Asgari ücretliler, işçi statüsünde çalışan nüfusun neredeyse yarısını oluşturmaktadır. Bu nedenle, asgari ücret düzeyi, halkın refah düzeyini de belirlemektedir. Asgari Ücret Yönetmeliği’nde, asgari ücret, “işçilere normal bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret” şeklinde tanımlanmaktadır. Her […]
Asgari ücretliler, işçi statüsünde çalışan nüfusun neredeyse yarısını oluşturmaktadır. Bu nedenle, asgari ücret düzeyi, halkın refah düzeyini de belirlemektedir.
Asgari Ücret Yönetmeliği’nde, asgari ücret, “işçilere normal bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret” şeklinde tanımlanmaktadır.
Her ne kadar tanım böyle yapılsa da, belirlenen asgari ücret miktarına ve bu miktarın belirlenmesi sürecinde yapılan tartışmalara bakıldığında, yıllardır hiç de bu tanıma uygun bir belirleme yapılmadığını, işçilerin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak bir artış olmadığını görmek mümkündür. Asgari ücret belirlemesinde TÜİK gibi devletin başka kurumları tarafından belirlenen ve gerçeği yansıtmaktan uzak rakamlar bile dikkate alınmamaktadır.
Bunun yanı sıra asgari ücretin belirlenmesinde ortalama bir işçi ailesinin ihtiyaçları değil, tek bir birey olarak işçinin ihtiyaçları esas alınmaktadır. Oysa, asgari ücrete ilişkin 131 Sayılı ILO sözleşmesi asgari ücreti belirlerken “işçinin ve ailesinin gereksinimlerinin karşılanması” ilkesinden hareket etmiştir. Ülkemizde resmi verilere göre, bir işçi ailesi de 4 kişiden oluşmaktadır.
CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün soru önergesine Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın 6 Aralık 2010 günü verdiği yanıtta, sigortalı çalışanların yüzde 41,1’inin asgari ücret aldığı belirtilmiş ve 9 milyon 574 bin 873 sigortalıdan yaklaşık 3 milyon 925 bin 698’inin de asgari ücretli olarak çalıştığı söylenmiştir.
TÜİK’e göre ücretli veya yevmiyeli olarak 13 milyon 50 bin kişi çalışmaktadır. Buna göre, asgari ücretten fazla ücret alan kişi sayısı 5 milyon 646 bin kişidir. 7 milyon 401 bin kişi de asgari ücret almaktadır. Asgari ücretli herbir kişinin ortalama 2,57 kişiye bakmakla yükümlü olduğu kabul edilirse, asgari ücretle yaşamaya mahkum edilen kişi sayısının 19 milyonu aştığı ortaya çıkacaktır.
Diğer yandan, asgari ücret bir işçinin yalnızca çalıştığı dönemdeki geçim şartlarını değil, emekli olduktan sonraki yaşamını da belirlemektedir. Çünkü yaşanan gerçeklere bakıldığında, işçilerin önemli bir kısmı asgari ücretten daha fazla ücret alsalar bile, sigorta primleri asgari ücret üzerinden yatırılmaktadır. Emekli aylıkları da, asgari ücret üzerinden yatırılan primlere göre belirlendiğinden, emeklilik sonrası ağır bir geçim sorunu ile karşı karşıya kalmaktadırlar.
Asgari ücret, yalnızca SSK’lı ya da kayıt dışı çalışan yüzbinlerce işçi ve ailesi için sonuç doğurmuyor. Yaşamı asgari düzeyde bile sürdürmek için yeterli olmayan bu ücret, giderek kalabalıklaşan işçi sınıfının yaşamını daha çekilmez hale getirirken, öte yandan da görece daha yüksek ücret alan kamu işçisi ya da memur gibi çeşitli statülerdeki diğer kesimleri de etkileyen sonuçlar doğuruyor.
Asgari ücretin belirlenmesinde yalnızca enflasyon oranının dikkate alınması, ya da bu oranın az biraz üzerinde bir oranın belirlenmesi reel ücret kaybını gidermeye yetmez. Asgari ücret belirlenirken, enflasyon artışı, büyüme oranı gibi unsurların yanında, eğitim, sağlık gibi kamusal hizmetlerin ticarileşmesi ve piyasa koşullarında verilmesi süreçlerinin yaratığı maliyet, gelir kaybı da dikkate alınmalıdır.
Asgari ücret, diğer etkenlerin yanında gelir dağılımını düzeltici ya da bozucu sonuçlar da yaratmaktadır. Halen belirlenen miktarlar gelir dağılımını daha da bozarken ve emekçilerin yoksulluğunu da pekiştirmektedir. Nasıl ki, işsizliğin yüksek düzeyi tüm emekçiler için daha düşük ücret ve daha kötü çalışma ve yaşama koşuları için bir baskı oluşturuyor ise, asgari ücret de hangi statüde olursa olsun tüm çalışanlar üzerinde baskı oluşturmaktadır.
Asgari ücret halen 16 yaşını doldurmuş işçiler için ayrı, 16 yaşını doldurmamış işçiler için ayrı belirlenmektedir. 16 yaşını doldurmuş işçiler için asgari ücret brüt 760,5 TL, net 544,90 TL, 16 yaşını doldurmamış işçiler için brüt 648 TL, net 464,29 TL’dir. Hükümet tarafından hazırlanan yeni yasa tasarı ile ise, 16 yaş sınırı 18’e çekilmektedir. Böylece 16 ve 17 yaşında olanlar artık ayda 80,61 lira daha az ücret alacaklar. Bu değişiklikten yaklaşık 250 bin genç işçi etkilenecektir.
Sonuç olarak, bu yasa hazırlıklarına karşı mücadele edilmelidir. Sermaye ve devlet ağırlıklı, işçilerin etkisiz biçimde temsil edildiği Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun yapısı ve bileşimi derhal değiştirilmek zorundadır. Aksi durumda, işçi temsilcileri benzer diğer mekanizmalarda olduğu gibi etkisiz kalmaya devam edecektir.
Anti demokratik yapısı nedeniyle Asgari Ücret Tespit Komisyonu lağvedilmeli, asgari ücret grev hakkının olduğu toplu pazarlık süreçleri ile belirlenmelidir.
Asgari ücretin belirlenmesinde emeğin maliyet unsuru olarak görülmesine son verilmeli, asgari ücret bir işçinin ailesiyle birlikte geçinebileceği seviyeye yükseltilmelidir.