayın. Onlar ceketsiz kalmaz endişelenmeyin. Ama bizler, sizler daha fazla tutsak yaşayamayız. Daha fazla özgürlük için daha fazla tavuk, hindi, bilimum kümes hayvanı gözyaşı dökülecekse bırakın dökülsün, onların gözyaşları umudun ve sevincin gözyaşlarıdır…